Kırmızı Pazartesi & Fasih
Mart 3, 2024
Acı Bir Koku 
Mart 3, 2024

Sıradan Vatandaş

Konuk Yazar: Aysar


Çöküntü devirlerinde iki çeşit insan meydana çıkıyor: Namuslularla namussuzlar… İki tarafta da boğuşma büyük bir şiddetle, açıktan yürüyor. Hele, önce vatandaş, sonra insan olunması gereken dehşetli sıralarda faziletle alçaklığın boğuşması kadar korkunç muharebe yok.
Esir Şehrin İnsanları – Kemal Tahir

Kısa bir süre önce fark ettim ki en orta doğulu özelliklerimizden kirli seçim gündemi beni es geçmek üzere. -namümkün.- Bir anda bu gündeme olan uzaklığım aslında halen siyaset bilimi öğrencisi olduğumu da hatırlattı. Belki de bu yüzden uzaktım dedim içimden ama hayatın içinde iyi giden ne kadar nokta varsa gündemden ister istemez -çoğu zaman fark etmeden- o kadar uzaklaşıyoruz. Kötü ve yavana düşkünlük, en azından mental olarak, yaşantımızla o denli ilintili hissettiriyor. Bu yüzden; yaşamımın iyi noktalarını bir süre unutarak, yani sıradan bir vatandaş olarak yeniden siyaset ve gündem ile ilgili birtakım boş konuşmalar yapmaya geldim. -herhangi bir bürokrat özelliği olarak.-

Kemal Tahir isminin yaşamıma ne kadar geç girdiğini fark ettiğimde sağ-sol kavramlarını anlamaya başlamıştım bile. Yahut öyle olduğunu düşünüyordum çünkü bu kavramları fark etmiş ve üstelik anlamış birinin siyaset bilimi okumaya karar vermesi pek sağlıklı bir süreç olmazdı. Fakat oldu. -doğum.- İlk metinlerini de bu “anlıyorum galiba” yanılgısı içinde okumaya başladığım için bu ismin ağırlığı karşısında bir süre bocalamıştım. Şu an başucu kitaplarımdan oluşan seçkide ilk sıralarda Kemal Tahir’in eserleri. Ve yeniden Eski Şehrin İnsanlarına düşmüşken yukarıdaki paragraf beni yeniden düşünmeye ve anlama çabasının eziyetine itti. Ben ne yazarsam yazayım -çoğu yazıda olduğu gibi- alıntının zerresi olamayacak ama bu alıntı bir başka. Günümüzü 1956 yılından bir cümle ile anlatma isteğimi ortaya çıkardı. Hangi kavramların hayatımıza girdiği ve lokal adım ve çabaların toplum düzeyinde ne kadar ilgiyle karşılanmadığı bir kez daha ortaya çıktı kendi adıma.

Sıradan Vatandaş ne yapar sorusunun net yanıtı olmadığı gibi her parti-oluşum-kişi için de oldukça net aslında. Birey ve toplum ilişkisinden bağımsız belirlenen; ideoloji ve kime destek vereceği belli olan insanlar tarafından ortaya atılan vatandaş kavramı Eski Şehrin İnsanlarında insan olmaktan daha önce verilmiş. Ki günümüzde bizden kavramının oluştuğu noktada sıradan vatandaş olmak için insanlıktan pek de nasibini almamış olmamız gerekiyor. Nasip kavramını bilmemiz ama kime neyin nasıl nasip olduğunu sorgulamamamız; işimizi ve aşımızı verenlere tapıp çok da düşünmememiz gerekiyor gerçek insan ve insanlık kavramlarını. Öteki olmanın bu denli kolay olduğu ülkemizde vatandaş olabilmek ciddi bir mesele haline geldi. Okuduğumuz okul ve yaptığımız meslek, anne-babamızın başındaki ya da omzundaki tekstil ürünleri, hangi elimizi kullandığımız, yurtdışı denince aklımıza gelen ilk düşüncenin ne olduğu, yüzüncü yılı mı yeni yüzyılı mı öncelediğimiz… Ömürlük bir yoklama kaçağı olmamız gerek.

Koltuk denince aklımıza ilk gelen şeyin markalar olmasını sağlayan kapitalist sistemden daha hızlı ve daha kurnazca ilk olarak siyasi figürleri, inip kalkmayı, kavgaları aklımıza sokan ülke siyasetimiz bizi vatandaş diye adlandırmak için önce; tercihen iç savaşta ve Avrupa’nın kabul etmeyip boşta kaldığında da kaçak yollara başvururuz diye içinin rahat etmediği bir ülkenin vatandaşı olmamızı arzular hale geldi. -uzun, etkisiz bir cümle- Elbette siyasi eleştiri yazısının olmazsa olmazı gücü eleştirmek demek değil ki tek eleştirilebilir yapı gücü elinde tutan. Ancak şu da bir gerçek ki artık her kurum güç sahibi. Gücü sağlayan sıradan vatandaş da bunun farkında olmamak için elinden geleni yapıyor. Güce inanmak gibi. -yahut tapmak. hoş, aynı günümüzde.-

İnsanlar ülkelerinin geleceğine dair taşıdıkları kişisel sorumluluğun bilincine varmazlarsa, ülkelerin kalkınması ve refaha kavuşması da mümkün olmayacaktır. Her bir insan gerçek vatandaş, “yaşam mimarı” olmalıdır.
Beyaz Zambaklar Ülkesinde – Grigory Petrov

Alıntıya ve konuya tekrar dönmeden önce; bu kitabın yazarının asla aklımda kalmadığını, bir Rus yazarın eseri olmasından kaynaklı herhangi bir yeraltı edebiyatı olduğu düşüncesinden çıkamadığımı tekrar okumaya başladığımda fark ettim. -teşekkürler süpermen.- Yazarı araştırmak için umarım vaktim olur.

Bir anda gerçek vatandaş kavramını dahil ettik. Fakat her sıradan vatandaş bilir ki en gerçek olan kendisidir. Kendi düşüncesi ve düşüncesinin savunucusu da en gerçek olandır. Bu yüzden sıradan vatandaşın sırtındaki yükleri kaldırmak adına -ki her bürokrat bir yük.- gerçek vatandaştan bahsetmeyeceğiz. Gerçek olanı kim kaybetmiş ki? Asıl konu sıradan vatandaşın sorumlulukları. Bize ilköğretimden bu yana aktarılan ve dikte edilen sorumlulukların kat ve katını son birkaç yılda edindik. Haklarımız neydi unutma noktasına gelmekle birlikte siyasilerin hakları ve “E canım hak ediyor-lar!” söylemleri de dilimize takıldı. Hele ki düşmanımın düşmanı dostumdur ile gelen zihin yapısı hemen her şeyi siyasi oluşum ve yalnızca siyaset ile, ki bunu derken aslında ne kadar manipülatif varlıklar olduğunu da ifade etmiş oluyoruz, bir yerlere gelebilmiş insanlara hak görmeye başladık. 

Bir yandan da normal yaşantımıza küsen-küstürülen seçmen diye bir kavram dahil oldu. Beni en çok rahatsız eden vatandaş kavramının dahi oturmadığı düzlemde seçmen kelimesine olan hayranlık oldu. Küsmenin duygusal ve ruhsal yansıması her bir bireye o denli duygusal anlamlar yüklüyor ki; sıradan vatandaşın siyasetten uzaklaşması ve bir kez yaşanabilir ömrüne birazcık olsun anlam yüklemesinin de önüne geçiyor. Çünkü sıradan vatandaş biliyor ki büyüdüğü topraklar içinde üretmek de tüketmek de ona iyi gelecek. Şu an tüketmediği halde iyi geliyor. Tüketiliyor olduğunun farkında olan dahi “En azından ülkemde tüketiliyorum.” diyecek kadar toprak zengini. -tapusu olmasa da.- Bu psikoloji de siyasetten uzaklaşmamaya, herhangi bir düşünceye sahip insan için farklı düşüncedekilere mi bu ülkeyi bırakacağız sorusunu sorduruyor. 

Kusursuz bir yaşamın düşlenmeye başladığı yaşlara geldikçe, işin garibi çocukluktaki keyif de yok, sıradan vatandaş olmak zorlaşıyor. Hele de sadece yaşamın mimarı kavramına değil birey olarak herhangi bir şeyin, başta kendi yaşantımızın mimarı olmaya olan uzaklığımız vatandaş özgüvenin kaybolmasına sebep oluyor. 

Gücenmeyin. Bir vatandaş olmak, sosyete adamı olmaktan çok daha iyi.
Ebedi Koca – Fyodor Dostoyevski

*Adamı değil insanı sevgili Rus dostum. -çok lazımdın sen ya.- Gelelim asıl konuya. Günümüz bu denli karmaşıklık içerisinden o kadar garip bir şans ve laneti bize sundu ki gerçekliği kaybetmek çok ama çok kolaylaştı. Sıradan vatandaştan önce sıradan olmak korkutucu bir hal almaya başladı. Tanıştığımız yahut denk geldiğimiz herhangi bir insanın hayatta başardıkları yahut yalnızca başardıklarını gösterdiği dünyasına bir bakışımız dahi bizi biz olmaktan soğutmaya başladı. Bizden kavramının bu denli değerli hissettirmesi de sanıyorum bu yüzden. Siyasiler sadece aralarında anlaşabiliyorlar, bizi katmak gibi bir dertleri yok denkleme. Ya da herhangi bir konunun elitist ahalisi. Onlar da bizden diyebildikleri için birbirlerine başkalarına inmek ya da çıkmak istemiyorlar. Ve elbette; sıradan vatandaşa o kadar güzel bir hayat imkânı sunulmuştur ki hem vatandaş hem sosyete olamaz. Arabası belli markaları geçemez, çocuğu özel okulda okuyamaz, olmasa daha iyi ama en fazla bir evi olmalıdır, mesleği mümkünse devlete hizmet kutsallığında ama denizden tuzlu su damlası dahi almadan olmalı, sanata düşkünlüğü tarih dizilerinden öteye geçmemeli, tarihe olan ilgisi de belirli tarihçi takılan ideoloji kusan figürleri takip etmek olmalı. Hani ülkede sıradan vatandaş cansız bir ofis gerecinden hallice.

Olumsuz düşünceler ile başlamamış olsam da yazının buraya gelmesi beni iyi hissettirdi. Kendime söyleyemediğim; daha doğrusu yediremediğim gerçekleri bir kâğıda yazmak daha hatırlatıcı oluyor. Yaşamda özel olduğumuzu hissettiğimiz yalnızca anlar mümkün. Tüm gün “Ben özelim!” diye gezenlerden bile olsak bunu hissetmek belirli anlar, kişiler ve eylemlerimize bağlı oluyor. Her an bu özel olma halini yaşamak da özelliğini kaybederdi sanırım. Sıradan olmayı güzellemeyeceğim fakat özel olmanın da sınırlarından bahsetmemek yanıltıcı olabiliyor. Üstelik konumuz gereği siyasette kendisini özel olarak tanımlayanlar kar değil zarar vermeye devam ediyor. Yerel seçimlerde de bunu görmek daha mümkün. Herkes bir şehir, bölge için özel ve tek seçenek. Kimsenin çekincesi yok ulaşamayacağı sıradan vatandaştan. Hani sıradan vatandaşı sadece oy olarak görmeye alıştırdı bizi ülke siyaseti fakat son zamanlarda oy olarak dahi görmemeye başladı. Özelliklerimizi güncellemenin zamanı geldi. -hele bir bahar gelsin de.-

Peki ne kalacak yarına? Sıradan vatandaş ömrünü de sağlıklı tamamlayamayacaksa ne bırakabilecek? Yahut bir şey bırakması mümkün olacak mı? Siyasiler kendilerinden daha başarısız çocukları ve sözde yetiştirdiği insanları ülkeye emanet etmeye devam ederken sıradan vatandaşın böyle bir şansı olacak mı? Yahut bir noktadan ülke daha yaşanılabilir bir yer olmaya geri dönebilecek mi? Hadi en basitinden, herhangi bir arkadaşımızı ya da tanıştığımız bir insanı siyasi bir taraf olması dolayısıyla yargılamayacağımız bir siyasi ortam oluşacak mı? Ya da hırsızlık ile savunma sanayi ayrımı olmadan yapılan savunmalar devam edecek mi? Sıradan vatandaş da bir gün soru sormaya başlayacak mı? -vizontele! toprakta kalmaya devam.-


Ben partizan değilim. Rezalet gördüm mü düzeltmeye çalışırım. Parti isimlerinin hiçbir anlamı yok. Sadece özgürlük geleneği önemli. Sıradan insanlar ondan vazgeçecektir, ah evet. Daha sakin bir hayat uğruna özgürlüğü satacaklar.
Otomatik Portakal – Anthony Burgess

Sıradan vatandaş vazgeçmeyecek. Sıradanlık vazgeçilmez olarak özgürlüğü getirecek. Aslında ufak anların bütünü olan yaşam için fazla endişeli sıradan vatandaş. Ve artık çok şey biliyor annesinde-babasından yahut geçmiş seçmenlerden. Vatandaş olma çabası ile mücadelesi onun içindeki karmaşa.

Mahallemde seçim yarışı çetin. Güncel muhtarın azası çok sevdiğim bir esnaf, adaylardan biri üst komşumun damadı ve bir diğer aday da çocuklara, doğal olarak bana da, balon dağıttı. Balon dağıtanın vericiliği hoşuma gitti, güncel muhtar ilginç biri. Sonucu merakla bekliyorum. Bu seçimde umarım mahalleler de anlık olarak ekranlara gelir. Hem duyanlar duymayanlara daha kolay ulaştırır.



Paylaşmak Güzeldir: