Herkesin itkisidir, büyürken şahit olduğumuz bu hayata inat farklı yaşayabilmek. Para ile değil, anlamlarla var olacağım diyebilmek. Sistemi bir bütün olarak görüp uzak kalabilmek. Bir de bakmışız ki farkında olmadan yavaş yavaş delirmişiz. Hayallerimiz uğruna çabaladığımızı zannederken planların içerisinde kendimize hükmetmeye başlamışız. Belki bununla yetinmişiz belki de yetinmemiş ve daha fazlasını istemişizdir. Kendimizi yaşamak artık hobilerimiz olmuştur. Olgular başarı, anlar ise anlatılacak birtakım küçük hikayeler. Koca bir sene çalışmışız ve planladığımız boşluklarda uzaklara kaçmışızdır. Oysa bu kaçışlar bile başlı başına farklı olgularımız olmuştur. Artık çok da yaşamıyoruzdur an’ı.
Yaşayabildiğimiz temmuzun bunaltıcı sıcağında Bodrum her zamanki gibi kırsal kollarına alıyor insanları. Hayatı yaşamak ve sıyrıldığına inanmak isteyenlere nemli nefesi ile fısıldıyor, “Özgürsün. Benimle beraberken özgür olduğunu hissetmelisin.” Duymak istediğini bulan insanlar derin bir nefes alıyor. Her lokma tatlanıyor. Hatta her yudum ile günler daha ferah artık. Yeniden hayallerimizdeyiz. Şimdi gökyüzü gece olabilir ve bir sürüye ait olma arzusuyla mekanları kovalayabiliriz. Küçük büyük demeden her kapının ardındaki müziğe kulak kabartabilir ve kıvrılan bedenlerin arasına karışabiliriz. Giymeyi özlediklerimizin adımlarımıza kattığı heyecan ile eşikten geçebilir ve gözümüze kestirdiğimiz bir noktaya hissedilen ritim ile usulca ilerleyebiliriz. Önce mekana bir göz gezdirir ve burada ne kadar eğlenebileceğimizi yoklarız. Ardından gecenin ömrünü tayin eder ve bara yanaşırız. Kahramanımız karşımızda ve siparişimizi bekliyor. İsteklerimizi dilimizden amacımızı ise gözlerimizden okuyan barmenimiz ise kendini es geçip asıl odağı paylaşıyor bizimle:
– Bana öyle bakmayın. Benim mekanım ve olayım çok uzaklarda. Birazdan buraların kıdemli dostu gelecekmiş. Siz aradıklarınızı ona bakarak bulmayı deneyin. Afiyet olsun!
“Kim kıdemli..” diye soramadan müzik kesilir. Asıl kahramanımız Mahir sahnesini alıyordur. Namıdiğer sevgili Kadıköy Oruspusu. Seni de unuttum sanma ya da yaşadıklarını küçümsediğimi. Moda yürüyüşlerimizde ve kayalıklarda açtığın şarkılardan daha fazlasısın. Sen, müziklerin içindeki ritmi insanlara aktarabilen bir gece kahramanısın. Sahne aldığın mekanlar ve ortamlarda kendi müziğini icra eden bir DJ’sin. Birilerinin kazanç ihtiyacı ile arzularının arasındaki mücadelesin sen. Her an kendini yansıtmak isterken kaybetme korkusu ile her üç dakikada bir geceye tutunanları yöneten bir orkestra şefisin. Kim anlayabilir ki her an kopup kayacak bir yıldız gibi endişelendiğini? En kötüsü ise geceyi hareketlendirdiğin her dakika seninle beraber kendini yaşadığını sananlara eşlik ediyor ve bir ayna misali heyecanlarını yansıtıyor oluşundur. Sen bir profesyonelsin. Olguları umursamayan gözlerin, insanları eğlendirmek için kullandığın özel hareketlerinin arasında sallanırken tek düşündüğün kendi başına müzik dinleyeceğin diğer geceler. Ancak merak etme, bugün senin için de farklı bir gün. Kim bilir, sayende kıvrılan bedenlerden biri ya da mesleğini icra eden bir başka dost miras olur bu gece sana.
Mahir, kendini bildi bileli aklından geçenleri farklı bir şekilde yansıtmak istemiştir. Çocukluğunda beri önüne çıkan iyi ve kötü tüm fırsatları kullanarak hayatı deneyimlemeye çalışmıştır. Yine de gerek ailesinin beklentisi gerekse gözlemlediği hırslar ile beraber üniversite eğitimi için İstanbul’a gelmiştir. Hem kendini hem isteklerini yaşamaya çalışırken yorulmuş ve okulu bırakmıştır. Önceleri küçük bir hobi olan müzik, o çok istediği müzik setini almasıyla beraber bir kazanç yolu oluşturmuş ve kendi yolunu çizme fırsatı vermiştir. Hiç durmadan çalışarak kendi tarzını oluşturmaya çalışmış ve girdiği her ortam ile beraber çeşitli kazançlar elde etmiştir. O mekan bu mekan derken de bugün bildiğimiz kişi olmuştur. Çok sevdiği R&B ile Kadıköy’ün gecelerinde bulabildiği her mekanda sahne almıştır. Bugün bile oralarda kendisini bulabilir ve sallanan gözleri ile yaptığı birkaç hareketi keyifle izleyebilirsiniz.
Ancak artık yaz olmuştur ve dediğimiz gibi, insanlar Bodrum’un kollarındadır. Onu ziyaret eden ruhlar artık orada düşe kalkıyordur. O da mevsimlik bir işçi olmayı reddederek hobisine gitmiştir Bodrum’a. Gitmişken de sanatını icra ediyordur. Mekanımızın kahramanı olan Mahir’in bilmediği gerçek ise bugün bir başka kahramanın kendisine barda eşlik ediyor oluşudur. Çünkü bu gece insanların daha çok sipariş vermesi için kendisine müziğin ritmini arttırmasını söyleyen bir barmen yoktur. Tarzını istediği şekilde istediği süre boyunca çalmasını saygı ile izleyen biri vardır. Siparişler azaldığında insanların kanı kaynasın diye her üç dakikada bir müziği değiştirip ritim arttırması artık bir kural değildir. Bugün gerçekten özgür olabileceği gecelerden birindedir. Çalma sırasına koyduğu müziklerin ahengi ile rahatlayan Mahir düşünmeye başlar. O hep olgulardan bağımsız bir şekilde kendini yaşayabileceğine inanmıştır ama bu inancı her geçen gün yıpranmaktadır. Nasıl olur da tüm bu dik duruşuna rağmen toplumdan önce kendisini yaşayamamıştır? Sorgusu aklına çok sevdiği bir parça ve hikayeyi getirir.
Güzel bir hikayesi olan parçamız, “Tom Traubert’s Blues”. 76 senesinde Kopenhag’da bir barda şarkıcı olan Mathilda ile tanışan Tom, güzel bir aşk yaşar. Zaman geçer ve Tom, Mathilda’nın kendisi ile Amerika’ya dönmesini ister. Ancak Mathilda Danimarka’da kalır. Bunun üzerine evine dönen Tom kardeşimiz kendince bir ağıt yakar ve kimilerinin yüreğini dağlar. Mahir de bu şarkıyla her zaman Mathilda’yı düşünür. “Onun gibi olmamalıyım. Danimarka’da kalmamalıyım. Ben sanatımı icra etmeli ve kendimi yaşayabilmeliyim. Olasılıklardan korkmamalıyım.” der kendisine. Bu düşüncelerden güç olarak sevdiği tarzı benimser ve yansıtır dinleyenlerine. Aslında umrunda değildir mekana giren ve çıkan insan sayısı. Onların kendine bakarak geceyi yaşayabildiklerine dair tasdik verip vermemek de önemsizdir.
Bu esnada mekana gözü dönmüş bir adam girer. Herkese bağırıyor ve artık kullanmaktan aciz olduğu gözleri ile haykırdığı kişiyi arıyordur. Az önce an’ı yaşadığını sanan onlarca insan bulabildiği boşluklara kaçmaktadır. Çünkü kontrolü kaybetmiş olan adam savruluyor ve önüne çıkanlara da yumruk sallıyordur. Onu tutmaya çalışan birkaç kişi olsa da nafile. Kalıbı ile duruma müdahale etmeye çalışan ilk iki kişiyi yere indiren adam artık korkutmuştur bir sonraki üçüncüyü. Çevreden sesler yükselmekte ve herkes sakin olunması hususunda panik dolu telkinler yapmaktadır. Bunun üzerine Mahir daha önce defalarca yaşadığı bu görüntüye katlanmayarak müzik setini toplar. Önce bara bakarak kendisine kısa süreli de olsa özgür bir gece bahşeden kahramanımızı arar. Onu göremez. Bunun üzerine direkt olarak mekandan çıkar ve başının ağrımayacağı bir noktada sokağın kenarında bir kaldırım taşına oturur. Uzaktan bağrışmaları dinliyordur. Halen adam sakinleştirilememiştir. Yanına muhtemelen aynı mekanda takılan biri gelir ve oturur:
– Adam cidden çıldırmış. “Zeynep! Zeynep!” diye bağırıyor. Sanırsam kontrol altına almaları biraz zaman alacak.
– Evet öyle gözüküyor.
– Sen az önce sahne alan DJ’din değil mi?
– Evet, en son sahnede ben vardım.
– Çok iyi ya. Cidden hayat size güzel. Yaşıyorsunuz ortamları ve mekanları. Müzikler, kadınlar, eğlenceler… Oh!
– Eyvallah. Darısı başına diyelim.
Sık sık duyduğu bu sözler Mahir için çok bir anlam ifade etmiyordu. Tüm şerefsizliklerin kralı da olsa aslında ona ait olan güzel zamanlar oldukça basitti. Kalıplardan arınıp kahvaltısını yapabildiği ve kahvesini içebildiği sabahları seviyordu. İnsanların ne yaşadığını umursamadan kendi başına sabahlayabildiği sabahları her an özlüyordu. Yaşanan bu tür karmaşaları ise hiç sevmiyordu. İlk başlarda bu tür olaylardan sıyrılmak akil hissettirse de sürekli sıyrılmak zorunda kalması onu ezik hissettiriyordu. Arzu ettiği kararı alamamış gibi, Danimarka’da kalmış olan Mathilda gibi hissediyordu.
Mahir geceyi erken bitmiş olarak kabul etti ve kaldığı pansiyona doğru yürümeye başladı. En azından erken uyuyabilirse sabah güzel bir kahvaltı yapabilirdi.
Gölgelerin Fısıltısı
Duyusallardan önce gölgelerini duyabilmek adına yazılan bir yazı serisidir. Tamamen deneysel ve keyfidir. Bu seri, doğru ve yanlışın olmadığı sanatsal hazzın dünyasında kesinlikle nadirat olma amacı gütmemektedir.
1) An & Olgu
3) Deli
4) Red
5) Feda Kaidesi