21. yüzyılı etkisi altına alacak bir çağa girmiş bulunmaktayız: Bilgi Çağı. Bu çağda teknolojinin gelişme hızı öyle bir ivme kazanmış bulunmakta ki her geçen gün devrim niteliğinde bir yenilik ile karşı karşıya kalıyoruz. Tıptan sosyolojiye kadar her alanda izlerini görüyoruz. İnternet denen bilgi havuzunun içinde yüzüyoruz. Cep telefonlarımız, bilgisayarlarımız sayesinde istediğimiz yerde, istediğimiz şekilde, arzu ettiğimiz bilgiye kolaylıkla erişebiliyoruz. Anlayacağımız, bilgiyi elde etmek büyük bir maharet olmaktan çıkmaya yakın. Asıl önem kazanan şey bu kadar bilginin nasıl yönlendirileceği kullanılacağı olmaya başlıyor. Bu çağın en değerli kaynağı ise geçmişteki çağların aksine insandır, insan beynidir ve de en büyük yatırımı ise eğitimdir.
Değişim denen rüzgar çok acımasızdır, eğer arkana almazsan seni yerle bir eder. Ünlü ekonomi dergisi Fortune göre 1960 yıllarından 2000 yıllarına kadar ki olan süreçte en değerli şirketler listesinde bulunanlardan sadece %37’si hala o listede varlığını sürdürebiliyor. Ve bu oran yıl geçtikçe de azalıyor. Yani ne kadar yüksek parasal güce sahip olsanız da durağanlaşır, çağa ayak uydurmaz, inovasyon yapmazsanız, bu yüzyılda var olma şansınız pek mümkün hale gelmiyor. Peki bu dönemin yenilikleri neler? Bu çağ insanların karşısına, akıllı makineler çıkarttı. Bu fırsatı değerlendirmek isteyen ülkeler araştırma ve geliştirme çalışmaları için büyük fonlar sağladı. Çünkü sanayi devriminden de tecrübe edildi ki, refah seviyesi ile teknolojinin durumu paralel seyretmekte. Üstelik şuanda teknoloji, bu akıllı makineler, yapay zeka sayesinde kendi aralarında iletişim kurar, bir birey gibi kendi kendilerine öğrenir oldular.
Bu tarz değişim dönemleri yeni bir sezon, yeni bir yarış gibidir aslında. Birtakım fırsatlar yaratır takımlara. Ne kadar büyük takımlar favori olsa da, yeni bir başlangıç imkanı sunar diğer takımlara. Bundan faydalanan ülkelerden biri Finlandiya oldu mesela. Sanayi devriminden mağlup çıkmasına rağmen bu dönemin etkili değişkeni olan eğitime yatırım yaparak, network ve bilgisayar alanlarında dünyada büyük bir yer edindiler.
Peki biz neden kaçmış bir treni kovalıyoruz? Neden insan yerine taşı tercih ediyoruz? Neden yerli araba yapmaya çalışıyoruz? Üstelik daha yeni başlıyoruz. Zaten hali hazırda bu sektördeki fırsatlar kapılmış, kalite konusunda üst düzey düzeye, dolgunluğa ulaşılmış durumda. Statükoda, kısıtlı olan enerjimizi, geçmiş sanayi devrimine yetişmek için kullanmaya çalışmak intihar etmekten farksız bir durum. Bizler, çok değil 5-10 yıl sonra bu yapay zekaların verimliliği ile yarışamayacak duruma geleceğiz. İnsanlardan çok daha hızlı bilgi elde edebilecek, iş yapacak durumda sistemler olacaklar. Yani yapmamız gereken tek şey onlara hükmedebilmek, bu sistemleri üretebilmek olacak. 20. yüzyıldaki birçok mesleğin yerini alan ve almaya devam eden yapay zeka teknolojisini eğer ülkemize entegre edemez isek büyük bir kayıp kaçınılmaz olacaktır. Evet, birçok ülke bilişim teknolojisinde oldukça gelişme kaydetti fakat bizim hala bir şansımız var. Örnekler mevcut, 1900’lerin başındaki Almanya devletinde görmek mümkün. Sanayi devrimine en geç giren ülkelerden biri olmasına rağmen, eğitimde ve diğer alanlarda gerçekleştirdiği yapısal reformlarla bu dönemin en güçlü devletlerinden biri haline geldi. Yapısal reformlar ile yetişebilmemiz mümkün.
Ne yapmalıyız? “Öğrenmeyi öğretmemiz” gerek okullarımızda. Her gün binlerce bilgi ortaya çıkıyor bizlerin hayatlarında ihtiyacı olacağı, bilmesi gereken. Bu bilgi şelalesinin içerisinde edinilmesi, kazanılması gereken bu kadar bilgi varken, 21.yüzyılda ezberci sistemle öğrencilerin karşısına çıkmak, milyonlarca beyni, enerjiyi boşa harcamaktan öte değil. Bilgiyi nasıl kolay ezberleyebileceklerini değil nasıl daha etkili yorumlayabileceklerini, hayalleri ile harmanlayabileceklerini öğretebilmemiz gerek. Yapay zeka ve yüzlerce yeni teknolojiye hükmedebilmeyi, üretebilmeyi; yani kodlamayı öğretmemiz gerekli. Aramızdan çıkan tek tük girişimcilerin ülke içinde kalması için uygun ortam ve imkan sağlamalıyız. Benzerleri göre basit bir yazılıma sahip Whatsapp uygulaması Türkiye’deki tüm şirketlerden daha değerli vaziyette şuan. Yani önümüzde birçok örnek var, yolundan gidebileceğimiz. Eğer eğitim sistemlerimizi bu dönemin gerekli yetkinliklerine yönlendirmez ise; ülke olarak, insanlara gerekli kazanımlarını sağlamazsak, yatırımlarımızı bu yönde uygulamazsak bu fırsatı da kaçıracağız.