Çağdaş Karartma
Ocak 3, 2021
Üst Kattaki Aile
Ocak 3, 2021

Zaman Sarmalı

 

Geceler hızlı, siyah ve beyaz. Sevgiyi insanlardan ya da hayvanlardan öğrenenler gibi bir öyle bir böyle. Günün sonunda unutmamak lazım ki bizden daha iyi hayvanlar var. O yüzden kiminle takılıp ayılacağınızı iyi düşünün. Farkında olmadan bir kediye dönüşebilir veya onların insan olduğunu anlayabilirsiniz. Çünkü paylaşmak, olduğumuzdan daha fazlası. Olabileceğimizden de daha uzak. Görebildiklerimiz ile yetindiklerimiz, bir kederin yansımalarından ibaret. Anılarımız ise bunların leş bir tasası sadece.

Sokaklar bana bir baba, o ise bir anne oldu. Sezen abla, tüm şehrin kalbi kararmışken aydınların vicdan mastürbasyonlarının ötesinde gerçekler için savaşan bir kadın olmayı tercih etti. Peki, neden hepimizi kurtarmak için kendinden bu kadar vazgeçtin Sezen abla? Ya biz, senden neden vazgeçtik sevgili ablam?

Her hafta, tek izin günüm olan çarşambanın sabahında yine bir anne özlemi ile huzuru onda aradım. Güneş doğarken uyumadığım ve gözlerimi sabahın tazeliğine açabildiğim bu güzel günde kendime mi sana mı derman olmaya çalıştığımı anlamadan kapında bitiverdim. Göz yumarak terk edilen karanlıkları aydınlatmaya çalışan güzel ruhunda nasıl da ışığı gördüğümü hatırladım. Seninle yeniden nefes aldım. Sayende bir kez daha refah meraklısı çılgın tüketicileri, sömürüp döken bencilleri, çaresizleri ötekileştiren düşünürleri ve insanı aşağılık eden tüm ruhları boğmak istedim. Yeni hırs mücadelelerine teslim olduktan sonra benden vazgeçenlerin yaptığı gibi, sokakların sakini olan küçük dostlarımıza olduğu gibi; önce bir heves ile peydahlandık veya sahiplendik, sonra onlar bahşedileni sabırsızca tükettiler ve yeni hırslarına yöneldiklerinde bizler terk edildik. Bilmediğimiz yollarda kaybolduk. Ta ki o bizi sokaklardan alıp sevgisi ile buluşturana kadar. Güzel ablam.

Baktığı 30 küsur kedi ve 10 küsur köpek ile en zenginimiz o aslında. Kim bilir belki de derman için değil, zenginleşmek için geliyorumdur. İnsanların parası ile satın alamadığı sevgiyi o her gün onlarcasına dağıtıyor. Hem de karşılıksız bir şekilde, alkış beklemeden. Şimdi benim de boynumun borcu her hafta yanında olmak. Onunla birlikte kumları temizlemek, ortalığı süpürmek, çocukları gezdirmek ve ilgiye hasret olanları hafif dokunuşlar ile kaşımak. İşte bazen an dediğimiz şey haz iken bazen ise ondan gördüğümü küçüklerimle paylaşabilmek.

Bir keresinde Sezen ablanın gardırobunu iterken üstünden bir bavul düşmüştü. Hareketleri yavaşlamış ve derin bir iç çekmişti. Anlamak için sorduğumda ise sessizliği ile beni yönlendirmiş ve bavulunu açıp içindekileri göstermeye başlamıştı. İçinden çıkan o eski aşk mektuplarını beraber okuduğumuz zamanı hatırlıyorum. Nice güzel söz ve onlarca his görüyordum. Neredeler şimdi diye sorduğumda ne de güzel cevaplamıştı:

-Ben güzelce sevdim. Sevildiğimi hissettim. Duyguları paylaşmanın tadına vardım. Ancak hayatımda vazgeçemediğim bir mücadele oldu. İnsanların savurduğu bu güzel canların yanında olmak istedim. Şu an bir yerlerde korku ile titreyen bir yavru var hissi ile sınırlarımı daha da zorlamak istedim. Bu mektuplar hepimizin yaşamak istediği aşklardan oldular ama hiçbir aşk beni ben yapan mücadelemin yanında olmadı. Belki de şiirlerde olan şiirlerde kalmalıdır. Ben de hissedilmesi gerekenleri yaşadığımı hatırlamak için anıları saklamaya karar verdim. Öyle düşündüm yani. Doldurdum hepsini bavula. Bu kadar yeterli dedim ve o gün bugündür…. Biliyorsun işte. Seçimimi yaptım. Olduğu gibi.

Benim karşı olduğum olguları, geçmişte güzelce yaşadığına inanan ve bugün an’ı tüm yönleri ile hissedebilen Sezen abla, o gün karşımda geçmişi yad etmekten sadece keyif almıyordu. Sanki bir yandan sorguluyordu da. Sormadan edemedim:

-Şiir neden romana dönüşmesin ki? Belki kendi çocukların ile paylaşacaktın bu sevgiyi. Sevgi ile yetişmiş çocuklar kulağa güzel geliyor.

Cevapladı:

-Evet, güzel geliyor kulağa. Peki, seni ve bu evin içerisindeki diğer herkesi kim sevecekti? Hadi sen inanmıyorsun sevgiye. Birilerinin kendi tatminiyeti için yetim bıraktığı bu ruhlar, tek bir cümle bile etmeden dağılmış bir mürekkep lekesi mi olsaydı? Eğer küçük detayları hikâyelere dönüştürmeseydik gerildiğin anlarda senin zaman sarmalı dediğin şu mereti yapmayı nasıl öğrenecektin? Sonuç olarak yaşanacaklar yaşandı ve bitti. Yeterli. Aman ha şimdi sevenim de yanımda olmadı diye sinirlenip insanlara karşı patlama.

Yüz mimiklerimdeki katı duruşu yumuşatamamış olsa gerek ki tatlı bir ses tonu ile ekledi:

-Hadi sen git. Benim yaşanmışlıklarımı tüm insanlara mal etme. Ben güzel hisler yaşadım diyorum. Hem bu kadar güzel bir hava varken sen hayata sinirlenmek ve sessiz sessiz kaşlarını çatmak için mi buraya geldin! Git şu zaafını gör. Bak bakalım inanmıyorum demekle oluyor mu?

Suskunluğumu koruyarak ayağa kalkmıştım. Aslında oradan ayrılmak gibi bir niyetim yoktu. Kalıp yardım etmeye devam etmek istiyordum. Ancak hissettiklerimi durduramıyordum da. Artık çoktan içimdeki sular kaynamaya başlamıştı. Bir kadının tüm hayatından vazgeçip insanların unuttuğu canlara nefes olmaya çalışırken erimesine şahit olmak bir hiç gibi hissettiriyordu. Şu anda da aynı şekilde hissediyorum. Değer verdiğim nadir insanlardan birisi uzun zamandır eriyor ve ben sadece çarşamba sabahları gelip onu dinleyip işlerine yardım edebiliyorum. Böylesine bir savaşta onu yalnız bırakan ve yükünü daha da ağırlaştıran tüm sırtı dönüklere de öfke kusuyorum. İnternet üzerinde paylaşılan tek bir hikâye ile kendini mahir hissedenleri içimden şiddetle kınıyorum. Keşke herkes oynadığımız oyunu biraz fark etse diyorum. Her oyun güzellikleri çoğaltacak diye bir şey yok. Bunun bilinmesini isterim. Hatta sahneden inmenin bazen bizi daha yükseklere taşıyabileceği anlaşılsın isterim. Çünkü farkında değiliz ama izleyici koltuğunda oturduğunu sanan sahne oyuncularından çok da farklı davranmıyoruz.

Şimdi derin bir nefes alıp zamanı sarmalayan ve durduğum noktayı çevreleyen tüm detayları koklamaya çalışıyorum. Sesler yavaşlıyor. Çatılan kaşlarım yumuşuyor. Bu sefer sadece yardım etmek için geldiğim evin zilini çalmadan önce sokağa son bir kez bakıyorum.

 

Gölgelerin Fısıltısı 

Duyusallardan önce gölgelerini duyabilmek adına yazılan bir yazı serisidir. Tamamen deneysel ve keyfidir. Bu seri, doğru ve yanlışın olmadığı sanatsal hazzın dünyasında kesinlikle nadirat olma amacı gütmemektedir. 

1) An & Olgu

2) Zaman Sarmalı

3) Deli

4) Red

5) Feda Kaidesi

6) Kadıköy’ün Mathildası

7) Sütü Olmayan Meze



Paylaşmak Güzeldir:

M. Haluk Ovacık
M. Haluk Ovacık
Tutkusu hikayeler olan ve öğrenip gelişmek için yaşayan bir etki girişimcisidir. Hayallerini gerçekleştirmek için arkadaşlarının ideallerinin bir parçası olmaya özen gösterir. Hedefi davranışsal iktisat alanında uzmanlık geliştirerek ekolojik sürdürülebilirliğe katkı sağlamaktır. Kendisini toplumsal etkiyi hızlandırmak için gençliğe bulaşmış bir halde veya Simurg'u anlatırken bulabilirsiniz.