Herkesin itkisidir yürüdüğü yollarda savrulup bir boşluğa düşmek. Kaybolduğunu varsayarak bir çıkış yolu aramak. Çünkü arayış içerisinde olmak anlamlıdır. Güçlü hissettirir. Bu yüzden kimi zaman işler yolundayken adımlarımıza dikkat etmeyiz. Takılıp düşmek ve yeniden çıkış yolu aramak için nedenimiz olsun isteriz. Bazılarımız için bu durum itkiden ötedir. Hatta bir yaşam biçimidir. Özellikle Tansu için öyledir. Ne istediğini bilen ve tamamlanmak için sürekli yolculukta olan bir kadındır Tansu.
Amansızca verdiği ilişki mücadelelerinin sonunda hep kendini şu cümleyi kurarken bulur: “Senin için ayı yendim. Benden daha ne istiyor olabilirsin?” Ancak kendisi farkında değildir muhatabının. Bu soruyu mücadelesine ortak ettiği karaktere mi soruyor yoksa kendine mi? Bu kadar çabanın ardından insanlar daha ne istiyor olabilir? Daha doğrusu bu kadar çileye gerek var mı tatmin olmak için? Ne sorunun istikameti anlaşılırdır ne de cevabı. Tansu her sabah savaşmak için uyanır ve her gece belirsizlik içinde uyumaya çalışır.
İş, güç ve ulaşım derken hafta sonu olmuştur. Dinlenmek için uyuyup yorulmamak üzere uyanacağı bir cumartesi gelmiştir. Ah Tansu… Sütü olmayan meze ne kadar yalnızsa sen de o kadar yalnızsın. Bunun da farkındasın galiba. Çünkü bu sabah uyandığında beni duyarcasına mırıldandın. Gözlerini açamasan da uyandığını anlamak için sesli konuşmaya çabaladın. Ağzından dökülenler gününe eşlik edecekti:
Haksız da sayılmazsın sanki. Sürekli arayışta iken tek başına hangi anlamı inşa edebilirsin ki? Oysa tek başına da yeterince güzel ve tatlısın. Damakta kalan bir hatıra kadar dolu bir kadınsın. Doğduğu topraklardan koparılmış bir dimağsın. Özlem ile sevdiklerini anan bir bütünsün. En zoru da bu ya! Parçalara bölünmüş bir bütün olmak. Kalbi bir tarafta aklı bir tarafta.
Tansu birçoğumuz gibi kendi söküğünü dikemeyen bir terzidir. Aldığı psikoloji eğitimi ve yaptığı klinik yüksek lisansının ardından danışanlarına bütün bir hafta yardım etmektedir. Hatta sevdiği arkadaşlarının da hayat koçluğunu sık sık üstlendiği olur. En çok da kendisini sınayan kişilerle uğraşmayı sevmektedir. Onlar üzerinden daha da güçlendiğini düşünür. Mesela bir barda tanışıp arkadaş olduğu Fasih vardır hayatında. Fasih; tezgâhın arkasında akşamları çalışır, sabahları dünyayı reddeder. Olgularla kavgalı bu adamın bazı inkarları ile an’ı yaşayabiliyor oluşu Tansu’nun ilgisini çekmektedir. Kendi derdini çözemediği için başkalarının dertlerini çözerek iyileşmeyi umar sevgili Tansu. Fakat Fasih’in de düşündürücü özellikleri vardır. Çözülmek bir yana karşı tarafı yakalayıp içini dışına çıkarmayı sever. Konuştuğu kişiyi bir cam gibi görmek ve ışığın o kişinin üzerinde kırılışını koklamak ister.
Evet çok konuştun. Hem de Fasih ile favori taburelerinizde otururken. Karşımdakini çözeceğim derken yine şeffaflaştın ve ışık, camlaşan bedeninden masaya doğru kırıldı. Bütün bir gece konuşturulduktan sonra ise Fasih’in final konuşması ile uğurlandın.
Dümdüz cümleler mi kurmuştu yoksa arkasında anlamlar mı vardı? Tansu merak ettiklerinin cevabı yerine kendisine dair cümleler ile doldurmuştu ceplerini. Düşüne düşüne evine döndü. Savaşmak için uyanmıştı bu sabah. Yarın ise dinlenecekti iyice. Ancak yine belirsizlikler ve kafa karışıklıkları ile uyumaya çalışacaktı. Yalnız birisi miydi acaba? Yalnızlık bir sorun olmamalı mıydı? Rakı ile mezeyi düşündüğümüzde hangisi kadın hangisi erkek olarak yorumlanabilirdi? Mezesiz rakı mıyım yoksa rakısız bir meze mi? Rakıya da süt demezler mi mecazen? Sabah nasıl hissedeceğine karar verecekti. Tansu düşünceleri arasında gözlerini kapattı ve uyuyabilmek için güneş ile ışıldayan bir deniz hayal etmeye başladı.
Gölgelerin Fısıltısı
Duyusallardan önce gölgelerini duyabilmek adına yazılan bir yazı serisidir. Tamamen deneysel ve keyfidir. Bu seri, doğru ve yanlışın olmadığı sanatsal hazzın dünyasında kesinlikle nadirat olma amacı gütmemektedir.
1) An & Olgu
3) Deli
4) Red
5) Feda Kaidesi