Bugün her şeyin başladığı yerdeyim. Önümde üç tane kitap: Akıl dışı ama Öngörülebilir, Olanaksızın Fiziği ve Felsefenin Tesellisi. Aslında her şey Tanrılık Halleri ile başlamıştı. Bir süredir içinde yer aldığım dernekten tam çıkmayı düşündüğüm sıralarda, dernekteki diğer kişilerin hikayelerinde görmüştüm kitabı ve ilgimi çekmişti. Pandemi zamanı evde yapacak hiçbir şey bulamıyorken şu kitabı okuyayım bari güzele benziyor dedim. Sonra hepsini okudum okuyamadım derken kitabın söyleşi günü geldi çattı. Yine tabii vaktim var, nasıl bir şeymiş acaba bu Seçki dedim. İnsanlar bu kitabı okuyup üzerine sohbet edeceklerdi ve bir de üstüne üstlük kitabın yazarları geliyordu söyleşiye. Hem bi ortamı görmüş olurum hem de kitap üzerine konuşma şansı edinirim diyip katıldım Zoom’a. Keyifli de geçti, hem yazarları dinledik hem de kitap üzerine konuşmuş olduk.
Birkaç hafta geçti geçmedi Sena aradı, Seçki projesini yeni başlatıyoruz sen de koordinatörlük ekibinde olmak ister misin dedi. Yanii, çok da düşündüğüm bir şey değildi ama bir anda her ay bir kitap okuyup üzerine tartışma fikri hoşuma gitti. Derken her aya bir tema seçip temalar için kitaplar belirlemeye başladık, kitapların en iyilerini seçmeye çalışıyor yorumları okuyor her ay bir kitap seçip okurken notlar alıyorduk. Aldığımız notları sorulaştırıyor ay sonlarına söyleşi kurgusunu çıkarıyorduk. Söyleşiden önce beraber sohbet etmesi bile keyifli oluyordu. Zihinlerimiz her bir soruyla yeni pencerelerden bakıyor, söyleşi sonlarında değerlendirmemizi yapıp bir sonraki ay daha iyi olsun diyorduklarla bir buçuk yıl geçti bitti. Kimi zaman az kişiyle kimi zaman çok kişiyle yaptığımız söyleşiler için bir yazı değerlendirme havuzu bile oluşturmuştuk. Yazılarımız söyleşi sonrası Zümrüdüanka’da yayımlanıyor ve her yazımızla kendi düşüncelerimiz ve söyleşideki insanların düşünceleri kompozisyonlar oluşturuyordu.
Bu süreç keyifle gittiği sıralarda bir gün 2C1N diye bir projenin varlığını duydum, hayatıma ilk kez sürdürülebilirlik kavramı giriyordu ve merak etmiştim bu da neydi? Merak insanı yeni sulara götürüyordu. Haydi bir başvurayım dedim; sonra bir gün İrfan aradı, dedi halkla ilişkiler takımındasın. Bilmediğim bir projeye daha atlamış oldum. Sürdürülebilir kalkınma amaçlarını öğreniyor, benim komitemin konusu olan Açlığa Son hakkında daha derinlemesine bilgiler ediniyordum. Bir taraftan bunu liseli öğrencilerin öğrenme sürecinde deneyimliyor olmak ve onları etkinlik için heyecanlandırmak hoşuma gidiyordu. Hissediyordum, iyi bir şeyler yapıyordum. Pandemi zamanı böylece hem derslerim hem sosyal mecralardan sürdürdüğüm sosyal hayatım hem de bu ve bunun gibi faaliyetlerle aktı gitti.
Sonra yüz yüze hayat akmaya başladı. Artık Simurg’a biraz daha ait hissediyordum ve içinde bir şeyler yapmaktan keyif alıyordum. Aldığım sorumluluklarla da hem kendime hem etrafımdakilere güven veriyordum. Tam bu sıralarda katıldığım Anadolu Kongresi’nin teması sosyal etkiydi. Bu ne diye bakmaya başladığımda kendimi sosyal etki çalışmalarının içinde buldum. Maslow, kendini gerçekleştirmek gibi kavramlar Simurg’un içinde dönerken bunun etkisini, amacını tartışmaya başlamıştık ve bunu sürdürmek istiyordum.
2C1N bir yandan o yıl Nitelikli Eğitim konusunu ele alacaktı, favori amacımın akademi başkanı olmak istedim ve nitelikli eğitimle ilgili her kavramı öğrenip liseli gençlere aktarmak yine bir kapıyı araladı. Artık sürdürülebilirlik hayatımın her yerinde yeşermeye başlamıştı. O senenin yazı Özyeğin’de hem 2C1N’in canlı yayınla lansmanını hem de XYZ Kampı’nı yaptık, artık iş hayatına başlamışken bu etkinliklere devam ediyor olmak farklı hisler de yaşatıyordu. Sanırım en çok tatmin duygusunu yaşıyordum. Bir yandan sorumluluklarıma vakit ayırıp günde dokuz saat çalışırken bir yandan sadece yapmak istediğim için yaptığım etkinliklerle kimi zaman yoğunluktan bunalıyor çoğu zamansa iyi ki diyordum. Belki de bu kadar farklı alanları hayatıma sığdırdıkça hayatımın ve duygularımın genişlediğini hissediyor; sonunda ise kendimi gerçekleştirme yolunda adımlar attığımın bilincine varıyordum. Bu adımlar güzeldi ve minik de olsa ileriki sezon adımlarıma devam etmek istedim.
Ve Up o an gözüme belirdi. Sosyal çevremde deneyimlere olan düşkünlüğümle bilinirken bir anda Up’la da bu alanı parlatma şansım olacaktı. O sezon Kintsugi, Doğa Yürüyüşü, Dışavurumcu Sanat Atölyesi yaptık ve hepsi birbirinden güzeldi. Tabii, zaman akıyor ama bu macera da artık yavaş yavaş sonlarına geliyordu, mezuniyet yılları hemen şurada derken oyun alanında yeni ne olabilirdi? İşte o sıralar yeni işimi değiştirmiş ve iş hayatımdan memnun ilerlerken yanına ekleyebileceğim bir alan fikri daha gelmişti: Acaba başkan mı olsam? Benden iyi yapacak biri olur mu, ben nasıl yaparım, kimle yaparım diye başlarken düşünceler; hemen yapanlardan bilgi alma seansı başladı ve karar alındı:)
VII. Anadolu Kongresi’yle başkanlık serüvenimin başladığını hissettim. Chosen Ones olarak yeni bir sezona başlıyorduk ve bunu hem beraber elimizden gelenin en iyisi şekilde yapmalıydık. Bence yaptık da! Bugün bu yazıyı yazarken VIII. Anadolu Kongresi’nin hazırlıklarını yapıyor ve yeni gelecek sezon için devir teslim işlerini tamamlıyorum. Başkan seçildiğim Genel Kurul’a şöyle bir bakıyor, üye alımından oryantasyonuna, çalışma gruplarından faaliyetlerine koca bir sezonu ardımızda bıraktığımızı görüyorum. İçinde bazen sallandığımız bazen coşkuyla gittiğimiz gemiyi yeni bir kaptanla yeni bir yolculuk için yavaşça kıyıya yanaştırıyorum ve içindeki mürettabatın her zaman kendini gerçekleştirme yolunda olan gençler olduğunu bilerek yolculuk bazen zor da olmuş olsa gemiyi bırakırken keyif almayı kendime hatırlatıyorum.
Şimdi de son olarak Simurg yolculuğumda hayatıma değen insanları düşünüyor ve hepsine teşekkürlerimi bu yazı aracılığıyla iletmek istiyorum. İyi ki varsınız!