Her Şeyin Başladığı Yerde Her Şeyle
Ekim 5, 2024
Yolcu
Ekim 5, 2024

Arzulu Arayışa Analitik Teşekkür

“Bunaldım!” Off. 1… 2… 3…

İçim içime sığmıyor. Nefret ediyorum. İğreniyorum. Mecbur kalıyorum. Hak etmiyorum.

Toksik erillik, ataerkil bir dayatma, çarpık inanç kalıpları, makyevelist bir ahlaksızlık…

Kabul görmeyen gökkuşağı, tiyatral bir meydan okuma, imgeleri kutsayarak var olma…

Sanki geçmiş bir yaşamda sahip olunan ancak yitirilen bir değerin özlemi.

Her şeyiyle içinde ve tüm aşkınlığıyla dışını sarmış. Patlama gerçekleşmiş.

Sonsuz ve sınırsız bir kaynaktan kendini inşa ediyor. Emekliyor.

Kokusu, yanı başında. Teni, dudaklarında. Göz yaşları tamamen birbirine karışmış.

Kabilem, neredesin?

Bahsi ne zaman geçse derim, para ve imkân verseler dahi ergenlik dönemine bir daha asla geri dönmem diye. Bireyin, kendini -neredeyse- yoktan var ettiği bu duygusal kozmik kaosta, olgunlaşmaya giden yoldaki bu karmakarışık zihinsel ışıma, sinir sistemimde halen kabul aşamasında. Varsın ben hikâye yolculuğuma devam ederken, kabulümü anlamlandırma çabama sizi de dahil edeyim:

Seçimler yaparak ve seçimlerin sorumluluğunu üstlenerek gelişen insan türü, kimlik arayışı söz konusu olduğunda, psikososyal gelişim teorilerinde kendini bağlamsal varyasyonlarda konumlandırmıştır. Örneğin, psikolog Erikson’a göre, ergenlik döneminde birey, “kimliğe karşı rol karmaşası” adını verdiği gelişimsel bir çatışmayla karşı karşıyadır. Bu çatışmada birey, “Ben kimim?” sorusuna yanıt arar ve kendi değerlerini, inançlarını ve amaçlarını keşfetmeye çalışır. Kimlik oluşumu; eğitim, meslek, arkadaş grubu, ideolojik görüşler ve yaşam tarzı gibi konularda bireyin kendine dair net ve tutarlı bir algı geliştirmesini içerir. Eğer birey kimliğini oluşturma sürecinde başarılı olabilirse, sağlıklı bir yetişkinlik dönemi için temel atılmış olur. Ancak kimlik konusunda netlik kazanılamazsa, birey rol karmaşası yaşayabilir ve bu da gelecekteki seçimlerde belirsizlik ve kararsızlık yaratabilir. Günümüzde bazı kişilerin dürtüsel ve mantık dışı olarak yorumlayabileceğimiz eylemleri, psikososyal gelişim teorileri çerçevesinde, hâlâ bir rol karmaşası içerisinde olduklarına ve değer sistemlerini oturtamamış olmalarına dayandırılabilir.

Gençlik dönemindeki seçimler, yalnızca kimlik oluşumunu değil, aynı zamanda bireyin otonomi (bağımsızlık) geliştirme sürecini de içerir. Bu dönemde birey, aileden ve otorite figürlerinden bağımsız kararlar almayı öğrenir ve kendi hayatını şekillendirmeye başlar. Otonomi, bireyin sorumluluk alabilme kapasitesini ve kendisi için en iyi olduğunu düşündüğü seçimleri yapabilme becerisini ifade eder. Öbür yandan, gençler sosyal bağlara ve aidiyete de ihtiyaç duyarlar. Psikolojik olarak sağlıklı bireyler, otonomi ve bağlılık arasında dengeli bir ilişki kurabilenlerdir. 

Erikson, genç yetişkinlik dönemi için (20’ler ve 30’lar) yakınlığa karşı yalıtılmışlık adını verir. Bireyler bu aşamada kendi kimliklerini oluşturmalarının ardından, sosyal ilişkilerini derinleştirerek daha karmaşık ve yakın bağlar kurmaya çalışırlar. Yakınlık, sadece romantik ilişkilerle sınırlı değildir. Aynı zamanda, arkadaşlıklar, aile üyeleriyle olan ilişkiler ve iş hayatındaki sosyal bağlar da bu aşamada önem kazanır. Genç yetişkin, samimi ve karşılıklı güvene dayalı ilişkiler geliştirmek ister. Yakınlık, bireylerin duygusal, fiziksel ve psikolojik düzeyde bir başkasıyla açık ve dürüst bir şekilde ilişki kurabilmesi anlamına gelir. Bu tür ilişkilerde, bireylerin kendilerini ve başkalarını kabul etmesi, duygularını paylaşması ve karşılıklı destek vermesi beklenir.

Genç yetişkinlik dönemi eğer pozitif sonuçlanabilirse; birey içten ve destekleyici ilişkiler kurma, bağlılık geliştirme, empati yapabilme ve duygusal bağ kurma becerilerini geliştirebilir. Ancak negatif sonuçlanırsa; birey yalnız hissedebilir, kendini izole edebilir, duygusal savunma mekanizmaları geliştirebilir, duygusal mesafe ve bağlanma sorunları yaşayabilir. Derin ve samimi ilişkiler kurabilmek, önce bireyin kendisiyle barışık ve dengeli bir kimlik geliştirmiş olmasını gerektirir. Kimlik oluşumu ve kişinin kendilik duygusunun sağlamlığı, ilişkilerde açıklık ve paylaşım kapasitesini olumlu etkileyebilir. Erikson’dan ayrışarak ifade etmek gerekir ki günümüz psikoloji anlayışında kimliğin dinamik, zamanla değişebilen ve çeşitli yaşam deneyimleriyle gelişen bir şey olduğu kabul edilmektedir. Bireyin duygusal zekâsı, geçmiş deneyimleri, sosyal normlar ve aile dinamikleri, güvenlik algısı ve bağlanma stilleri de mevcut kimlik yapılanmasının faktörleri arasındadır.

Gibi gibi… temellendirmeler ve teorik anlama çabaları. Biraz da gelelim, öz’e:

Lise hayatım boyunca, hemen her gece uykuya dalmadan önce dua ederdim. Şimdi dönüp baktığımda o dönemki dua etme eylemimin nasıl da meditatif bir pratik olduğunu ve kuvvetli bir imajinasyon çalışması yaptığımı fark ediyorum. Hayallerimin en büyük kısmını beraber anlamlı işler yapmaktan keyif alacağım dostlar kaplardı. Acaba, derdim, mümkün mü ortak değerlere sahip olduğum ve benzer ideallerde buluşabileceğim insanları bulmak? Adını hiç duymadığım, yüzünü görmediğim, kim olduklarını bilmediğim dostlarımla dertleşirdim geceler boyu. Onlar ile sistemleri değiştirir, birbirimizin arkasını kollar, yüce amaçlar uğruna azim ve emek gösterir, galip gelirdik. Evet, anlaşılmak için anlamak, alturistik amaçlar uğruna bir araya gelmek, topluluk içerisinde kapsayıcı ve uzlaştırıcı olmak, en temelinde ait hissetmek; ergenlik dönemimde değer setlerimi oluşturan anahtar kavramlardan bazılarıydı. Yatılı okuldaki ranzamda yaşadığım varoluşsal krizler, duygusal yoksunluklarım, çevresel gözlemlerim ve tabii kendimi izole ederek okuduğum yüzlerce kitap ve izlediğim binlerce saat video içerik; hayatımın geri kalanını nasıl geçirmek istediğime dair sistemse dair bir doğum sancısından ibaretmiş.

Üniversite başlarında münazara kulübünde takıldığım günlerde, ortak bir arkadaş sayesinde Simurg ile tanıştım. “Ya Furkan beni çok çekmiyor böyle şeyler ama yeni bir dernek kurmuşlar, çok senlik gibi, bir tanış istersen.” cümlesindeki çağrının hayatımdaki mihenk anlardan biri olduğuna o an tüm bedenim şahitlik etti. Simurg’a dair ilk hatırladığım ve ömür boyu hatırlamaya devam etmek istediğim yegâne an, budur. Kimdirler, necidirler, amaçları ne, beni alırlar mı, uyum gösterebilir miyim… BLA, BLA, BLA. Bu seslerin hiçbiri benden çıkmadı. Zihnim, hiç tangırdamadı. Kalbim, hiç tereddüt etmedi. Ruhum, tüm desteğiyle içimde bir parça ile bana göz kırptı. Ve dedim ki “Buldum!”.

Sonrası malum… değil elbette 🙂 Bugün beni ben yapan, karakter gelişimimde Kaf Dağı’na ulaşma uğruna birçok deneyimle hizmeti olan Simurg yolculuğum, tüm inişleri ve çıkışları ile yaşandı, yaşanıyor, yaşanacak. Simurg’ta geçen 8 senenin her biri apayrı yolculuklardı ve her biri kendi içerisinde analizler ister. Ancak hadi gelin, sosyal psikoloji teorileri çerçevesinde, gençlerin gönüllülük ve dernek faaliyetlerine katılmasının kimlik gelişimi, değer sistemi oluşturma ve aidiyet hissetme süreçleri açısından neden büyük önem taşıdığını anlatarak tamama erelim:

Psikolog Henri Tajfel’in Sosyal Kimlik Kuramı, bireylerin kimliklerini büyük ölçüde ait oldukları sosyal gruplarla tanımladığını öne sürer. Toplum yararına çalışmak, gençlerin kendi kimliklerini şekillendirirken aynı zamanda daha büyük bir sosyal grubun parçası olduklarını hissetmelerine olanak tanır. Bu aidiyet duygusu, gençlerin hayatlarında bir anlam bulmalarına, kendilerini önemli ve değerli hissetmelerine katkıda bulunur. Aynı zamanda, topluma hangi alanlarda nasıl otantik katkılar sağlayabileceklerini keşfederler. Toplumun ve insanların ihtiyaçlarını empatik bir yerden anlama kapasitelerini güçlendirirler. Öbür yandan, psikolog Leon Festinger’in Bilişsel Uyumsuzluk Teorisi, bireylerin kendi düşünceleri, inançları ve eylemleri arasında uyum sağlama eğiliminde olduğunu savunur. Gençler, topluluk faaliyetlerine katılarak kendi değerleriyle uyumlu hareket ettiklerinde, içsel bir denge ve tatmin duygusu yaşarlar. Konunun ilgilileri pro-sosyal davranışlar nedir diye, detaylıca araştırabilir.

Şahsen en sevdiğim yaklaşımlardan biri olan, psikolog Albert Bandura’nın Sosyal Öğrenme Kuramı, bireylerin sosyal çevrelerindeki rol modeller aracılığıyla öğrenme ve davranış geliştirme eğiliminde olduklarını savunur. Söz konusu Simurg olduğunda, bu kuram nezdimde daha da anlam kazanıyor. Topluluk içerisinde kurduğumuz teamül sistemi, mezun ağı ve mentorluk işleyişi, yatay hiyerarşi ile ilerleyen demokratik katılım ve ideal ortaklığı ile hareket etme modeli; bizlerin her nesilde genç ve dinamik kalarak birbirimizden öğrenme imkânımızı oluşturuyor. Burada paylaştığımız değerler ve vizyon doğrultusunda, bir yandan gençliğimizi yaşarken bir yandan da derin sosyal bağlar kurabiliyor, duygusal bir destek mekanizması inşa edebiliyoruz. Birey olarak topluluk içerisindeki sınırlarımızın ne olduğunu keşfediyor, farklı genç profiller üzerinden kim olduğumuzu ve kim olmadığımızı daha iyi anlamlandırabiliyoruz. (özne-nesne ayrışması)

Ve evet… Furkan, Simurg ile tanıştığında ne bu konuları biliyor ne de böyle bir yazı yazacağından haberdardı. İşte en çok da bundan, bugünkü Furkan’dan o günkü Furkan’ın Simurg’ta olmayı seçmesine, arzulu arayışlarına analitik bir teşekkürümdür bu yazı. İyi ki varım, varsın ve varız. Nice yolumuzu güzelleştiren seçimlere!



Paylaşmak Güzeldir:

Furkan Çankırı
Furkan Çankırı
Bir Simurg mezunu! Sosyal etki ve iyi oluş çalışanı. Keyifli ve huzurlu akışları önemser. Dünya vatandaşlığı hayali gütse de fazlasıyla Çanakkale sevdalısı. Alturizm ve Eurovision denince akan suları durur. Hikâye koleksiyonerliği ve yürüme eylemi ile hemhâl olarak kırılgan gerçekliğinde şaşkınlıkla yol almaktadır. Biraz hayatı keşfetme çabası, biraz beşerî kültür, biraz da ne deneyimliyorsa işte. Peki ya anlatmasa? Öylesini hiç sevmedi.