“Hep bu tarz müzikler mi dinlersin?”
“Folk rock’ta buluyorum huzuru. Ama dilersen geceyi boğarak öldürebiliriz de…”
“Gerek görmüyorum, yaşamak öldürüyor. Kâfi!”
Geceyi Battleme ile açmasından belliydi. Ne duruşundan ne de giyim tarzından anlayamasanız ama sıkı bir Sons Of Anarchy hayranıydı. Playlistindeki kıyıda köşede kalmış eski folk rock parçalarını öyle her Louisiana yaşayanı bilemez. New Orleans kanunu falan da değil bu, dünyanın hangi bölgesine giderseniz gidin, bu tür şarkılar illaki sizin karşınıza çıkar. Yalnızca şekil değiştirerek…
“Şu karşıdaki deniz fenerini görüyor musun?” Başımla onayladım: “Tam oradan, tanıştığımız barın bulunduğu yere kadar… Doktorlar 6 yıl ömür biçti. Sonunda boğulacağız. Hepimiz.”
Kendisi de bir doktordu. Ölüm haberini nasıl vereceğini iyi biliyordu. Gülümsedim:
“Hangi doktorlar bunlar?”
“Yazların sıcak ve kurak, kışların soğuk ve yağışlı olduğunu söyleyen doktorlar.”
“Bir doktordan ölüm haberi almak nasıl hissettirdi?
“Sadece felaket tellallığı yapmak için senelerce okuduğumu anladım.”
Yalan söylüyordu. 6 yılı kaldığını öğrenen bir insan için ölüm, bir felaket niteliği taşıyamazdı. Aslında ölüm hiçbir takdirde felaket niteliği taşıyamazdı. Ölüm ancak bir şeylerden kurtulmak olabilirdi. Babam için cumaları camiye, burada yaşayanlar içinse pazarları kiliseye gitmekten kurtulmak olabilirdi. Rust gibi bir adam için ise, artık insanların para karşılığında bir vaizden tünelin sonunda ışık görecekleri yalanını dinlemelerini izlemeyecek olmasıydı. Tanışıklığımızın altıncı saatine girmiştik fakat kanımıza karışan alkolün de etkisiyle onu, düşündüğünden daha iyi tanımamı sağlamıştı bu araba.
“Sona yaklaşmak bu kadar kötü mü hissettirdi gerçekten? Felaket derecesinde yani…”
Sadece gittiği barlardaki hatunları etkilemek için garajından çıkardığını düşündüğüm, 57 Model Impala’yı andıran bir araba… İçindeki koyu renk deri koltuklar, kokusuyla birlikte gerçekten güvende hissettiriyordu.
“Kesinlikle.”
“Sanmıyorum. Onlarca insanın hayatının sonlanışını gördüm. Güçlüsü, güçsüzü… Hepsi kendinden, bunca zaman yaşadığı duygularından emin gibiydi. Hayatın bir anlamı olduğuna inanıyordu birçoğu…” duraksadım: “Bilmiyorum… Darağacında asılı arzuların cehaletle birleşimi kesti ipi. Ve hepsi aşağıya düştü. Gerçek orada, aşağıda. Bunu görmek o kadar da kötü olmasa gerek. Tabi boğazına kadar yalana bulanmış bir mitoman değilsen…”
“Haklı olabilirsin.”
Benim biraz dağıtmış olmam, onun beni anlayacak derecede ayık olmaması… Hiçbiri değil. Politik kalmaya çalışıyordu sadece. Bir doktor için fazla politik… Fakat bu politiklik kimi zaman hâkim olamadan dışarı vurduğu faşist bir politikacı olma kıvamına gelebiliyordu.
“Peki ya burada yaşayan diğer insanlar için üzülüyor musun? Aynı kasabayı paylaştıkların? Sonuçta tek başına ölemezsin. Beraberinde bir şeyler seninle gelir.”
“Hep birlikte öleceğiz. Karşında gördüğün, baktıkça daha da yuvarlaklaşan ışıkların fazla yanmaya hakkı yok. Sürekli işe gidip sigara içen insanlar hepsi. En azından evlerindeki elektrik düğmeleri baskıdan uzak kalır.”
“İnsanlar hakkında böyle şeyler söylememelisin.”
Alkol, kelimelerimin onun süzgecinden geçmesini zorlaştırıyormuş gibi davranıyordu. Aslında bu yalnızca bir kendini koy verme durumuydu. Alkole dayanaksız olan insan bunu gözlerinden belli eder. Rust asla böyle biri değildi.
Bardayken bir tanıdığından aldığı, şişesine 300 dolar saydığı barbitüratlardan bir tane attı ağzına. Bir yudum da birasından aldı. Efsane olmak ya da efsane ölmek gibi bir derdi yoktu. Yalnızca biraz rahatlamak istiyordu.
“İnsanlar… Hakkında… Böyle… Şeyler… Söylememeliyim! Bunu sen mi söylüyorsun?”
Karşıdaki evlerin ışıklarının etkisiyle parlayan gözlerimizle birbirimizi süzdük. Hafif ve tatlı bir gülüşmenin ardından başımızı tekrar çevirdik. Gözleriyle beni takip ettiğini gizleyemiyordu, belki de gizlemek gibi bir niyeti yoktu. Kim bilir kaç kadınla daha aynı şekilde konuşma cüretini gösterdi…
“Ben yalnızca uykunun ne kadar güzel olduğundan bahsediyorum.”
Biraz sustuk. Ortasındayken çaldığı hissedilen berbat bir country parça ile bozuldu suskunluk. Şarkının ortalarına doğru, fazla neşeli gitar tınılarının düşündürdükleri benzer şeyler olmalı ki, aynı anda birbirimize döndük. Ve elini şarkıyı değiştirmek üzere cd çalara uzattı.
“Onlarca insanın ölümünü gördüm dedin. Senin olayın neydi Tomris?”