Yapay zekâ uzun süredir insanlığın gündeminde. Üç yıl önceye kadar yapay zekânın hayatımızda oluşturabileceği etkiler konuşulurken sanki yapay zekâ iklim krizi gibi hayatımızın dışında olan bir şeymiş gibi geliyordu bana. 2020 yılında 21. Yüzyıl için 21 Ders kitabını okurken yapay zekâ hakkında yazılanlar bizden çok ötedeydi sanki. Fakat 2025 yılında bu kitabı tekrar okumaya başladığımda artık ChatGPT benim gündelik hayatımda bir yeri olan, bazı günler saatlerce kullandığım bir araç haline geldi. 2020 yılında ChatGPT gibi bir dil modelinin var olabileceğini dahi hayal edemiyordum. Bundan 10 yıl önce de Apple’ın Siri gibi uygulamalarını hayranlıkla kullanıyorduk. Yapay zekâ düşündüğümüzden de hızlı gelişiyor.
Son dönem gerçekçi video üretici yapay zekâ modellerini görüyoruz. Bir altı ay önce bile bu tarz modellerin yakın bir tarihte var olacağını hayal etmiyorduk. Teknolojinin ilerleme hızına bakıldığında sadece yapay zekâ modelleri kullanarak filmlerin çekileceği bir döneme yakın olduğumuz söylenebilir. Dünya çapındaki film stüdyoları da büyüme ve bütçe hedeflerinde artık yapay zekâyı dikkate almaya başladı. Yani bir yıl sonra belirli bir metin yazıp bu metindeki temaya uygun filmler üreten modeller geliştirilmiş olabilir. Örneğin modele “Bana içinde aksiyon olan, dünyayı uzaylılardan x aktörünün kurtardığı ve y aktörüne de âşık olduğu bir film oluştur. Bu film 2 saat olsun.” dediğimizde genel olarak insanların beğendiği hatta bizzat bizim internet ve beğeni geçmişimize erişerek, en hoşumuza gidebilecek bize özel filmler oluşturulabilir. Bu modelin oluşturacağı filmler tamamen kişinin geçmiş beğeni zevklerine dayanabileceği için o türde izlediği en keyif verici film de olabilir. Görsel oluşturmada bu gerçekleşmiş durumda.
Fikirsel üretim yapılan her alanda yapay zekâ modelleri bizlere alternatif olabilir. Gündemi yorumlayan gazetecilerden düşünce kitaplarına kadar her düşünce faaliyetinde yapay zekâ bize özel içerik üretebilir. Film örneğinde olduğu gibi bu içerikler tamamen bizim internet ayak izimize dayanacağı için bizleri oldukça tatmin edebilir. Sosyal medyadaki tüm yorumlarımı, tüm izlediğim filmleri ve onlara yaptığım yorumları, internette bağ kurduğum hesapları, olası oy tercihlerimi, eğitim durumumu, özetle tüm hayatımı bilen bir yapay zekânın, sadece kendi düşüncelerimi düzenleyip bir ayna görüntüsü gibi bana yansıtması bile insan için çekiciliği olan bir şey olacaktır. Peki yapay zekâ insan sanatının sonunu getirebilecek mi?
Sanayi devrimi insanın kas gücünü makinelere kaptırdı, şimdi yapay zekâ devrimi insanın zihinsel üretim gücünü makinelere kaptırmanın eşiğinde. Buna kötü ya da iyi demiyorum. Geleceğe dair öngörülerde bulunmak şu aşamada kehanetten öte bir şey değil. Fakat yapay zekânın zihinsel süreçlerimizi taklit etmesi, sanat üretebilmesi; sanatın ne olduğuna dair düşünmeye itiyor beni. Sanat eseri ile neden bir bağ kuruyoruz, neden bir filmi seviyoruz, nasıl bir şiir bizi duygulandırabiliyor? Sanat ile bizim aramızda olan bağların bir nevi tersine mühendislik ile anlaşılması gerekiyor. Ben kendime şu sıralar bu soruları soruyorum.
Mark Rothko’nun eserlerini ilk gördüğüm zamanlardan beri severim. Derin bir sanat bilgim olmamasına rağmen eserlerinde benim ilgimi çekenin ne olduğunu uzun süreler kendime açıklamaya çalıştım. Birbirine geçen renklerin milyon dolarla satılması mıydı ilgimi çeken? Alelade bir sokak duvarında bu renk geçişlerini görmek yine de beni etkiler miydi? Kendimi uzun süre bu eserlerin neyini sevdiğim üzerine sorguladım. Belki de eserlerin büyüsü deniz ve gökyüzünü ayıran ufuk çizgisinin ya da gökyüzünün birbirine geçen renklerinin tuvale dökülmesiydi. Rothko, mistik bir sorgulamaya yöneltiyordu bizleri. Amacı derin varoluşsal düşünceleri tetiklemekti diye düşünüyorum. Mavi ile turuncunun birbirine karışmasını galeride bir tuval üzerinden izlemek, sahil kenarında güneşin batışını izlemek kadar derin bir deneyim sunuyordu bizlere. Siz de bir gün sahil kenarında güneşin batışını izlerken Rothko’nun eserlerini düşünün. Uçsuz denizin ve gökyüzünün içimizde yarattığı hisse odaklanın. Bu yazıyı yazarken bile Mark Rothko’nun eserlerinin derinliğini hissediyorum. Derin ve mistik olan tablonun kendisi değil, tablo ile kurduğumuz ilişkiydi çünkü. Bir çocuğun bile çizebileceği modern sanat eserleri, Rothko’nun kattığı anlamla farklı bir boyutta taşınıyordu. Bir yapay zekâ sosyal medya geçmişimi tarayarak bende benzer duygular oluşturacak bir eser yaratabilir fakat bu eserin yalnızlığını görüyor musunuz? Sadece beni tatmin etmek için düşüncelerimin bir ayna görüntüsünü oluşturuyor yapay zekâ. Oysa Rothko’nun eserlerindeki hissiyat yalnız bir hissiyat değil. Hiç tanımadığım bir insanla paylaşıyorum bu duyguları ve hatta on binlerce insan da aynı hissiyatı deneyimliyor. Bir eser yaratmak istediği etki ile bu etkiyi deneyimleyenlerin yalnız olmadığını hissediyor.
Aynı şey filmler için de geçerli. Geçenlerde Andor isminde bir diziyi izledim. Star Wars evreninde geçen bir bilim kurgu. Dizide baskıcı bir galaktik imparatorluk altında yaşayan insanların otoriteye karşı olan fikirlerini ve davranışlarını izliyoruz. Dizinin temel fikri ve alt yapısı da imparatorluğun otoriter yapısını ve otoritenin ne anlama geldiğini çözümlemeye dayanıyor. Dizideki otorite üzerine olan çıkarımları beğendim. Gelişmiş bir yapay zekâ modeli olsaydı, konu hakkındaki düşüncelerimi bu modele yazsaydım ve bana Andor benzeri bir dizi yapsaydı muhtemelen Andor’un bana hissettirdiği duyguları hissedemezdim. Ondan aldığım sanatsal tatmini alamazdım çünkü Andor dizisinde bir fikir gördüğümde, bu fikrin binlerce kişi tarafından yapılan bir eserde var olduğunu görüyorum. Benim düşündüğüme benzer düşünceleri benden başka binlerce kişi de düşünüyor. Milyonlarca kişinin izleyeceği ana akım bir dizide bu fikirler yer buluyor. Andor’daki düşünceler bu bağlamda insana yalnız olmadığını hissettirmekte. Oysa gelişmiş bir yapay zekâ modeli bana, benim çok daha sevebileceğim bir “Andor” yapsaydı, kendi düşüncelerimin kendime karşı propagandasından başka bir şey olmayacaktı bu yeni Andor filmi. Bir sanat eserinin güzelliği eser üzerinden yüz binlerce kişi ile bağ kurabilmemiz bence.
Yapay zekâ gelecekte eminim çok iyi filmler yapacak. Belki Netflix gibi platformlar ile entegre olup bize özel filmler de çıkaracaklar. Bu filmleri izlediğimizde çok zevkli vakit de geçireceğiz. Fakat sanatın, bizi modern toplumun ürettiği yalnızlıktan çekip ortak bir hissiyatta buluşturma işlevi; yapay zekânın ürettiği filmlerde olmayacak. Sanatın insanlar arasında kurduğu düşünce bağları ortadan kalktığında bu eserler ne kadar sanat olacak, hepimiz zamanı geldiğinde bunu deneyimleyerek öğreneceğiz.