Son yıllarda gerek dünyada gerekse kişisel hayatlarımızda oldukça ön plana çıkan bir kelime var. Bazılarımız bu kelimeyi duymaktan ve telaffuz etmekten bıkmış olsa da biz dillendirmeye devam ediyoruz. Kaçınılmaz olanı kullanmak zorunda hissediyoruz. Çünkü günümüzün gelişen dünyasında karşımıza çıkan sorunlarda veya durağan giden düzenlerin geliştirilmesinde hep o var. Evet, “inovasyon” artık kabul ettiğimiz bir gerçek. Ancak tam kabul ettik derken şimdi de biraz geride kalmaya başladı. Çünkü sorunları çözme hızımız, sorunları üretme hızımıza yetişemiyor. Bundan dolayı yeni bir kalıp ile tanışmamız gerekiyor. Rejeneratif İnovasyon. Gelin sorunu nasıl üretiyoruz, inovasyonu nasıl ele alıyoruz ve nasıl rejeneratif bir yönden değerlendireceğiz ele alalım.
İlk olarak kelimelerin anlamlarına kısa bir göz atalım.
Rejeneratif: Yenileyen anlamına gelmektedir.
İnovasyon: Latince “farklı bir şey yapmak” anlamına gelen “innovare” kökünden türemiştir. Günümüz anlamı ile de farklı bir çözüm üretmek demektir. Şirketlerin yaklaşımına göre ise bilginin fayda sağladığı ve ekonomik kazanıma dönüştüğü yenilik demektir. Şu an aktif olarak dünyadaki sorunlara ve ihtiyaçlara yönelik geliştirilen yenilik/fikir anlamında kullanılmaktadır.
Tarih öncesinden bu yana devam eden bir denge söz konusu. Binlerce yıldır insan, ihtiyaçları için mücadele ediyor ve sonrasında isteklerine yöneliyor. İsteklerini karşılarken keşfettiği hissi ise daha sonraki ihtiyaçlarına cevap verirken yine yaşamaya çalışıyor. Burada icatlar ve metotlar devreye giriyor. Karnını doyurmak için avlanan birey, sevdiği tada ihtiyaç duyduğu zaman, yeniden ulaşabilmek amacıyla onu muhafaza edecek yöntemi de geliştiriyor. Erzak depolanması konusunda kendini geliştirince daha büyük avları da gözüne kestiriyor. Tabi bu sefer silahların alt etme gücü de gelişmeye başlıyor. Derken bir zincirleme reaksiyon ile ihtiyaçlar sonuçları, sonuçlar hisleri ve hisler istekleri etkiliyor. Alışkanlıklarımız ile tüketim modellerimiz değişiyor. Bir sonraki aşama için daha iyisini elde etmek veya üretmek istiyoruz. Bunun için de inovasyon yapıyoruz. Karşılaştığımız sorun ve ihtiyaçları çözüyoruz. Günümüzde de aynı şekilde devam ediyor: Ulaşım sorununu çözmek için araçlar geliştiriyoruz, araçların koordinasyonu için kurallar yazıyoruz, kuralların yetersiz kalması sonucunda trafik sorunu ortaya çıkıyor, onu da çözmek için toplu ulaşımı geliştiriyoruz ve ne yazık ki o da yetmiyor. Adım adım inovasyon yaparak sorunların gelişim hızı ile mücadele ediyoruz. Bugün sizlere sormak istediğim ana soru şu:
Sizce yaptığımız inovasyonlar ile ne kadar başarılıyız? Herhangi bir sorunu bitirebildiğimize ya da çözme hızımızın sorunun gelişim hızına yetiştiğine inanıyor musunuz?
İnanmak çok da mümkün değil çünkü bizler ağzımıza sakız etsek de inovasyonu tam manasıyla yapmıyoruz. Farklı düşünmek için gayret etmiyoruz. Sadece kazanmak için kendimizi zorluyoruz. Günü kurtarınca rahatlıyor ve yıllar sonrasını unutuyoruz. Oysa her an sorunlarımız büyümeye devam ediyor. Çünkü günümüz toplum düzeninde ihtiyaçlarımızı karşılamak büyük bir mesele değil. Artık isteklerimiz de var, daha fazlasını istiyoruz. Tüketim odaklıyız. Bunun sonucunda tüketirken bitirdiğimiz bir dünya ile karşı karşıyayız. Sadece giyinmek istemiyoruz. Sürekli farklı olmak ve bu ihtiyacı karşılayacak üreticiler olsun istiyoruz. Taleplerimiz ile öyle bir baskı ve kazanç sistemine aracı oluyoruz ki adil ticaretin gelişimi, sorunun gelişiminden çok daha geride kalıyor. Sadece adil ticaret de değil. Kaynakların kullanım şekli de ciddi sorunları beraberinde getiriyor. Bunu aşmak için sürdürülebilirlikten söz ediliyor. Ancak bu sürdürülebilirlik hedefleri şirketlerin cirosundan ve devletlerin siyasi amaçlarından öteye çok da gidemiyor. Azınlık bir grup haricinde ekolojik ve sosyolojik anlamda sürdürülebilirlik kimsede hak ettiği yeri bulamıyor. Bundan ötürü yaptığımız inovasyon çok da başarılı olmuyor. Çünkü inovasyon sadece çözmek demek değildir. Sürdürülebilir çözüm demektir. Belki de temel sorun bizim inovasyonu sürdürülebilir çözümler olarak değil de para getiren fikirler olarak ele almamızdır. Özet olarak:
Peki sizce son denklem yeterli mi? Bu eşitlik bizi veya gelecek jenerasyonları ne kadar ileriye taşır?
Bu sorunun cevabı değişken olmakla beraber ben cevabı tarım üzerinden açıklamak istiyorum. Bir araziniz olduğunu düşünelim. Mahsul elde ediyor ve satarak para kazanıyorsunuz. Bu para ile ihtiyaçlarınızı karşılıyorsunuz. Belli bir süre sonra belki para yeterli gelmiyor belki de isteklerinizi karşılamak adına daha fazla kazanmak istiyorsunuz. Elde ettiğiniz mahsul miktarını pozitif etkileyecek bir inovasyona başvuruyorsunuz. Laboratuvarda geliştirilen özel bir tohum satın alıyorsunuz. Daha çok ürün yetiştiriyor ve kazancınızı artırıyorsunuz. Fakat bu esnada yeni tohumun aslında sürdürülebilir bir inovasyon olmadığını fark ediyorsunuz. Çünkü toprağınızdaki verimi düşürüyor. Derken her sene daha az ürün yetişiyor, zarar ediyorsunuz. Sonrasında organik tarım yapmaya karar veriyorsunuz. Geliştirilen organik tarım metotlarını öğreniyor ve bu sayede kendi çapınızda sürdürülebilir bir inovasyon gerçekleştiriyorsunuz. Yeterli mi? Hayır. İlk olarak bunu yapsaydınız belki yeterli olabilirdi ama siz bir kez o toprağın kalitesini etkileyerek geriye düştünüz. Yemek yiyen boğaz sayısı mı daha hızlı artıyor yoksa organik tarım ile topraklarınızın verimliliği mi daha hızlı artıyor?
İlk paragrafta inovasyonun geride kaldığını söylerken kastettiğim tam da buydu işte. Tüketim alışkanlıklarımız dünyayı gerek ekolojik gerek sosyolojik anlamda öyle bir yere getirdi ki artık sürdürülebilirlikten bir tık fazlası gerekiyor. Bizlere uzun vadeli iyileştiren çözümler lazım. Yani bundan sonra bizim rejeneratif inovasyonlar yapmaya ihtiyacımız var. Bir uygulama tasarlayacaksak sadece faydalı olmasına odaklanmak yeterli olmayacak. Aynı zamanda uygulamanın çözebileceği ve iyileştirerek düzeltebileceği bir sorunu da hedeflemeliyiz. Bunu ikinci dereceden inovasyon yapmak olarak ele alabilirsiniz. Böylelikle karşımıza çıkan yeni denkle şu şekilde oluyor:
Çözmekten ziyade çözümler üreten mekanizmaları inşa etmeliyiz. Dünya çok etkileyici bir yuva. Biz onu koruduğumuz sürece bizi besleyebilecek bir kaynak. Korumadığımız takdirde ise tüketimimiz ile beraber tükenmeye kadar gidebiliriz. Gençler olarak bu konudaki yaklaşımımız çok önemli. Bu hususta paydaş olduğum arkadaşlarım ile dillendirdiğim birkaç cümleyi sizinle paylaşmak istiyorum.
İhtiyaçlarımızı bilelim, isteklerimizi dizginleyelim.
Sadece ekonomik değil ekolojik olarak da bakalım.
Dünyanın limitleri olduğunu hatırlayalım.
Sürdürülebilir uygulamaları destekleyelim.
Rejeneratif inovasyonları hedefleyelim.
Sevgi ile kalın.
XYZ Yazı Serisi
Öğrenip hayal kurmak ile başladı tüm hikâye. 2011 Eylül ayından 2015 Ağustos ayına kadar birçok düşünce hayata geçirildi. 4 yıl boyunca deneme yanılma yolu ile test edilen amatör fikirler kendini büyük planlara bıraktı. 2015 yılının Eylül ayından bu yana süren çalışmalar kendi zeminine oturmuşken şimdi yeni bir yol çiziliyor. 2019 Ağustos ayında gerçekleşecek XYZ Kampı, son devir teslim olurken koca bir 4 yılı da kapatan imza olarak hayata geçiyor. Bu seride hikâyenin yeni bölümüne hazırlık yapıyoruz. Hepimizin hayalleri var. Onları gerçekleştirmek için XYZ yazı serisi sizleri kendisini okumaya davet ediyor. Serinin yazıları: