Hisler akan bir nehirdir. Bazen yükselir bazen çekilir iyice. Düzen böylece akıp gider. Ta ki yağmur fazla yağana ya da güneş ortalığı kasıp kavurana kadar. İşte o zaman ya seldir ya da susuzluk seni bekleyen. Bir denize dökülmüyorsan en nihayetinde sel kaçınılmazken, besleyen bir nehrin daha yoksa kuruyup kalmak da bir o kadar gerçektir. Bu korkunç sessizlikle, çığlıkların arasında bir yerlerde yatar yaşamın güzel tınısı. Bir şarkı, bir ezgi ya da bir melodidir zihnin en derinlerinden çekip çıkaran belki de kim bilir en derindekileri çekip çıkaran.
Hayatın bütününden bir yer seçmek kendi yaşamına ve yaşamın dengesini bulmaya çalışmak, yılların plastik erittiği bir zamanın içinde çok da kolay olmasa gerek. Eski bir manav terazisi ya da bir hassas tartı gibi farklı şekillerde benzer nicelikleri değerlendirme, en sonunda herkesin kendi ağırlık kavramında şekillenmeye başlar. Darası farklı gelse de herkes kendi kabına hayatın ta kendisini koyar. Ancak karşı kefeye kimi bir tını, kimi bir sessizlik, kimiyse taşıp çağlayan bir ırmak koyar. Sonunda bazılarının hayatı koyduklarını karşılamaz, bazılarınınki fazla ağır gelir, bazılarıysa kefelerin karşılıklı gidip gelişlerinde dengeyi bulma çabasında hareket edip durur.
Akıp giden bu zamanda yaşayan benliklere terazide karşılık gelenler yarın azalır ya da artar. Hayat yeni bir tat, bakış, dokunuşla geldiğinde ya da arananlar bulunduğunda terazinin dengesi yeniden hesaplanır. Kim bilir, bazen zaman, karşı kefeye koyduklarının yükünü kendi süresinin ağırlığınca alır götürür. Hislerin yeri, değeri değişirken duruş, bakış ve damak tadı da değişir. Canlı oluşun güzelliği, geriye gidenle yarın gelen hiçbir denklemde birbirini tutmaz. Terazi hep bir aşağı bir yukarı orta noktadan salınarak gelip gider. Bu gidiş gelişlerin hala gölgesindeyken yaşam lunaparkın ışıkları kadar renkli, tehlikeli; okyanuslar kadar sessiz, belirsiz ve içi boş bir oda gibi yeni başlanmaya ya da terk edilmeye hazır olabilir. Bunu ancak yaşayanın yaşadığı yerle arasındaki bir cambaz ipi bilir.
Eğer terazi tamamen durursa işte o zaman ya bozuktur ya da her şey tamamdır. Son durağa gelinince boş kalan trenler gibi hayatın güle gülesi de her şeyin tamamlanışında yatan bir ironidir. Gözler açık kalmaktan yorulmaz, terazi sallanmaz.