Konuk Yazar: Okay Arda
Görkemli şimşeklerin ardında boş bir yankı saklı olabilir mi? Zeus, Olimpos Dağı’nın kralı, “İnsanların ve Tanrıların babası.”
Elindeki şimşeğiyle yıldırımlar yaratan, şekil değiştirerek her kılığa giren, “Yunan mitolojisindeki en güçlü ve en önemli tanrı.”…
Mı acaba?
Bu yazıda bu tanrıdan yola çıkarak insanların verdiği yanlış değerlerden bahsedilecek. E, hazırsak…
İnsan yapısı itibariyle dikkatini her zaman farklı olaylar, akımlar, fikirler etrafında yoğunlaştırır.
Bir olay onun yiyeceğini değiştirirken, bir fikir içme suyunun rengini belirleyebilir.
Ama her zaman için başta bir figür vardır:
Takip ettiği, arkasından yürüdüğü veya tamamıyla teslim olup kulluk ettiği bir figür.
Bu figürler bazen bir el feneri, bazen bir meşale, bazen de konumuz olan bir şimşek olabilir.
Yani insan, diğerlerinden daha parlak olduğunu düşündüğü ışığın ardında kendi hayatını arar.
Güç çok farklı anlamlara gelebilir: Psikolojik, bilişsel, fiziksel, zihinsel, sanal…
Bunlardan herhangi birine sahip olmak güçlü sayılmaya yeter. Peki ya hepsine sahipseniz?
İşte Zeus’u tanrı yapan da bu. Mitolojiye göre her şeye kadir bir varlık.
Eğer bu yazıyı yazan ben gibi siz de bunlardan birine sahip değilseniz, bilirsiniz ki aslında önemli olan gücün kendisi değil, onunla ne yapıldığının önemidir.
Zeus, şekil değiştirip bazen bir insan, bazen bir boğa, bir kuğu ya da bir kadının kocası, hatta Artemis gibi farklı kimliklere bürünerek zamparalık yapmaktadır.
Şimşeğiyle korku salar, Güneş’e ve Ay’a “Siz biraz kafanıza göre takılın.” diyerek Alkmene (Herkül’ün annesi) ile üç gün beraber olur.
Canımız bir tanemiz Prometheus’umuza sırf ateş yaktı diye karaciğerini bir kartala yem eder.
Gücünü kötüye kullanan bu lider, her şeyi gibi hatipliği de iyi olduğu için eşi Hera’ya bir iki yalan sıkar ve paçayı her seferinde kurtarır.
Kararları keyfi olan bu tanrıyı ilham alan bir grup varsa, özellikle ana akım medya ve sosyal medyanın güç kazanmasıyla birlikte sesini daha çok çıkarabilen günümüz liderleridir:
Toplumu etkileyen, ne yaptığı bilinmeyen influencerlar, kötü örnek fenomenler, bir dediği diğerini tutmayan siyasiler…
Az önce bahsettiğimiz gibi, gücün farklı yolları var, o gücü dayatmanın da.
Bu dayatma artık gök gürültüsüyle gelmiyor belki.
Ama değişmeyen bir şey varsa, o da sözlerinin içi boş olanların sesinin hâlâ çok çıkması.
Hem ne demişler: “Boş teneke çok tıngırdar.”
Sözlerini iyi seçen insanlar hep bir adım önde olmuştur.
Kullandıkları düzgün kelimelerin onlara güç kazandırmasının nedeni, bu insanların çabucak yüceltilmesidir.
Ne kadar nefret söylemi de olsa, yanlış ya da eksik bilgi de verse; biz bu insanları peşinden gitmeye, hayatlarımızı adamaya değer kişiler gibi görüyor, onlara tebaa oluyoruz.
Yüksek sesliye kulak veriyoruz; doğru söyleyene değil.
İnsanlar sadece yanılabilir oldukları için mi böyleler, yoksa toplumsal konfor alanlarından çıkmak istemedikleri için mi?
Şişirilmiş olanın gölgesinde ilerlemek, gerçekle yüzleşmekten daha kolay geliyor.
Çünkü gösteriş, oyalamak içindir; sorgulamak için değil.
Ve sorgulamayan toplumlar, gerçeği görmekten korkar.
Hayran olarak ve ilahlaştırarak yaşamayı, Nazım’ın dediği gibi al kanını içirtmekten daha kolay bulur.
Sürüm sürüm sürünse de gösterişli bir yalan, onlar için gerçek olandan daha doğrudur.
Gösteriş, itibar, görkem ve lüks…
Anlık parlayan bu ışıklar çok fazla yere yayılabilir. Çok fazla kişiyi etkileyebilir. Gözleri kamaştırabilir, kör bile bırakabilir.
Ama kalıcı değiller.
Şimşek çakar, gökyüzü kararır.
Gök gürler, sonra elbet susar.
Sahte ihtişam mutlaka söner.
Ve kara bulutlar dağılıp gökyüzü açılınca, karanlıkta gerçekten parlayan yıldızlar görünür.
Bu yazı; ihtişamın arkasına bakmak isteyenlere, görünmeyenin anlamını araştıranlara, derinliği ve gerçeği arayanlara küçük bir yer açmak için yazılıyor.
Dilerim, bir kez olsun Olimpos Dağı’ndan ya da altın varaklı tahtlardan değil, gerçeklerden konuşuyor oluruz.