İnsanlarla birlikte önceliklerimiz de evriliyor. Bir zamanlar insanların bağı bahçesi önemliyken sanayi devrimi ile birlikte gelen çalışma komünleri bizi yeni kavramlarla tanıştırdı. İşçi ve işveren olarak yeni ekonomik taraflar oluştu. Üretim ve tüketim arttıkça bu iki kavramı bünyesinde barındıran şirketler de büyümeye devam etti. Beraberinde işverenler ve işçiler çeşitli bölümlere ayrıldı. Artık sadece işveren yoktu. Kötü, normal, kaliteli ve daha da kaliteli olmak üzere bir sürü işveren vardı. İşçinin de geri kalır bir durumu olur mu hiç… Mavi ve beyaz yaka olmak üzere çalışma şekilleri yönünden onlar da iki gruba ayrıldılar. Ardından da kendi uzmanlık alanlarını geliştirmeye başladılar. Çünkü artık elindekileri korumak, mümkünse daha fazlasını elde etmek ve çalışma hayatını yeni kriterleri üzerinden şekillendirmek isteyen bir emekçi tayfası bulunmaktaydı. Kimisi daha uzman bir bilgi seviyesine ulaşırken kimisi de pratik açısından öne geçmeyi tercih etti. Sonuç itibari ile işçiler daha iyi işverenler ile çalışmak için kariyer yapmaya, işverenler ise daha kaliteli çalışan bulmak için kariyer taraması yapmaya başladı. Bu eğilim bizi bugünlerde çok fazla etkiliyor. Öncelikle basit ama önemli bir kelime:
Kariyer: Bir meslekte zaman ve çalışmayla elde edilen aşama, başarı ve uzmanlık. (TDK)
Belli bir pozisyona ulaşmak ve hayal ettiklerimizi gerçekleştirmek için hepimizin belli bir güce ihtiyacı var. Para kazanmak ve saygı görmek gibi beklentilere sahip olabiliyoruz. Bundan ötürü neredeyse çevremizdeki herkes kariyeri önemsiyor. Çünkü hedeflere ulaşılan yolda kariyer ana unsur olarak kabul ediliyor. Okul okumak, staj yapmak, adı bilinen bir kurumda istikrarlı çalışabilmek, fırsatlarla birlikte duygusal (!) iş transferleri gerçekleştirmek ve belki de uluslararası sahada tecrübe edinmek gibi birçok aşama bizler için kariyerin yapıtaşlarını temsil ediyor. Mesleklerimiz fark etmeksizin normların oluşturduğu sıralama veya seçenekler içerisinden kariyerimizi inşa etmeye devam ediyoruz. İyi bir konferanstaki bir konuşma veya aile içinden bir büyüğün yönlendirmesi ile iş hayatımızda dört nala koşarken bulabiliyoruz kendimizi. Aslında doğruyu söylemek gerekirse benim için de kariyer çok önemli. Hatta sadece okul okumak değil kendi meslek alanımı tasdikleyebilecek AACSB akredite bir okulda okumak daha kıymetli. Büyük bir markada çalışabilmiş olmak veya meslek alanıma yönelik uzun yıllar çalıştığımı gösterebilecek bir birikime sahip olmam gerekli. Ancak kariyer hiçbir zaman tek başına en ileriye götürmüyor. Siz kariyeri bir noktaya, kariyer sizi bir noktaya taşıyor. Daha sonrasında daha büyük sonuçlar elde etmek istiyorsanız tamamlayıcı bir unsura da ihtiyaç duyuyorsunuz. Günümüzdeki popüler söylem kendimizi birer marka olarak görmemizi vurguluyor. Oysa ki bizler hala evriliyoruz ve aslında hepimiz bir hikâye yazdığımızı fark etmeliyiz. Bunu gerçek manada anlayabilirsek tüm faktörler hikâyenin altında küçük başlıklar olarak hareketlerimizi destekleyecektir.
İddialı bir şekilde hikâyenin kariyerden üstün olduğunu söylüyorum. Eminim bu yazıyı okumadan da hepiniz bu söylemi kabul edeceksinizdir. Ancak kabul etmek ile kullanabilmek aynı değil. Gelin biraz hikâye kavramını açalım. Genellikle başı ve sonu direkt belli olan hikayeler aklımıza gelir. Okuduğumuz kitaplar veya bir büyüğümüzün anlattığı bir yaşanmışlık. Hani olmalı ya… Hikâye diyebilmek için baya bir yaşanmışlık olmalı. Evet ama illa acılar veya çarpıcı gerçekler olmasına gerek yok. Aklınıza gelebilecek her türlü unsuru, düşünmemiz ve gerçekleştirmemiz hikâyenin yazılışı için yeterlidir. Çünkü düşünebildiklerimiz ile gerçekleştirebildiklerimiz sayesinde var oluruz. Eğer düşünemiyorsak boşluğa düşeriz, düşünüp gerçekleştiremiyorsak eksik hissederiz. Hem düşünüp hem gerçekleştirebilirsek ise sonuç almanın hazzı ile başarılı hissederiz. Üstüne bir de bu hikâyeyi anlatmayı bilirsek muhtemelen düşünülen birçok noktaya ulaşmak basit olacaktır.
“Eee herkes kariyer diyordu. Ben kariyerim nasıl ilerleyecek onu bile daha çözememiştim. Nasıl şimdi daha üstün olan hikâyeyi yazacağım. Düşünmek, gerçekleştirmek ve var olmak… Fazla karışık sanki.” demeye lüzum yok. Başta söylediğim gibi zaten hikayemizi yazıyoruz. Farkındalık ile biraz şekil vermek inanın kültür kodlarımızdaki kariyer baskılarından çok daha rahat ve tatmin edici olacaktır. Genelleme yaparak bir örnek hikâye sahibi kurgulayalım:
Burada Ali’den kopalım ve sonuca varalım. En son neden ilgi çekici dedim?
Çünkü dünya bir büyük bir yer. Uluslararası bir yetiştirilme şekliniz yoksa muhtemelen kariyeriniz de lokal kodlara sahip olacaktır. Bu da bir noktada sizi tıkayacaktır. Ancak hikâye evrenseldir. Yazarsanız her yerde sizi bir yere taşır. Size bir de iyi bir haber vereyim. Dünyanın evrildiği noktada artık CV’ler değil hikayeler kazandırıyor. Çünkü gerek yapay zekâ gerekse kalifiye insanların artıyor oluşu işverenleri ve liderleri farklı kişiler aramaya itiyor. Kim bilir belki de hikayeniz ile farklılaşıp işveren siz olursunuz ya da dünyayı değiştiren. Güzel hikâye olur!
Düşünün ve gerçekleştirin.
Küçük veya büyük, hiç olmamasından iyidir.
XYZ Yazı Serisi
Öğrenip hayal kurmak ile başladı tüm hikâye. 2011 Eylül ayından 2015 Ağustos ayına kadar birçok düşünce hayata geçirildi. 4 yıl boyunca deneme yanılma yolu ile test edilen amatör fikirler kendini büyük planlara bıraktı. 2015 yılının Eylül ayından bu yana süren çalışmalar kendi zeminine oturmuşken şimdi yeni bir yol çiziliyor. 2019 Ağustos ayında gerçekleşecek XYZ Kampı, son devir teslim olurken koca bir 4 yılı da kapatan imza olarak hayata geçiyor. Bu seride hikâyenin yeni bölümüne hazırlık yapıyoruz. Hepimizin hayalleri var. Onları gerçekleştirmek için XYZ yazı serisi sizleri kendisini okumaya davet ediyor. Serinin yazıları: