Kuşların Kısa Hikayesi
Ocak 4, 2025
Kırılganlığın Samimiyeti: Ağlamak
Ocak 4, 2025

Çeyreğin Sonu: Prometheus’un Ateşi Nerede?

 

Prometheus, Yunan mitolojisi içerisinde en sevdiğim ikinci figürdür. Ahlaki ve entelektüel açıdan oldukça ideal resmedilen Prometheus, eseri olan insan uygarlığına vermek için yasak olmasına rağmen Olimpos’tan ateşi çalar. Sonrasında insanları bu şekilde düşünmesinden dolayı Zeus tarafından korkunç bir şekilde cezalandırılır. Otuz bin yıl civarı süren cezası boyunca bir kez olsun yaptığı eylemin erdeminden şüphe etmez ve pişmanlık duymaz. İnsanlık için ateşi çalmış ve fedakarlığı ile toplumun iyiliğini öncelemiştir. Geçmişte epey stratejik kararlar alan bu akıllı titanın insan sevgisi büyük bir bedel ödemesine neden olmuştur. Peki insanlar, ateşi yani bilginin, yaratıcılığın ve uygarlığın ilerlemesi için gerekli olan ilhamın kendileri ile paylaşılmasını nasıl değerlendirmiştir? Bana kalırsa bunun cevabını vermek bir hayli zor. Çünkü Zeus, Pandora’nın kutusunun açılmasına neden olarak dünyaya her türlü kötülüğün de yayılmasına sebep olmuştur. Artık insanlar hem ateşe hem de kötülüğe sahiptir.

Şu an üçüncü milenyumun henüz başlangıcındayız. Sadece yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinin sonuna gelebildik. Ölümlülerin hayatında kocaman bir alan kaplayan bu zaman dilimi, dünya tarihi için oldukça küçük bir yer kaplıyor. Biz insanlar ise bazen vizyonumuzla ve bazen de hırslarımızla işgal ettiğimiz bu zaman dilimini aşarak ölümsüzleşmek istiyoruz. Elbette bunu nefes alarak yapabilecek gibi gözükmüyoruz. Ancak ürettiklerimiz, dokunduklarımız, çocuklarımız ve hatırlanası birtakım izler ile zamanı aşmak için elimizden geleni yapıyoruz. Fakat geçmişe göre bunu yapabilmek her geçen gün daha da zorlaşıyor. Sanki giderek büyüyen bir kalabalığın içerisinde sıradanlaşmamız kolaylaşıyor ve üretmenin anlamsızlaştığı yerde en azından kaliteli bir tüketici olmaya çalışıyoruz. Prometheus’un ateşi uygarlığımız için hiç olmadığı kadar güçlü yanıyor ama bizler, bireyler olarak ateşimizi kaybediyoruz. Kim bilir? Belki de tarih boyunca bu hep böyleydi ama şu an sadece daha görülebilirdir.

Geçmişten bugüne nasıl bir değişim ve gelişim yaşadığımızı sık sık anlamaya çalışıyorum. Dünya dönüşünü halen yirmi dört saat içerisinde tamamlıyor ama bizler için artık fazlasıyla baş döndürücü bir hızda değişiyor. İnsan uygarlığını bir trene ve trenin hızını ise değişime benzetecek olursak eğer ilerlemek pahasına lokomotifin ateşiyle yanmayı göze alıyoruz diyebilirim. Teknoloji ile beraber hızlanarak güçlenen ateşimiz aynı zamanda çevresel krizler, etik sorunlar ve sosyal eşitsizlikler gibi vagonları da trenimize eklemeye devam ediyor. İnsanlar olarak Pandora’nın kutusunu açmanın bedelini ödüyor olabiliriz. Ateşimiz var ama kötülüğe de sahibiz. Bu noktada dünyanın tertemiz bir yer olabileceğine dair bir inanç barındırmadığımı da paylaşmak isterim. İyiyi arttırmak, iyi olan için mücadele ederken herkesin kendi motivasyonları doğrultusunda çeşitli kötülükleri ortaya çıkarması ve sonrasında bu kötülük ile mücadele etmek çok insana dair bir döngü. Bunu daha sağlıklı bir hale getirebiliriz ama bence kökten değiştiremeyiz.

Büyüyen ve güçlenen bir uygarlığımız olduğu kesin. Öte yandan bu durum giderek bizi kendimizden daha da uzaklaştırıyor ve çağımızın nevrozu olan anlam boşluğuna düşmek de giderek kolaylaşıyor. Toplumsal anlamda bu gidişata ne zaman bir cevap bulunabilir bilmiyorum. Sosyolojik olarak adaptasyonun ve çözümler üretmenin yaşanan değişime kıyasla daha yavaş gerçekleştiğini biliyorum. Bundan dolayı bireylerin varoluşsal bir noktadan önemli bir sorumluluğa sahip olduğuna inanıyorum. O da şu ki bütün bu değişime ve sürekli hareket eden zemine rağmen kişinin hayat amacını keşfetme iradesini gösterebilmesidir. Lakin asla hayat amacını gerçekleştirmesi diyemem. Çünkü uzun bir ömür içerisinde bile hayat amacı bulabilmek oldukça lüks bir gerçeklik. Bundan dolayı öncelikle bu arayışa sahip olmak çok kıymetli. Hele ki bu arayışın cevaplar sunmayışına rağmen devam edebiliyor oluşu ayrı bir zenginlik. Bu, benim kişisel olarak masaya koyabileceğim bir yaklaşım. Sizleri de bunun üzerine düşünmeye davet ediyorum.

Özellikle son birkaç yıldır zihnimin tekinsiz noktalarından bilindik köşelerine kadar çok fazla düşünce yolculuğu yaptım. İlk başlarda sorduğum soru “Benim hayatımın anlamı ne?” oldu. Sonrasında edindiğim en güzel farkındalık, sonuçtan ziyade sürece dair sorular sormam gerektiği oldu. Bunun üzerine zamanla sorum evrilerek şu şekli aldı: “Bir cevaba ulaşmak için hangi yoldan yürürsem yolculuk daha keyifli olur?” Sanırım hayat, öğrendikçe daha büyük netliklerden ziyade daha güçlü sorular armağan ediyordu. Belki de Prometheus, ateşi insanlara vererek koşullu bir lanet de hediye etmişti. Kim ola ki çok düşünmeye başlar, işte o zaman kendisi de yanıp kül olmanın riskini yaşar. O yüzden cevabı bulmak için delirmektense yolculuk yaparken keyif almaya odaklanmak istedim. Bu da beni küçüklüğümden beri iç içe yaşadığım hikaye kavramı ile yolculuğa çıkmam gerektiği fikrine yönlendirdi. Ben, oldum olası hikayeleri çok sevmiş ve hayatı bir hikaye gibi algılayarak yaşamaya çalışmıştım. O zaman belki de hikaye kavramıyla beraber yola çıkmalı ve keyifli bir yolculuk yapmalıydım. Günün sonunda mutlak bir cevaba ulaşamasam da mutlu olabilirdim ya da yapılan yolculuğun kendisini cevap olarak da niteleyebilirdim. Bunu anlayabilmemin tek yolu bu yolda yaşlanarak ilerlemekti. 

Toplumun ateşini ve trenin hızını kontrol ettim. Ardından hayat amacımı keşfetme iradesini göstermek adına hikaye kavramını alıp bir yolculuğa çıkmaya karar verdim. Bireysel olarak ateşimi kullanarak keyif alacağım bir yoldan yürüyecektim. Bu yılın sonunda tamamlanacak olan yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğini anlayabildiğim oranda değerlendirdim. Dostlarımla analiz ve sevdiklerimle istişare ettim. En sonunda güzel bir yol belirledim. Bu yolu tamamlayabilir, yarıda kesebilir ve değiştirebilirdim. Kendime verdiğim bu özgürlükle beraber ilk adımlarımı atmaya başladım. Bu yola dair içimdeki çocuğun hayallerini, cüret edip yetişkin kelimelerimle aktarmak istiyorum.

Hikaye Kavramı ve Yolculuğum

Hikaye, benim için bir anlatıdan ziyade yaşam biçimi. İnsanların doğumu ile beraber hikayelerini yazmaya başladığını düşünürüm. Yaş ilerledikçe insanlar kalemini daha dikkatli tutmaya başlar, yazılı geçmişini redakte eder, yazımını yavaşlatır veya hızlandırır ve sonraki bölümleri planlayabilmeye başlar. Birçok insan akışa teslim olup an’ın hikayeyi doğurması gerektiğine inanır. Bir o kadar insan da olguları gözeterek cümleleri kaleme almak gerektiğini iddia eder. Elbette an ve olgu arasında denge bulup bir bütün olarak ilerlemeye çalışanlar da vardır. Şahsen, an ve olguyu bir bütün olarak görmek benim çok hoşuma gidiyor. Bundan dolayı denge gözeterek yaşamaya çalışırım. Düşünür, karakterimi ortaya koyar ve yaşayarak hikayemi yazılı hale getiririm. Bazen ise kendi haline bırakır ve yaşadıklarımı bir yandan da izlemeye çalışırım. Elbette bu, sadece kişilerin hikayesine dair bakış açımı yansıtır.

Hayattaki hikayelerin bir sürü kategorisi olduğuna inanırım. Kişilerin, toplumların, kurumların, politikaların, gerçeklerin, kurguların, geçmişin, geleceğin, zamanın, dünyanın ve daha birçoğunun hikayesi vardır. Bunlar birbirini kapsayabilir, kesişebilir veya teğet geçebilir. Hikayelerin gidişatı ve aralarındaki etkileşime dair sonsuz olasılık bulunur. Ancak sadece gerçekleşenler görebildiklerimizdir. Resmetmeye çalışacak olsak olasılıklar, gözle göremediğimiz karanlık bir evren ve gerçekleşenler ise bu evrende bulunan görülebilir kümeler olurdu. Tabii bazılarımızın hayal gücü kuvvetli olduğu için olasılıkları resmetmeyi de başarabilirdi. Bir yazarın kalemiyle sıradaki yazacağı kelimenin bilinmezliği ve yazılmış olanın barizliği gibi… Diğer bir deyişle yarın yaşayacaklarımızın her şeye dair olabileceği ve geçmişin tek düzeliği gibi… Bundan dolayı geçmiş, öğrenilir bir gerçekliktir. Peki ya gelecek? Gelecek, bir merak konusudur. Hayaller ise meraka dair verilen cevap türlerinden biridir. Aynı bir okuyucunun sayfaları merakla okumaya devam etmesi gibi hikayenin karakteri de geleceğe doğru merakla ilerler. Karakter bu sayede ona verilen ateşi kullanır, yolunu aydınlatır ve kendini gerçekleştirir. Bundan dolayı geleceği için amacı olmasa bile bir karakterin en azından merakı ile devam etmeye niyetlenebileceğini düşünüyorum. Buradan yola çıkarak “merak”ın en temel itki yapıtaşı olduğunu iddia edebilirim. Belki de zamanla bunu size kanıtlarım. Çünkü şu an bunlar geliştirmekte olduğum düşünceler silsilesi.

Tüm bu hikaye kavramının nasıl hayatımda yer ettiği hakkında “Bir Hikaye Daha Anlat” adında bir yazı yazmıştım. Orada soyut ile somut olanın arasındaki bağın hikayeler olduğunu söylemiştim. Bu söylemimin de peşinden gidiyorum. Soyut olanları somutlaştıracak kabiliyetler geliştirmeye çalışırken somut olanların da soyut tarafını güçlendirmeye çalışıyorum. Bir hayalin gerçekleşmesi ile bir hayatın anlamlandırılması gibi… Aynı zamanda hikayemin bölümlerini de zenginleştirerek başta kendim olmak üzere okuyucumu sonraki sayfalara taşımaya çalışıyorum. Bunu da güçlü karakterlerle birlikte kaliteli olaylar örgüsü üzerinden gerçekleştirmeye gayret ediyorum. Şimdiye kadarki gidişattan çok memnunum. Hayatımda olan güzellikler kadar problemlerin de bu anlatıyı perçinlediğine inanıyorum. Çünkü ideal bir hikayede hem acı hem de haz vardır. Bunun için sadece haz aldığım anlardan değil acı da çektiğim anlardan tatmin olmaya uğraşıyorum. Bu da an ve olgu gibi bir başka bütünleşik yaklaşım stili benim için. Umuyorum bu keşfetme irademi korumaya devam edebilirim.

İnsan, sadece kişisel bir hikayeye sahip değil. Kişilerin niyeti ile doğmuş olsa da toplumsal hikayeler de vardır. Örneğin Simurg topluluğu benim için çok değerli bir örnektir. Lise yıllarımda niyet edip hayalini kurduğum soyut bir olgunun yaşanmış ilginç anlarla beraber olgunlaştığı somut bir gerçekliktir. Benim gözümde doğumuna ve gidişatına katkı sunabildiğim ilk büyük hikayedir. Bugün itibari ile ben dahil birçok kişinin de hikayesinin bir parçasıdır. Hatta kendisine dair özgün bir hikaye akışı vardır. Bundan dolayı artık bizler Simurg’un bir parçasıyız demek daha doğru olacaktır. Şu an bağımsız bir şekilde kendi yazımını ve anlatımını devam ettirmektedir. Muhtemelen benim kitabımın son sayfaları okunurken Simurg’un hikayesi hala yazılıyor olacak. Yine de kalem tutabildiğim sürece geçen yazdığım “Özgür ve Deli: Kafnâme” yazısı gibi onun üzerine yazmaya devam edeceğim.

Yakında yirmi sekiz yaşına gireceğim. Çocukluğumdan bu yana hikaye kavramı ile iç içeyim. Bu sayede bir karakter olarak beni mutlu eden motivasyonlarım var. Epistemolojik bir hayat yaşamak, erdemlerimle var olmak, merakımı koruyarak hayaller kurmak, planlarımı gerçekleştirmek için cüretimin olması, arada kendime alan verip an’ın keyfine varmak, başarıyı deneyimlemek ve başarısız olup sonu kabul edebilmek… Bütün bu yazdığım ve henüz yazılı olmayan motivasyonlarımla yürüyeceğim yolu düşünüyorum. Sorumu sormaya devam ediyorum: Bir cevaba ulaşmak için hangi yoldan yürürsem yolculuk daha keyifli olur? Her gün farklı bir yol aklıma geliyor. Sonra bu yolların barındırdıkları üzerine düşünüyorum. “Nasıl bir yürüyüş yapmalı” diye analizler yapıyorum. Bugün itibariyle nasıl yürüyeceğime karar verdiğim bir yol var. Elbette hikaye kavramı ile yola çıktığım için onun üzerinden şekillenen bir yol. Bu yazıyı da ilerleyen yıllarda kendimi hatırlamak üzere yazıyorum. Hikayelerle geçmişimi onurlandırırken geleceğimi inşa etmek istiyorum. Kişisel bir manifesto diyelim.

Kişisel Bir Manifesto

Kavramların tapusu satılık değildir. Ancak tüm fenomenler insanlarla bağdaştırılmaya müsaittir. Bana kalırsa hikaye de giderek büyüyen bir fenomen olacaktır. Belki yeterince özgün olamayacaktır artık. Fakat aktarılabilmeye devam edecektir. Hızla verilere dönüştüğümüz çağımızda aktarılabilir sayılı kıymetlerden birinin hikaye olacağına inanıyorum. Bundan dolayı hayatımı bunun üzerine bir bahis oynamaya adıyorum. Bu, benim hayal ettiğimde görünür olduğunu hissettiğim bir olasılık. Gerçekleşmesi durumunda da herkes tarafından görünür olacaktır. O yüzden ateşimi bu olasılığı aydınlatmak üzerine kullanmayı seçiyorum. Peki nasıl?

Hikaye kavramı ile yürüyeceğim yolun barındırdıklarını düşündüğümde “Ben”, “Ovacık Ailesi”, “Simurg Topluluğu”, “Hikayelerle Ürettiklerim” ve “Felsefem” şeklinde önemli başlıklar öne çıkıyor. Sıra sıra açayım:

Ben: Kendi ateşimi farklı alanlara taşıyarak sıradaki tüm başlıklarda önemli bir rol oynamaya gayret edeceğim. Doğup büyümüş, düşünüp taşınmış, çalışıp gerçekleştirmiş, ağlayıp gülmüş, yaşayıp görmüş ve üretmiş bir bireyin hikayesini tamamlayacağım.

Ovacık Ailesi: 1800’lü yılların ortasından bu yana yaşanmış çok ilginç bir hikaye var. Bu yaşım itibariyle ailemizin ateşini yeniden yapılandıran kişi olmak istediğimden eminim. Dinamik, tutarlı, bütünleşik, anlamlı, kapsayıcı ve anlaşılır bir aile kültürü inşa etmek istiyorum. Ovacık ailesi, sadece bir geçmiş hikayesi değil aynı zamanda güçlü bir gelecek vizyonuyla yaşayan bir hikaye olmalı. Bu hikayeyi eğitim mekanizmaları, etki temelli projeler ve topluma katkı sağlayacak yeniliklerle şekillendirmeli. Tasarladığım ve gelişmeye devam edecek olan kültür diyagramları ile bu hikayeyi sürdürülebilir kılacağım.

Simurg Topluluğu: Aslen Temmuz 2016’da ama resmi olarak Aralık 2016’da kurulan bir topluluk. Simurg, benim için romantik bir mektup ve gerçekçi bir ideal anlamına geliyor. Hayatında ilerleyen veya yükselen insanların duygusal anlamda piramidin tepesinde sıkışmaması için ortaya konmuş bir idea. Kendini gerçekleştirmenin yollarını bilen ve bunun için eyleme geçmeye hazır gençlerin yetişmesi için bir alan sunuyor Simurg. Umuyorum bunu sunmaya devam edecek ve hikayesi büyüyecek. Belki bir gün kurulan Simurg Köyü’nün bir köşesinde çayımı yudumlarken hikayeler anlatan bir dede olurum. Zannederim olacağım da.

Hikayelerle Ürettiklerim: Bir kültürü inşa etmek ve fikir insanı olmak için ne ailemden ne de herhangi bir kurumdan fon alıyorum. Alacağımı da düşünmüyorum. Haliyle kazanmam gerekiyor. Ki hikaye kavramını kullanarak tüketilebilir üretimler yapmadığım sürece insanların oluşturduğu sistemler içerisinde arzu ettiğim bağı da kuramam. Bundan dolayı hikaye kavramını kullanarak iki ürün ve bir servis ortaya çıkarmayı planlıyorum. İlk ürün kitap, ikinci ürün oyun ve servis olarak ise hikaye danışmanlığı. Kültürel anlamda kitaplar yazabilmek, hikayelerden çıkarabileceğim en iyi sonuç benim için. Mutlaka zihnimin mahallelerinde, müstakil evlerinde yaşayan o kurguları kitaplara dökmek istiyorum. Oyunlar ise bambaşka bir tutkumun modern hayatın tüketim alışkanlıkları ile evliliğinden ortaya çıkan çocuklar gibi. Doğru tempoda, keyifli mekaniklerle ve birçok duyguyu besleyebilecek hikayeli oyunlar üretmek benim için harika olur. Çağımızın tüketim çılgınlığı içinde hikayeleri kullanarak insanlara sunabileceğim en tüketilebilir içerik de muhtemelen bu olacaktır. Son olarak ise hayatta kendini konumlandırmak ve gidişatını insanlara anlamlı bir şekilde aktarmak isteyenler için hikaye danışmanlığı. Bilemediniz biraz mentorluk tadında ve bir tutam da koçluk. Bunlar üzerine çalışıp kendimi geliştirmem gereken noktalar. Ancak ellili veya altmışlı yaşlarımda geriye dönüp baktığımda bu alanlarda sürekli üretim gerçekleştirmiş birisi olursam hikayeleri tüketilebilir şekilde çeşitli iş modellerine çevirmiş de olurum. Aynı zamanda kavramın benimle bağdaşması için koca bir hayatı araca dönüştürürüm. Mutlaka üreteceğim.

Felsefem: Ömrümün beni zamanında yetiştirmesi durumunda sahip olacağım final sonuç. Bugünden temellerini atabilirim ama ne olacağını tahmin edemem. Sadece emin olduğum fikir şu ki ben, ailem, Simurg ve ürettiklerimle beraber bir ömür hikayeler üzerine yaşamış olursam eğer üzerine bir de felsefe inşa edebilirim. Kim bilir, belki kitabımın son sayfaları “Hikaye Felsefesi” adlı bir yazı barındırır.

Sonuç itibarıyla Prometheus, Yunan mitolojisi içerisinde en sevdiğim ikinci figürdür. Çünkü ateşi insanlara vermiş ve sonuçlarını onurlu bir şekilde taşımıştır. O ateş yıllardır olimpiyatların başlangıcına vesile olmaya devam ediyor. Şimdi, o ateşi alıp kendim için kullanmak istiyorum. Kolumda hikayeler, bir yola çıkıyorum. Belki ateş bu süreçte beni de yakacak veya bambaşka bir yere savrulacağım. Göreceğiz. Size de sorumu armağan ediyorum:

Bir cevaba ulaşmak için hangi yoldan yürürseniz yolculuğunuz daha keyifli olur?



Paylaşmak Güzeldir:

M. Haluk Ovacık
M. Haluk Ovacık
Tutkusu hikayeler olan ve öğrenip gelişmek için yaşayan bir etki girişimcisidir. Hayallerini gerçekleştirmek için arkadaşlarının ideallerinin bir parçası olmaya özen gösterir. Hedefi davranışsal iktisat alanında uzmanlık geliştirerek ekolojik sürdürülebilirliğe katkı sağlamaktır. Kendisini toplumsal etkiyi hızlandırmak için gençliğe bulaşmış bir halde veya Simurg'u anlatırken bulabilirsiniz.