İnsan uzun soluklu bir işe girişirken bazen çok düşünmeyebiliyor. Bence i en büyük sorunlarından birisi, kafasında zamansal ölçeklendirmesini iyi kuramaması. Bugünün rahatlığıyla yarın için karar almak tehlikeli olabilir. Gözden kaçırdığımız sorumluluklarımızla, tam oturtamadığımız sistemimizle sıkıntılar yaşayabiliyoruz. Böyle olunca da görevlere başladıktan sonra canımız sıkılıyor, bırakıyoruz.
Fakat uzun soluklu bir işi veya bir görevi tamamlamış olmanın getirdiği tatminlik hissi gerçekten çok özel. Ben de akışımdaki iki büyük kaleme an itibariyle tik attım. Tatminiyet 🙂
Elbette mutlu bir yazı yazmayacağım merak etmeyin, biraz sorularımı yığmak istiyorum bu köşeye. Bir şeylerin çözülmesiyle hayatın ortasına açılan o boşluk, peki şimdi nereye gideceğim, yaptıklarım buna değdi mi düşüncesi… Süreçlerimin bitmesiyle hayatıma giren yeni soru setinden bazılarını koymuş olayım. Fark ettiyseniz ben de bir hayatı ölçeklendirme sorunu yaşıyorum.
Bu kadar icraatten sonra aylarca emek, uykusuz kalınan günler, biraz daha uyanık kalabilmek için içilen kahveler zorlaştırıyor. Sizi bilmem ama en , burada bir konfor alanı oluşturduğumu düşünüyorum ve bu da biraz tehlikeli. Yeni bir şeyler öğrenme alanından uzaklaştırıyor bu
Peki şimdi yolumuza nasıl devam edeceğiz? Bunca iş tamamlandı, ne uğuruna? Amacın neydi ki, neden bütün bunca şey için çabaladın?
En önemli öğrendiğim şey, iyi planlanmış uzun vadeli işlerin ve her üyesi tarafından sahiplenebilen işlerin başarılı olduğu. Herkes tarafından sahiplenilmesi ayrı bir yazımın konusu olacak, ama bugün aklıma takılan şey süreci ölçeklendirebilmek ve plana sadık kalabilmek.
Z jenerasyonu olarak odaklanma süremizin düşük olduğundan şikayetçiyiz. Böylelikle isteklerimizin hemen gerçekleşmiyor olmaması bizi çıldırtabiliyor. Uzun vadeli projelerde çalışmadan önce ben de biraz bu kafada bir insandım. Ama Roma bir günde inşa edilmedi elbet. Bunu biliyorum, zamana güvenmem ve kendime net olmam gerektiğini biliyorum, bedel ödenmesi gerektiğini biliyorum. Ama bu fedakarlıkları ve yapılması gerekenleri ne kadar bilsem de, yapmaya hazır mıyım bilmiyorum.
İşte hazır hissetmediğim nokta bu ölçeklendirme sorunu yaşadığım nokta. Yeni bir karar verirken geleceğin ne getireceğini belirlemek zor. Ama bununla takıntı yapmak, süreci inşa etmekten çok daha gereksiz. Bunu da öğrenmiş oldum. O yüzden bütün mükemmeliyetçi seslerimi susturarak harekete geçmek gerek.
Aslında daha yeni yaptım bütün bu dediklerimi, anlattığım her şeyi tek tek yaşadım; üzüldüm, canım sıkıldı, kararsız kaldım. yaşadım ve kocaman bir döngünün sonuna geldim. Şimdi yine böyle bir döngünün en başındayım. Hatalarımdan ders aldıkça süreç daha net, daha çekilebilir gözüküyor. Ama halen korkutuyor.
Uzun vadeli bir işe yeniden başlamak şu anda içimde böyle bir his. Kendimi korkunç zorbaladığım, çalışmak için kendimi zorlayıp durduğum anlar aklıma geliyor; bunların başındayken de varoluşsal krizlerimle boğuşuyordum. Bir daha kendime bu kadar eziyet etmeme ne gerek var?
Cevap galiba burada yatıyor. Çalışmayı bir eziyet olarak kodlayıp, dinlenmeyi ve eğlenmeyi bir zevk kaynağı olarak kodlarsak; işte o zaman sıkıntı. Çalışmayı sevmek lazım, sevmek için de işin getirdiklerini ve sana kattıklarını görebilmek lazım. Bunları görebilmek için planı kafada kurgulamak ve zamansal olarak net bir şekilde ölçeklendirmek gerekiyor. Bu düşünce zincirini takip edersem zihnimden bu eziyet kodunu silebileceğimi düşünüyorum. Bakalım hayat ne getirecek