Luci
Ocak 4, 2025
Sevgi Yormaz
Ocak 4, 2025

2024: Özetlendi

 

Zaman, kendisini fark etmediğimiz anlarda en keskin yüzünü gösterir. Bir kapının eşiğinden geçtim. Arkama bakmadan. Ama bakışlarımda hâlâ geçtiğim odaların yankısı vardı. Ben bu yıl üniversiteyi bitirdim. Bir sonun kıyısında durup başlangıcın ayak seslerini dinledim. Bir işe başladım—bir isimle çağrıldım, bir masam oldu ve ellerim kağıtlara, klavyelere, çay fincanlarına dokundu. Bir eve taşındım, evime, evimize. Eşyalar yerleşti, raflar doldu, boşluklar tanıdık bir nefes aldı. Ve ben o boşluklarda kendime rastladım—yeniden ve yeniden. Yetişkinlik, sırtıma ince bir ceket gibi oturdu. Önceleri omuzlarımda yabancıydı, sonra terimle karıştı, benim oldu. Günler bazen kedimin mırıltısını bazen tencerede kaynayan suyun sesini dinlerken geçti.

Ve fark ettim ki büyümek, sadece bir zaman meselesi değil. Büyümek; bazen sessizce çözülmek, bazen de ayağa kalkıp kendine yeniden bir isim vermekti. Eski isimlerimi düşürdüğümün farkında ve eğilip almak istemeyerek yürümeye devam etmekti.

Bu yıl da bir aynanın yavaşça dönen yüzü gibi geldi. Baktıkça içimizi delip geçen bir ışık ama gözlerimizi kamaştıran bir karanlık da taşıyor. Bir yılı anlatmaya başlamak, sanki hâlâ içinde yuvarlanmakta olduğumuz bir dalgayı tarif etmek gibi. Henüz kıyıya vurmadık ama ayaklarımız kumun serinliğini de unutmuyor. 

*

2024, insanlık tarihine hem kırılma noktaları hem de umut vadeden başlangıçlarla damga vurdu. Savaşların gölgesinde barış çabaları, doğal afetlerin yıkımında dayanışma ruhu, teknolojinin sınırları zorladığı bir çağda düzenleme arayışları bu yıla anlam kattı. Ekonomik ve siyasi dengeler yeniden şekillenirken diplomatik zaferler kadar trajediler de dünya sahnesinde yankı buldu. Japonya ve Tayvan’daki depremlerden Brezilya ve Kenya’daki sellerin yıkımına, Gazze’de süregelen çatışmalardan güçlenen güvenlik ittifaklarına kadar 2024 insanlığın direnç kapasitesini sınayan bir yıl oldu. Ancak bu yıl, yıkımların ötesinde umut ışıkları da sundu. Türkiye’nin uzaya gönderdiği ilk astronotlar, Avrupa’nın yapay zekâ düzenlemesiyle dijital geleceğe yön verme çabası ve çevre politikalarında yeşil enerjiye geçiş hamleleri, insanlığın bilim ve teknolojiyle sınırları aşabileceğini gösterdi. Spor arenasında tarih yazan başarılar, sanatta unutulmaz eserler ve toplumların ekonomik bağımsızlık arayışları, 2024’ü sadece krizlerin değil çözüm yollarının da yılı yaptı. Daha önce benzeri görülmemiş iki yıllık bir düşüşün ardından, 2024 küresel İnsani Gelişme Endeksi ortalama tahmini rekor bir seviyeye ulaştı. Ancak dünya genelindeki halkların hissiyatı pek de sevindirici değil çünkü artan kutuplaşma, popülizm, muhafazakarlık, dışlama ve çatışmalara tanık oluyoruz. Kısacası hem iyi hem kötü, hem gerçek hem kurgu gibi bir yılı geride bıraktık. “Yok artık, bu da olmaz” demelerimiz sınandı ve sevindiklerimiz çoğaldı.

Bu yazı, 2024’ün bu çalkantılı ama bir o kadar öğretici hikâyesini anlatmak için kaleme alındı.

Bir yılın hafızası, bazen sarsıcı patlamalarla bazen de umut vadeden diplomatik hamlelerle şekillenir. 2024 de bu dalgalı hikâyenin bir parçası oldu. Yılın başında, İran’ın Kerman kentinde Kasım Süleymani’nin anma töreni sırasında meydana gelen iki patlama, 91 kişinin ölümüne ve onlarca kişinin yaralanmasına neden oldu. IŞİD’in üstlendiği bu saldırı, bölgedeki güvenlik sorunlarının ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha hatırlattı. Aynı dönemde ABD ve İngiltere’nin Kızıl Deniz’deki ticari gemilere yönelik Husi saldırılarına karşı düzenlediği hava operasyonları, uluslararası ticaretin güvenliği ve stratejik su yollarının korunması adına sert bir yanıt olarak tarihe geçti. Bu olaylar, dünya sahnesinde güç dengelerinin hâlâ ne kadar çalkantılı olduğunu gösterirken Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğini onaylaması gibi diplomatik başarılar da edinildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu onayı imzalaması, Türkiye’nin uluslararası arenadaki rolünü güçlendirdi ve ittifak içindeki stratejik konumunu pekiştirdi. Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’dan oluşan BRICS grubu, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, İran, Mısır ve Etiyopya’nın katılımıyla genişledi. Beşar Esad yönetiminin sona ermesiyle birlikte, Suriye’de muhalifler iktidarı ele geçirdi ve ülkede barış süreci başladı.

Ancak barış çağrıları yükselirken savaşın gölgesi eksik olmadı. Hamas-İsrail savaşı, hem sahada hem de uluslararası mahkemelerde yankı buldu. Uluslararası Adalet Divanı, Güney Afrika’nın başvurusu üzerine İsrail’in soykırım suçlamasıyla yargılanmasına karar vererek insan hakları ve uluslararası hukuk tartışmalarını alevlendirdi. Bu kararın hemen ardından İstanbul’da bir kiliseye düzenlenen saldırıda 1 kişi hayatını kaybetti ve IŞİD tehdidinin sınırları aşan etkileri bir kez daha kendini gösterdi. Benzer şekilde, İstanbul Adliye Sarayı’na DHKP-C tarafından yapılan saldırıda 1 sivilin ve 3’ü polis olmak üzere 5 kişinin yaralanması, terörün yalnızca uluslararası değil yerel düzeyde de ne denli büyük bir tehdit olduğunu ortaya koydu. ABD’de ise Aaron Bushnell isimli bir asker, Hamas-İsrail savaşını protesto etmek amacıyla Washington D.C.’de kendini yakarak bireysel direnişin acı dolu sembollerinden biri haline geldi.

Mart ayı, küresel güvenlik krizlerinin yoğunlaştığı bir dönem oldu. İsveç’in NATO’ya katılması, ittifakın genişlemesine ve güvenlik kaygılarına verilen uluslararası bir yanıt olarak kayda geçti geçmesine ancak Moskova’da bir konser sırasında düzenlenen ve en az 137 kişinin ölümüne yol açan saldırı, terör örgütü IŞİD’in gölgesini tekrar gündeme taşıdı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ulusal yas ilan ederken terörün kültürel alanlara bile uzandığını acı bir şekilde hatırlattı. Aynı dönemde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Gazze’de acilen ateşkes sağlanmasını talep eden bir karar tasarısını kabul etti. Bu karar, 14 üyenin evet oyuna karşılık ABD’nin çekimser kalmasıyla onaylanırken Filistin halkı için umut ışığı oldu. Türkiye’de ise yerel seçimler, ülkenin siyasi dinamiklerini yeniden şekillendirirken Bulgaristan ve Romanya’nın Schengen Bölgesi’ne katılması Avrupa’daki sınırların yeniden tanımlanmasına sahne oldu.

Nisan ayında diplomatik krizler sahne aldı. İsrail’in, İran’ın Şam’daki büyükelçiliğini vurması, 16 kişinin ölümüyle sonuçlanırken, uluslararası arenada tansiyonu artırdı. Ekvador polisi, Meksika Büyükelçiliği’ne baskın düzenleyerek eski devlet başkanı yardımcısını tutuklamak istediğinde ise diplomatik ilişkiler krizi patlak verdi. Meksika ve Nikaragua, Ekvador’la ilişkilerini keserek, uluslararası hukukun ihlallerine dikkat çekti. Türkiye’de siyasi arenada da değişiklikler yaşandı. 31 Mart 2024 Yerel Seçimlerinde muhalefet 20 yıldan uzun süre sonra ilk kez seçimleri birinci sırada bitirdi. 14’ü büyükşehir olmak üzere 35 ilde belediyeyi kazanan CHP’nin aksine bu seçimlerde çok başarı gösteremeyen İYİ Parti’nin olağanüstü kurultayında ise Meral Akşener’in aday olmayışı sonrası Müsavat Dervişoğlu genel başkan olarak seçildi ve partinin geleceği için yeni bir dönem başladı.

Mayıs ayı ise hem savaşın hem barışın izlerini taşıdı. İsrail, Gazze’nin güneyindeki Refah şehrine kara harekâtı başlatarak çatışmaları derinleştirirken Filistin’in BM üyeliğini destekleyen tasarının kabul edilmesi, uluslararası toplumun iki devletli çözüm arayışına işaret etti. Aynı dönemde İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı Hüseyin Emirabdullahiyan’ın helikopter kazasında ölümü, bölgedeki siyasi dengeleri bir kez daha sarstı. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin İsrail Başbakanı Netanyahu ve Hamas lideri Yahya Sinwar için savaş suçu iddiasıyla tutuklama emri talep etmesi, çatışmaların hukuk alanına taşınmasını sağladı.

Yaz aylarında siyaset sahnesinde sarsıcı gelişmeler yaşandı. ABD eski başkanı Donald Trump, Sus Payı Davası’nda suçlu bulundu ve Amerikan siyaseti yeni tartışmalara kapı araladı. Meksika’da Claudia Sheinbaum, ülkenin ilk kadın devlet başkanı olarak seçilirken, Fransa’da aşırı sağın yükselişi Cumhurbaşkanı Macron’u Ulusal Meclis’i feshederek erken seçim kararı almaya itti. Malavi Başkan Yardımcısı Saulos Chilima’nın uçak kazasında ölümü, liderlerin kırılganlığını gösterdi. BM’nin Hamas-İsrail savaşı üzerine yürüttüğü soruşturma, her iki tarafın da savaş suçları işlediğini ortaya koyarak uluslararası hukukun gücünü ve sınırlarını gözler önüne serdi. Rusya’da Dağıstan bölgesinde gerçekleşen terör saldırıları ve hac sırasında aşırı sıcaklar nedeniyle 1300 kişinin ölümü, insanlığın doğal ve insan kaynaklı felaketlere karşı ne kadar savunmasız olduğunu bir kez daha hatırlattı.

Yılın ilerleyen ayları ise siyasi çalkantılar ve reformlarla devam etti. İngiltere’de İşçi Partisi’nin 14 yıllık Muhafazakâr Parti iktidarını sona erdirmesi, yeni bir dönemin kapılarını açtı. İran’da Mesut Pezeşkiyan’ın cumhurbaşkanı seçilmesi ise reform beklentilerini artırdı. ABD Başkanı Joe Biden’ın adaylıktan çekilmesi, Amerikan seçimleri öncesinde taşları yerinden oynattı. Çin’in arabuluculuğunda Hamas ve El-Fetih’in ulusal birlik konusunda uzlaşması, Filistin için yeni bir umut doğurdu.

Özgürlük: Olmak ya da Olmamak

Öte yandan, Macaristan Cumhurbaşkanı Katalin Novák’ın çocuk istismarı nedeniyle hüküm giymiş bir kişiyi affetmesi ve sonrasında gelen istifası, etik tartışmaları ve siyasi hesaplaşmaları başka bir boyuttan gündeme taşıdı. Ülkemizde 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde Taksim Meydanı’na çıkan yolların kapatılması ve Saraçhane’de toplanan göstericilerin polis barikatlarıyla durdurulması, ifade ve toplanma özgürlüğü tartışmalarını alevlendirdi. 226 kişinin gözaltına alınması, güvenlik ile özgürlük arasında giderek keskinleşen çizginin yeniden sorgulanmasına neden oldu. 28 Şubat davasında hükümlülerin cezalarının kaldırılması ise geçmişle hesaplaşma sürecini tartışmalara açtı. Küresel düzlemde ise WikiLeaks kurucusu Julian Assange’ın 14 yıl sonra serbest bırakılması, bilgiye erişim hakkı ve devletlerin güvenlik politikaları arasındaki dengeyi hatırlatırken Nasuh Mahruki’nin sosyal medya paylaşımları nedeniyle tutuklanıp ardından serbest bırakılması, bireysel özgürlüklerin sınırlarını yeniden gündeme getirdi.

Skandallar: İnanayım mı?

Kayyum atamaları ise yerel yönetimlerin demokratik iradesine yönelik müdahale tartışmalarını derinleştirdi. Esenyurt, Mardin, Batman, Halfeti, Tunceli ve Ovacık belediyelerine kayyum atanması, halkın sandıkta verdiği yetkinin ne derece korunabildiği sorusunu gündeme taşıdı. Instagram ve Discord gibi platformlara getirilen erişim engelleri, dijital haklar ve sansür konularını da tekrar masaya yatırdı. Teknolojik erişimin engellenmesiyle yurttaşların haber alma ve ifade özgürlüğü kısıtlanırken sosyal medyanın hem kamusal alan hem de muhalefet aracı olarak rolü daha da belirginleşti. Diyarbakır’da kaybolan 8 yaşındaki Narin Güran’ın ölü bulunması ise toplumda güvenlik algısını sarsarak, sosyal adalet ve koruma mekanizmalarının eksikliklerini gözler önüne serdi. Benzer şekilde, kuryelik yapan Ata Emre Akman’ın öldürülme görüntülerinin sosyal medyada yayılması, adalet ve güvenlik mekanizmalarının etkinliğini tartışmaya açtı. Frana’da ise Gisèle Pelicot’un eşi Dominique Pelicot tarafından yıllarca uyuşturulup tecavüze uğradığı ve onlarca erkeğin de suça ortak edildiği ortaya çıktı. Çok cesur bir şekilde anonim kalma hakkından vazgeçerek bu alanda bir hak savunuculuk sembolüne dönüşen Gisèle, utancın yön değiştirmesi gerektiğine dair açıklamalarıyla küresel bir gündem oldu. Bu skandal, Fransa’da da cinsel şiddet ve kadın hakları üzerine derin tartışmalar başlattı. İran’da ise, 16 yaşındaki Armita Garawand’ın başörtüsü kurallarına uymadığı gerekçesiyle metroda ahlak polisleri tarafından darp edilip komaya girmesi ve hastanede hayatını kaybetmesi, ülke genelinde protestolara yol açtı. Olay, Mahsa Amini’nin 2022’deki ölümünü hatırlatarak kadın hakları, özgürlük ve zorunlu başörtüsü yasalarına karşı tepkileri yeniden alevlendirdi.

Bu olaylar, 2024’ü demokrasi ve özgürlüklerin kırılganlığının hissedildiği, hak arayışlarının baskılarla sınandığı ve adalet kavramının yeniden yorumlanmak zorunda kaldığı bir yıl olarak tarihe geçirdi. Devletin güvenlik politikaları ile bireyin hakları arasındaki denge sorgulanırken, toplumsal düzen ve bireysel özgürlük arasındaki çizgi her zamankinden daha bulanık hale geldi.

Yıl sonuna yaklaşırken, Almanya Cumhurbaşkanı federal meclisi feshederek erken seçim kararı aldı. Azerbaycan’da meydana gelen uçak kazası ve Balıkesir’de mühimmat fabrikasındaki patlama, trajik olayların yıl boyunca nasıl devam ettiğini gösterdi.

Ekonomi: Simit ne kadar oldu?

2024 yılı, ekonomik alanda da köklü değişimlere sahne oldu. Dünya ekonomisi, 2024’te toparlanma sürecine girerken, enflasyon oranlarında düşüş gözlemlendi. Özellikle yılın ikinci yarısında yatırımlar hareketlendi. Türkiye’de TÜİK, 2023 yılı enflasyon oranını %64,77 olarak açıkladı ve bu rakam, ülkede yüksek enflasyonla mücadeleye dair tartışmaları bir kez daha alevlendirdi. Bu açıklamadan kısa bir süre sonra, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın görevden alınarak yerine Fatih Karahan’ın atanması, ekonomik politikaların yön değiştireceğine dair güçlü sinyaller verdi. Karahan’ın atanması, piyasalarda faiz politikaları ve para arzı üzerinde yeni bir dönemin başlayacağının habercisi olarak değerlendirildi. Japonya ise 17 yıl sonra ilk kez faiz artırarak negatif faiz dönemine son verdi ve global finansal piyasalar bu kararı dikkatle izledi. Özellikle Brezilya ve Çin’in dolardan bağımsız ticaret anlaşması yaparak kendi para birimleriyle ticaret kararı alması, doların küresel ticaretteki hakimiyetinin sorgulanmaya başladığı bir dönemin işaret fişeği oldu. Bu gelişme, küresel ekonomi politikalarındaki dengeleri yeniden şekillendirecek adımlardan biri olarak kayda geçti.

 

Enerji Politikaları vs Sürdürülebilirlik

Dijital ve finansal piyasalar da bu yıl köklü değişimlere şahit oldu. ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu, dönüm noktası niteliğinde bir kararla Bitcoin spot borsa yatırım fonlarını onayladı ve bu karar kripto para piyasalarında tarihi bir eşik olarak değerlendirildi. Kripto varlıkların giderek daha fazla ana akım finans sistemine entegre edilmesi, dijital ekonominin geleceğine dair önemli bir adım oldu. Avrupa Birliği ise Çin’den ithal edilen elektrikli araçlara %45’e kadar gümrük vergisi uygulanmasını kabul ederek küresel ticaret savaşlarına yeni bir cephe açtı. Elektrikli araçların geleceğin taşıma modeli olarak öne çıktığı bir dönemde alınan bu karar, yeşil ekonominin jeopolitik boyutunu gözler önüne serdi. Rusya-Ukrayna Savaşı’nın etkileri ve Avrupa Birliği’nin Rusya’dan ithal ettiği LNG miktarındaki azalma, enerji piyasasında önemli değişimlere yol açtı.

2024, doğanın hiddetiyle insanın sınırlarını zorladığı bir yıl olarak da hafızalara kazındı. Yılın ilk günlerinde Japonya’nın batı kıyısını sarsan 7,8 büyüklüğündeki deprem, 376 kişinin hayatını kaybetmesine ve 1.327 kişinin yaralanmasına sebep oldu. Ardından Tayvan’da yaşanan 7,4 büyüklüğündeki deprem ve küçük tsunamiler, doğanın kontrol edilemez gücünü bir kez daha gözler önüne serdi. Almanya, nükleer enerjiden tamamen vazgeçerek çevre dostu bir geleceğe adım atarken, G7 ülkeleri kömürden elektrik üretimini aşamalı olarak durdurma kararıyla çevresel sorumluluklarını artırmayı taahhüt etti. Ancak tüm bu sürdürülebilirlik adımlarına rağmen, Diyarbakır ve Mardin’de başlayan yangınlar ile Brezilya, Kenya ve Tanzanya’daki seller yüzlerce insanın ölümüne yol açarak iklim değişikliğinin karanlık yüzünü hatırlattı. Öte yandan, Papua Yeni Gine’deki heyelan 2000’den fazla insanın ölümüne yol açarken, güneş patlamaları ve auroralar Dünya’nın kırılgan dengesini gözler önüne serdi.

Teknoloji: İlk Astronotumuz

Bu yıkımın gölgesinde, bilim ve teknoloji alanında umut vaat eden gelişmeler yaşandı. Türkiye’nin ilk astronotu Alper Gezeravcı, uzay yolculuğuyla tarihe geçti ve Japonya, Ay’a iniş yapan beşinci ülke olarak uzay keşiflerinde önemli bir adım attı. Avrupa Parlamentosu, yapay zekâ kullanımını düzenleyen ilk yasal çerçeveyi onaylayarak dijital geleceğin temellerini attı. Google’ın küçük nükleer reaktörlerle enerji üretimini hedefleyen anlaşması, sürdürülebilir teknolojiye yönelik yeni bir çağ başlattı. Apple’ın Vision Pro ile sanal gerçeklikte devrim yaratması ve NASA’nın Europa Clipper misyonuyla Jüpiter’in uydusunda yaşam belirtisi aramaya başlaması, bilim dünyasında heyecan uyandırdı.

Sanat vs Spor

Sanat ve spor dünyası ise 2024’ü coşku dolu anlarla renklendirdi. Altın Küre ve Emmy ödüllerinde Christopher Nolan’ın Oppenheimer filmi ve Succession dizisi öne çıkarken, İsviçreli şarkıcı Nemo’nun Eurovision zaferi müzikseverleri büyüledi. Türk sporcular da uluslararası arenada tarihi başarılara imza attı. Fenerbahçe kadın basketbol takımı EuroLeague şampiyonu olurken Galatasaray Kadınlar Süper Ligi’ni kazandı ve Türkiye Ampute Futbol Şampiyonası’nda üçüncü kez Avrupa şampiyonu oldu. Mete Gazoz ve ekibi, Türkiye’nin Olimpiyatlardaki ilk takım madalyasını kazandırarak tarihe geçti. Paris 2024 Olimpiyatları’nda Türk sporcular toplam 8 madalya ile gururlandırırken Yusuf Dikeç’in havalı tabanca branşındaki başarısı dünya çapında konuşuldu.

Türk sanatçılar arasında Kenan Işık, Genco Erkal, Ayla Algan, Ahu Tuğba, Hasan Yalnızoğlu, Vural Çelik ve Metin Arolat isimlerinin vefatları büyük üzüntü yarattı. Uluslararası arenada ise Harry Potter’ın ünlü McGonagall karakterini canlandıran Dame Maggie Smith, Darth Vader’ın sesi James Earl Jones, Açlık Oyunları’nın Snow’u Donald Sutherland, Alman teknik direktör Christoph Daum ve Baba filmiyle tanınan John Aprea gibi isimlerin kaybı dünya çapında yankı uyandırdı. Bu isimler, sanat dünyasına bıraktıkları miraslarla anılmaya devam edecek.

*

Ve böylece, 2024’ün dalgaları kıyıya vurduktan sonra geriye kalan izlere bakıyorum—bir kısmı silinmeye yüz tutmuş, bir kısmıysa derinlere kök salmış. 2024, dünyayı şekillendiren büyük dalgaların yankısıydı—hem kaosun hem de umudun bir yansıması. İnsanlık, kendi sesini tanımaya çalışırken kim bilir belki de en çok sessizliği dinlemeyi öğrendi. Dünya dönerken ben de kendi eksenimde döndüm, kararlarımın ağırlığını taşırken daha çok kendimi tanıdım belki de bu yıl. Kabullerimi ise sıraya aldım.

Ama yine de, her bitiş bir başlangıçtır.

Ama yine de her dalga, yeni bir kıyı çizer.

Ve bizler, bir sonraki kelimenin ne olacağını bilmeden kalemi elimize almaya devam edeceğiz. Ve ben, ufkun ötesindeki bilinmeyen kelimelere doğru yürümeye devam edeceğim.

Not: Tüm araştırma ve derleme sürecinde destek olan Kağan Korkmaz’a özel teşekkürlerimle.



Paylaşmak Güzeldir:

İlayda Küçükafacan
İlayda Küçükafacan
Çocukluğunu doğusundan batısına 7 farklı şehirde geçiren İlayda, kendini bir öğrenme tutkunu ve bibliyofil olarak tanımlar. Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği “öğren”cisi, iflah olmaz bir meraklı ve maceraperesttir. Politika, ekonomi, psikoloji ve bilimum başka disiplini karıştırıp "toplum mühendisliği" yapma yolunda emin adımlarla ilerlerken sistem dinamiği ve modelleme alanında derinleşmektedir. Bu sebeple kendisini sürekli bir şeyler anlatırken ya da bir şeylerle uğraşırken bulabilirsiniz. Yazıları çok bilmiş gelebilir ama aslında sadece “kendi dünyası”nı tasvir etmektedir. "Yazar burada ne demek istemiş?" derseniz bir kahveye kapısı her zaman açıktır.