46’da Bir Acı
Eylül 3, 2020
Diana
Eylül 3, 2020

Umut Apartmanında Yaşayan Kızın Muhasebesi

“Neden beni öldürdün?” diyen bir ses duydum ve korkuyla gözlerimi araladım. Kendi kendine çalışmaya devam eden bilgisayarımın önünde uyuyakalmıştım. Ekranı kapattım ve yorganımı üzerime çektim.

“Bu gece de aklımı kaybetmeden uyusam çok iyi olacak.” diye hayıflandım kendime. Duyduğumu sandığım sesin -izlemek yerine uyukladığım- filmden geldiğine yorarak tekrar gözlerimi yumdum.

“Neden beni öldürdün?”

Bu kez daha somut olan bu sesi duyduğumdan emindim, nefesimi tuttum. Gözlerimi açmaktan korkarak titremeye başladım.

“Sana diyorum sevgili yaratıcım! Aç kıymetli gözlerini de yüzüme bak.”

Odamda kanlı canlı biri mi var gerçekten? Nefesimi hala tutmaya devam ederken korkudan dişlerimi birbirine kenetledim. Göz kapaklarımı kaldırdığımda zifiri karanlıktan hiçbir şey göremeyerek yukarı kaykıldım. Komodinimin üzerinde olduğunu bildiğim çakmağa ve ucuz bir muma uzandım tek hamlede. Mumu yakmamla aydınlanan odamda yatağımın tam ucunda duran bir siluet karşıladı beni. Sonunda odamdaki kişiyi görmüş ve korkudan avazım çıktığı kadar bağırmaya, çığlık atmaya başlamıştım.

“Sus!”, ben çığlık atmaya devam ederken “Sussana, gelecekler şimdi!” diyordu karşımda duran kişi. O sırada çığlığımla odama koşan arkadaşlarım içeri daldı ve lamba anahtarına basarak odamın her bir köşesine ışığı ulaştırdılar.

“Ne oldu?” diye sordu bir iki adımda yanıma gelen arkadaşım, yatağımın ucunda duran kızın içinden geçti. Sesim titreyerek:

“G…Gördüm.” diyebildim.

“Yine mi kâbus gördün?” derken bana komodinimdeki bir bardak suyu uzattı. Yıllardır hiç su içmemiş gibi bardağı tepeme diktim ve nihayet derin bir nefes alabildim.

“Ter içinde kalmışsın, şimdi biraz daha iyi misin?” sorusuna, başımı belli belirsiz aşağı yukarı sallayarak cevap verebildim. Arkadaşlarım hala odamda beni sakinleştirmek için bir şeyler söylerlerken yatağımın ucundaki çelimsiz kız yere çöktü ve bağdaş kurdu. Benim o tarafa baktığımı fark eden arkadaşlarım göz ucuyla aynı yönü kontrol ederek:

“İyi olduğuna emin misin sen?” diye sorguladılar yeniden. Artık zihnim iyice kendine gelmeye başlamıştı ve bu çelimsiz kızı yalnızca benim görebildiğimden emin olmuştum. Sonunda onlar odadan çıkarken “Işığı açık bırakıyorum.” diyerek kapıyı kapattılar.

Kızın olduğu tarafa bakamıyordum ama hala orada, yerde oturan birinin olduğunu biliyordum.

“Korkak!” dedi. Ayağa kalktı. Yerde duran şiir kitaplarına ters ters bakıp yatağımın başında hala yanan mumun alevini parmakları ile kapattı ve mumu söndürdü.

“Tam da beklediğim gibi kocaman bir klişeden ibaretmişsin sen.” dedi acıdığını belli edercesine. Bunun üzerine konuşabilme cesareti buldum.

“Ne?” diyebildim daha güçlü çıkmasını beklediğim ama yapamadığım cılız bir ses tonuyla.

“Kendini önemli bir şey sanan ama olamayan bir yazarsın, bayağı ve sıkıcı bir yazar.” derken masama oturup defterlerimi ve kâğıtlarımı yere attı.

“Beni neden öldürdün?” diye ilk söylediği cümlesini yineledi, hesap sormak istercesine gözlerini kısarak.

“Sen kimsin?” dedim.

“Nasıl olur da kim olduğumu bilmezsin?”

Dikkatlice onun vücut yapısına baktım. Eksik uzuvları vardı, bir kolu dirseğinden itibaren kopuktu, diğerinde elinin üzerinden başlayıp omzuna kadar uzanan derin bir yara görünüyordu. Karın boşluğu mor ve kırmızı harelerden oluşmuş bir harita gibiydi. Çelimsiz bir vücudu vardı, yer yer derisinin altından bembeyaz kemikleri görünüyordu. Göğüsleri de yoktu aynı zamanda bu kızın. Yüzüne doğru çevirdim bakışlarımı, kaşları yoktu. Ama capcanlı duran kıpkırmızı dudakları vardı. Ancak burnu da yoktu yüzünün ortasında. Gözleri yuvalarından çıkmış gibiydi. Gözlerinin çevresinde upuzun kirpikleri vardı, normalden daha hızlı kırpıyordu onları. Saçları ne uzun ne kısa idi. Anlaşılamıyordu esasen. Anlaşılamamasının sebebi ise yer çekimine meydan okur vaziyette havada duruyor olmalarıydı, bir kaktüs gibi.

Onu süzmemden usanmışçasına omuzlarını düşürdü ve:

“Bir ipucu vereceğim.” dedikten hemen sonra iki omzuna dokundu. O anda iki omzunda iki minik melek biblosu belirdi. Kaygım yukarılara tırmanmaya devam ederken belli etmeden yorganımı üzerime çekmeye çalıştım. Bu durumdan daha da şikâyet ederek:

“Şşş, dinle şimdi.” dedi ve sol göğsünü bana doğru uzattı. Aramızda bir kulaçtan daha fazla mesafe varken kalp atışlarını duymaya başladım. Masamda duran saatin “tik tok” ritmi ile yarışırcasına hızlı ve yüksek çarpıyordu kalbi. Aklıma mukayyet olabilmek için içimden mırıldanmaya başladım, kendime “Sakin ol!” temennisi verirken dizlerimi kendime siper ettim. Yüzümü avuç içlerime bastırdım ve mırıldanarak sallanmaya başladım.

“Umut Apartmanında Yaşayan Kız.” dediğini duydum, bıkkın bir ses tonu ile. “Böyle bir şey gerçek olamaz.” diye sayıklamaya başladım bunun üstüne. “Böyle bir şey gerçek olamaz, böyle bir şey gerçek olamaz…”

Sonunda kendimi ikna edip orada olmayacağından emin olduğum anda parmaklarımı araladım.

Yüzüne sahte bir gülücük yerleştirmişti. Sol elini havaya kaldırıp benimle dalga geçercesine el sallıyordu. Hala oradaydı.

“Ne istiyorsun benden?” diye sordum bir cesaretle.

“Beni neden öldürdüğünü bilmek istiyorum.” dedi ve cevap bile beklemeden büyük bir hevesle devam etti.

“Neden intihar ettim ki ben, belki intihar değildir? Biri itmiştir beni. Kim? Kim itti beni? Ben intihar etmiş olamam. Sevdiğim biri mi itti, yoksa bir düşmanım mı vardı? Hem bir adım bile yok, nasıl bir adım bile olmaz?”

“Bilmiyorum.”

“Ne demek bilmiyorum Beni sen yaratmadın mı?”

“Seni ben yaratmadım.”

“Sen yaratmadıysan kim yarattı?”

“Kimse yaratmadı seni.”

“Kimim o halde ben, Sayın Çokbilmiş Yazar?”

“Umut Apartmanında Yaşayan Kız”

“Onu kim yazdı?”

“Ben.”

“O zaman sen yarattın işte.”

“Hayır.”

“Evet! Sen yazdıysan beni sen yarattın.”

“Mümkün değil bu!”

“Mümkün ki buradayım. Hem beni senden başka kimse yazmış olamaz.” Masadan uzaklaştı. Dolabımın önündeki aynanın karşısına geçti. Kendine tiksinen gözlerle bakarak “Şu halime bir bak!” diye bağırdı.

“Delirmiş olmalıyım ben, bunun başka açıklaması olamaz.” dedim kendi kendime ve gözlerimi ovuşturmaya başladım. O ise aynanın önünden çekilip:

“Neden beni öldürdün?” diye tekrar ediyordu, hiç susmadan.

Ellerimi gözümden çekip de bakışım netleştiğinde burnumun dibine kadar girmişti iri gözleriyle. Kendini sevimli yapmak ister gibi sırıtıyordu. O yüz yakınımdayken daha da korktuğumu belli etmemek için kalakaldım.

“Tekrar yaz.”

“Ne… Hayır.”

“Ama ben ölmek istemiyorum.”

“…”

“Tekrar yaz.”

“Hayır!”

“Tekrar kuşları duymak, uçuşlarından huzur duymak istiyorum ben. Kalbimin ritmini düzene sokmak, okyanusta yüzmek, elbise giymek…” Bunu söylerken hayali bir elbisesi varmış gibi ellerini iki yanında havaya kaldırmış ve kendi etrafında sallanarak dönmüştü. “…kırlarda koşmak, rüzgârı hissetmek, sevmek-sevilmek ve âşık olmak istiyorum ben.” dedi ve iki avcunu hala sesini duyduğum kalbinin üzerine kapattı.

Uzun ve boş bakışlarla suratına baktım.

“Hayat da böyle bir şey zaten.” diye homurdandım. Yorganımı üzerime çekip başımı yastığıma koydum.

“Dışarı çıkıp sana bunu ispatlayacağım. İntihar etmeyeceğim ve hayatımı kendim kazanacağım, sana ihtiyacım yok!” diye bağırdı.

“Yağmur var.” dedim ancak kendimin bile duyamayacağı kadar cılız bir ses ile. O gittiğinde gözlerimi yumdum ve uykuya daldım.

***

Aynanın karşısına geçmiş morarmış gözaltlarıma bakıyordum, düzensiz uykumdan dem vururken. Dün gece gördüğüm rüya geldi aklıma, ilk kez yazdığım bir karakterle konuşmak bilinçaltımın etkileyici bir oyunu gelmişti bana.

Elimi çeneme götürdüm, eskiden yaşama karşı ben de onun kadar hevesli ve heyecanlıydım. Acaba kendimden bir parça katmış mıydım ona? Gerçekten onu neden öldürmüştüm? Kendime mi kırgınlığım vardı, hayatın ta kendisine mi? Arzularıma olan ihanetin bir intikamı mıydı yoksa bu rüya? Bilmiyordum. Çok mühim de değildi artık aklımdaki sorulara cevap bulmak benim için. “Doğum, düğüm ve ölüm.” dedim. Her soruya verdiğim, basit ve tek gerçeklik olduğuna inanmaya kendimi zorladığım cevaptı bu. Hevesime, hayallerime ve hayal kırıklıklarıma ilaç olarak bulduğum cevap.

Öylece aynada kendi yüzüme dalmışken tam arkamda bir yüz daha fark ettim. Çığlığımı bastırmak için elimi ağzıma götürdüm. Arkama dönmeye korkarak aynadan bakmaya çalıştım. Yine o gelmişti. Dehşete kapılmış gözlerle omzumun üzerinden ona döndüm.

Islak saçlarını çekiştirerek kurutmaya çalışıyordu. Ardından da kırık olduğuna yemin edebileceğim bacağını düzeltmeye çalışıyor, kırık kemiğini derisinin altına bastırıyordu.

“Her gün yeniden ölüyorum ve bunun sorumlusu sensin!” diye bağırdı. Yorgun ve bitkin halde kendini yatağıma bıraktı, gözlerini tavana dikti.

“Söylesene beni neden öldürdün?” dedi yine ve yeniden. Henüz konuşabilecek cesareti bulamıyordum. O rüya değil, gerçek miydi?

“Ölmeyi hak edecek ne yaptım?”

“Bi…bilmiyorum.”

“Ne demek bilmiyorum? Var olmak istiyorum ben.”

“…”

Sessizliğimin üzerine doğruldu ve bu kez daha dingin ve ısrarcı bir şekilde:

“Lütfen tekrar yaz.” diye yalvardı.

“Yapamam.”

“Yapabilirsin.”

“Seni nasıl tekrar yaşatabileceğimi bilmiyorum.”

Bu cümlemi duyduğunda ağlamaya başladı. Öylece kalakaldım. Küçük çelimsiz omuzlarına indirdim mahcup bakışlarımı. İki omzunda biblo melek heykelcikleri belirdi, onun gözyaşları üzerine. Saçlarını okşayıp onu teselli ettiler, beni küçümseyen bakışların arasında.

***

 

Günler geçti. Ben yalnızken her gün geldi Umut Apartmanında Yaşayan Kız. Her gelişinde, “Beni neden öldürdün?” demeye devam etti. Bir cevabım yoktu arkasında durabileceğim. Vazgeçtim ben de. Onu görmemek için yalnız kalmamaya çalıştım. Ağlamalarına, sızlanmalarına, her gün kopuk bir bacak ile yanıma gelip yalvarmalarına dayanamaz olmuştum. Ama aslında dayanamadığım şey, her gelişinde daha güçsüz, her gelişinde daha çaresiz görmemdi onu. En çok da her seferinde daha çok yitirdiği yaşama hevesi üzüyordu beni.

Son gelişinde “Beni ara ve bul.” dedi ilk kez. Başlarda anlamadım. Düşünecek halim de yüreğim de yoktu, onun söylediklerine. Fakat şimdilerde anlıyorum.

Güneş ışığı kirpik uçlarıma dokunurken, ciğerlerime temiz hava dolarken, kuşların uçuşunu ve çekirgelerin sesini duyarken anladım.

            Ve hatırladım;

            Umut Apartmanında Yaşayan Kız’ı ben yaratmış,

                                                                ben yaşatmış,

                                               ve yine ben öldürmüştüm.

            Ve kavradım;

            Onu,

            Doğumunu,, Düğümünü ve Ölümünü.

           

Ve şimdi yeninden miladını ilan ediyorum.

                                                           (../../….)

Umut Apartmanında Yaşayan Kız



Paylaşmak Güzeldir:

Sena Sarıvaz
Sena Sarıvaz
Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi öğrencisi olan Sena; evrenle konuşmayı, insanların özünü keşfetmeyi, hayvanları sevmeyi, kurulmuş oyunları bozmayı, doğru ile yanlışı kimsenin canını yakmadan ayırt edebilmeyi en temel amaçları arasına koyup umduğu yoldan gidebilmeyi arzuluyor. Tüm bunların yanına mesleki başarılarını da ekleyip kendini reel hayatta var etmek için uğraşıyor. Hayatta bulduğu her şeye bir soru işareti ile tutunuyor. Soran, merak eden, irdeleyen ve bundan hiç bıkmayan karakterini anlamak için uğraşırken her gün kendi ile yeniden tanışıyor. En büyük motivasyonu ise vazgeçmemek olduğu için onunla sohbet ederken pes etmeniz işten bile değil.