Gezegenin Yüzkarası
Kasım 3, 2019
Yok Olmanın Dayanılmaz Misafirliği
Kasım 3, 2019

Ve Tanrı Kadını Yarattı… (I)

Arkadaşlarıyla oturduğu kafeden kalktığında saat 23.30’a geliyordu. Yine hızlı akmıştı zaman, yalnız dönerken tedirgin olacaktı sokakta. Düşünmemeye çalıştı.  Otobüsle gideceği yol çok değildi ne de olsa. Oturduğu koltukta yalnız gidebilmeyi istiyordu ama yine bir adam gelip oturmuştu yanına. Oturması sorun değildi de bacaklarını bu kadar açmak zorunda mıydı? Değmemek için yine dizlerini birbirine yapıştırmıştı, bu şekilde hareketsiz oturduğu zaman kendi durağına indiğinde bacağı uyuşmuş olacaktı.

Düşünmemeye çalıştı yine, müzik dinlemek için kulaklığını taktı. İstediği şarkıyı açtığı sırada otobüste sesler yükseldi, iki kişi tartışmaya başlamıştı. Mikrofon düğmesiyle durdurdu şarkıyı anlamaya çalıştı tartışma sebebini ama anlayamadı, çok önemsemedi açıkçası. Yaşadığı şehirdeki herkes sinirliydi ve bunlar onun için olağanlaşmıştı. İki kişinin birbirini öldüresiye kavga ettiğini bile görse yaptığı şey oradan uzaklaşmaktan fazlası değildi.

Şarkıyı yeniden başlatıp, kafasını cama dayadı. İneceğe yere birkaç durak kalmıştı. Bacağında bir el hisseder gibi oldu, hemen kaldırdı kafasını. Kendi çantasıydı. Derin bir “oh” çekti ama bir kere tedirgin olmuştu artık, bakışlarını zemine indirip göz ucuyla yanındaki adamın ellerini izlemeye başladı. Ne yapıyordu o ellerini ovuşturarak? Adam avuçlarını karnının alt tarafında birleştirmiş sıkıyordu, neden? Kız iyice tedirgin oldu. Yoksa o haberlerde duyduğu şey başına mı gelmişti? Nefesini tuttu, midesi bulanmıştı. Geriye doğru yaslandı iyice ve doğru görmeye çalıştı. Sonunda tek bacağını titreten bu adamın avucun içinde birbirine girmiş kulaklığı gördü. Derin bir “oh” daha çekti, içindeki ses “sen iyice paranoyak oldun” diye söylenirken.  Müziğin sesini yükselti. Hala camdan dışarı bakacak kadar rahatlamamıştı tabi. Ara ara bacağının yan tarafına bir şey değiyor mu diye kontrol ederek geldi durağına.

Otobüsten onunla inen 3 kişi daha vardı ancak bunlardan biri erkekti, o kişi kendi yoluna gidene kadar durakta birkaç dakika oyalanırsa evine giderken daha iyi hissederdi. İçindeki sese karşı “paranoyaklıktan değil, dizlerim uyuşmuş yürüyemiyorum” diye mırıldandı.

Sonunda evine doğru giden caddeyi aşmak için yürümeye başladı. Caddede kimse yoktu ama yine de kulaklıkları kulağındayken müziği durdurarak yürümeyi huy edinmişti bu tedirginlik üzerindeyken.  Gece sokağa çıkmakla ilgili feministlerin söylevleri geldi aklına. Derin bir iç çekti yine.

Caddeyi bitirip sokağa girmek üzereydi ki, birkaç kişilik bir erkek grubunun kaldırımda durduğunu gördü, yavaşladı. Kaç kişi olduklarını göremiyordu. Onlara doğru baktığında biriyle göz göze geldi.  Sırıtarak ona göz kırpan kişi:

-Heyt yavrum, bu saatte burada ne işin var bakayım? Gibi bir şeyler zırvalamaya başlamıştı.

Kız yutkundu, hemen oradan uzaklaşmak istiyordu. Birkaç saniye zamanı durdurdu kendine ve hızla alternatifleri düşündü. Bakış açısı o saniye çokça genişlemiş, caddeyi, kaldırımı orada var olan tüm araçları, dükkânları ve caddeye çıkan sokakları görür olmuştu. Sonunda karşıya geçip bir aşağı ve daha kısa olan sokaktan inmeye kara verdi, hem orada daima açık bir bakkal olduğunu biliyordu.  Kulaklığının düğmesine bastı, söylenenleri duymamak için. Kaldırımdan indi. Müziğe rağmen seslerini duyuyordu.

Ani bir hareketle caddeye attı adımını, birkaç saniyede tam ortasındaydı caddenin. Sonrasında ne olduğunu anlayamadı bile. Sağ tarafından çok hızlı bir aracın ona çarpması ile yerden uzaklaştığını hatta uçtuğunu hissetti. Bu birkaç saniye bile sürmedi, o kadar havalanmıştı ki az önce kaçtığı adamların durduğu kaldırıma kafasını çarptı. Bütün vücudunda büyük bir ağrı vardı, bağırmak istiyordu ancak hareket dahi edemiyordu. Bir şey akıyordu kafasından, kollarının altında o sıvıyı hissediyordu. Adamların bağırışları, aniden yükselen fren sesleri duyuyordu ama hepsi gittikçe uzaklaşıyordu. Ve canının acısı, üstüne çöken karanlıkla birlikte kanı vücudundan boşalırken, buharlaşıp gidiyordu. Bedenini terk eden bir şey vardı. Tepesindeki insanların yüzleri tek bir kafaya dönüşüyordu.

O üzerine çöken karanlıkta bir yüz beliriyordu.


                                                                                                           Devamı Gelecek…

 



Paylaşmak Güzeldir:

Sena Sarıvaz
Sena Sarıvaz
Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi öğrencisi olan Sena; evrenle konuşmayı, insanların özünü keşfetmeyi, hayvanları sevmeyi, kurulmuş oyunları bozmayı, doğru ile yanlışı kimsenin canını yakmadan ayırt edebilmeyi en temel amaçları arasına koyup umduğu yoldan gidebilmeyi arzuluyor. Tüm bunların yanına mesleki başarılarını da ekleyip kendini reel hayatta var etmek için uğraşıyor. Hayatta bulduğu her şeye bir soru işareti ile tutunuyor. Soran, merak eden, irdeleyen ve bundan hiç bıkmayan karakterini anlamak için uğraşırken her gün kendi ile yeniden tanışıyor. En büyük motivasyonu ise vazgeçmemek olduğu için onunla sohbet ederken pes etmeniz işten bile değil.