Konuk Yazar: Naz Emeç
Başı boş dolaşan tüm canlıları kıskanan kadının attığı adımlara eşlik eden melodi, atılan her adımın suya vardığı bir şehirde usulca dolaşırken, kulaklarına dolan her insanı bir dakikalığına etkisi altına alıyordu. Kimi ufak ayak hareketleriyle eşlik ederken, kimi sadece duruyor, kediler şarkının huzuruyla süzülüyordu. Yokuştan aşağı inen kaldırım çizgilerine değen her hücrenin hızlanası geliyordu, ucunda deniz ve martılar vardı. Yukarıdan gözüken koyu kalabalık, içine girdiğinde seni etkisi altına alıp yolunu değiştirecek kadar büyülüydü. Koyuluktan süzülerek bindiğin vapur da şüphesiz o melodiyle sallanıyordu. Şaha kalkan her dalganın üzerine konan güneşin parıltıları, parıltıların yanında usulca duran martıların suyun altında ileri geri hareket eden turuncuları, hızlanan vapurun etkisiyle yer değiştirmekten keyif alıyordu. Hızlandıkça kadının saçlarını dans ettiren rüzgâr soldan esmeye kararlıydı. Turuncular esen rüzgarla sonsuz deniz açıklığına doğru savrulsa da kadını takip etmeyi sürdürüyorlardı. Gözlerine değen her martının etkisi altına giren kadını ürperten soğuk, Barış Manço Vapuru’nda etrafa merakla bakan köpeği de etkiliyor muydu? Işıklarının yanmasına yaklaşık 5 saat kalan köprüyü arkasında bırakan Barış Manço, yoluna devam ederken martılar çoktan kıyıya yaklaşmıştı. Gölgesi sola dönmeye başlamış insanların oluşturduğu koyuluk kıyıda ikiye bölünürken, vapur arkasında devasa bir silueti saklıyordu. Dönüp bakan her canlının biraz olsun incelemek istediği silueti gökdelenler eksiltirken, bu şehri var edenler çoğaltıyordu. Ve evet, nihayet, dönüş yoluna koyulmuş turuncular da melodiyi hissediyordu.