Konuk Yazar : Zehranur Moldibi
Bizleri birey yapan kendimize has olan fikirlerimiz. Fikirlerin ortaya çıkışını genelde fark etmiyoruz çünkü daha saatin kaç olduğunu bile bilmiyoruz. Peki bilmek istiyor muyuz? Bize eğlenceli gelen kısmı da bu değil mi? Bilinmezliğin getirdiği ileriye taşıma hissi bize hayatla oynadığımız bir oyun gibi geliyor.
Güzel bir güne uyandın veya uyanmadın. Her şey aynı gibi duruyor. Kalktın veya kalkmadın, kendine özel sabah rutinini yaptın veya yapmadın. Günü farklı yapacak bir şey arıyorsun. Veya aramıyorsun. Vakit geçiyor. Zihnin uyanık ama seni uyandıracak bir şey arıyorsun. Bu sefer gerçekten arıyorsun. Seni özel yapan şeyi bulabilmek için yıllarını harcarsın belki de. Uyandığın anda geçirdiğin yılların bir önemi kalmaz.
Ben saate bakmayalı çok uzun zaman oluyor. Sürekli havada uçar gibi hissediyorum. Nasıl mı? Beni özel yapan şeyin sadece hayallerim olduğunu fark ettim. Kanatlarımı çırptığım tek zaman, hayal kurmayı unuttuğum zamanlar. Kanatlarınızın farkına varın çünkü ne kadar bizi besleyen duygular olsa da o büyüleyici andan koparacak duygular da var…
Belli kurallara göre büyütülmek bizim suçumuz değil. Bir aktivitenin bize iyi gelmesi için o aktiviteye yeteneğimiz olmak zorunda değil. Resim çizmekte iyi olmayabilirsin ama bu sana saatin kaç olduğunu unutturabilir veya iyi bir sesin olmayabilir ama bağıra bağıra şarkı söylemek en tutku dolu düşüncelerini doğurabilir.
Hayatla oynadığımız oyunun bir kazananı yok ama sen kazandığını söylemek istersen saati unutmakla başlayabilirsin.