Zihnimden V: Bir Bar Sandalyesini Sevmek
Kasım 3, 2024
Biz Bize
Kasım 3, 2024

Romanın Eksiği Bu: Tüket Artık

 

Düşünüyorum.

Yaşamı, yaşamın gerçeklerini ve benim dışımdaki dünyanın gerçeklerini. Uzağım ve çok yakınım, içindeyim ve dışındayım, yapayalnız ve dopdoluyum, öfkeli ve çok umutluyum…

Yeniyim: her şeye her sabah, ne mutlu!

Yeni kelimesi, ona atfedilen anlam ile iyiyi ve kötüyü ifade edebiliyor. Bence sabit olarak içinde taşıdığı anlam ise heyecan: bilinmezliğe duyulan heyecan.  İyi ya da kötü insanı hayatta tutan şey de heyecan ve merak değil mi? Bence öyle.

Yeni bir hayata, yeni bir düzene adım atmanın oluşturduğu stresi, heyecana dönüştürebilmek büyük bir başarı. Bu dönüşüm, bize içinde bulunduğumuz anları iliğine kadar sömürme cesareti verebilir mi? Her şey kenara bırakıldığında gerçekten elimizde olan tek şey tam da şu an değil mi? E öyle!

Kısacası algıda seçicilik bu mesele, ben anladım. İnsanın belki de sabit bir gelecek hayali olmasa bile, bulunmak istediği anlar, yerler, hisler ve duygular hayali olur. Çok üstüme vazife değil ama zannımca olmalıdır bu istençler. Ne biliyim, hiçbir istence ya da hayale sahip değilsek o zaman yaşadığımız ve elimizde gerçek anlamda var olan tek şeyin yani “an” ın bir değeri kalmaz. Ve ben anlamsızlaştırılan şeyleri sevmem. Anlamsız şeylerin olduğu ön kabulüyle de sevmem anlamsızlığı, zihin çorbamı karıştırır baharatlar atıp dururum. Bir tadı olsun diye her anın.

Soyut ve somut, iyi ve kötü gibi tüm zıtlıklarıyla yaşayabildiğimiz gerçekliğimizi, bu yaşam deneyimini, her yönüyle almak bizi sadece yaşayan bir canlı olmanın dışına tayin etmez mi? Kişi her zaman iyi veya iyi olanı mı yaşamalı? Ne bu iyi denilen şey? Kime göre neye göre iyi? Evrensel iyi kabul olsa böyle mi olurdu şu an yaşamımız? Karşılaştığımız engelleri sevip sarmalasak? Ağlamanın gülmek kadar hatta belki gülmekten daha iyileştirici özgürleştirici yanları olduğunu herkes ve her şey için kabul mü etsek artık?!

Hiçbir şey bir mutluluk aracı olmasın isterim. Mutluluk değil merkezde olması gereken… Merkezde olması gereken şey, yaşamın getirdiklerinin tümü olmalı. Anlam da burada yatıyor. Ki zaten yanlış şeyleri aldığımızdan merkeze, bir türlü kendimizle barışamadık. Her şeyin güzellemesiyle meşrulaştırıldığı günümüzde korkunç geçiyor her sabahımız. Çünkü anlamlı hale getirdiğimiz şeyler birer yalandan ibaret ve çoğumuz sırf kolay olduğu için bu lanetli şeyleri tüketmeyi kabul ediyor. Gerçek acıları, ırkçılığı, zorbalığı, vahşeti ve ayrımcılığı da normalleştirmemiz bu yüzden. Tükettiğimiz şeyler iç dünyamızın ışığında aydınlanmıyor.

Anlam yaratmak için görmenin yetmediği, yani içinde bulunduğumuz hali görmenin sadece bir başlangıç olduğunu da kabul etmeli… Kısacası yaşamın, yaşandığı kabulü onu ne kadar tükettiğin ile ilgili: Ürünleri, kıyafetleri, insanları, nesneleri, düşünceleri, fikirleri, birtakım yerleri ve “şey”leri tüketmek değil! İçinde doğan isteği yönelttiğin şeye ve onu tükettikçe isteme ateşinin yaşam heyecanının ve merakınla harlandığı şekilde “şey”leri tüketmek. Her şey biraz da şey yani…   Ney yani?

 

Roma’nın eksiği bu: Deniz sarıcı rengi. Göğün mavisiyle yetinme zorunluğu.

Yaşamayı eskitmekten,

Eskitmek için kullanmak gerektir bir şeyi, herhangi bir şeyi

Yaşamayı tüketmekten

Bu da öyle, tüketmek için başlamak gerekir…

Diyor Bilge Karasu.

 

Bir de Tezer Özlü diyor ki, Herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda yaşamım bitti. Bilmiyorum; nerede, ne zaman. Ve işte o bittiği yerde başladı. Acının sonunda. Acı ile.

Başlayan her şeyin bittiği ön kabulü ile eskitmekten, yaşamaktan, yaşamayı tüketmekten ve tüketmek için başlamaktan korkmayanlara…

 



Paylaşmak Güzeldir:

Pınar Dereli
Pınar Dereli
Marmara Üniversitesinde Gazetecilik okuyan Pınar için kalem ve kâğıt asla vazgeçemeyeceği derin bir tutkunun olmazsa olmazları. Sanata düşkün, hareketli, enerjisi yüksek biri. Enteresan düşüncelerle aklı hep meşgul. Yeni yerler görmek, gezmek, keşfetmek heyecanı ile dolu. Sohbet etmekten zevk alan, umudun insanı ayakta tuttuğuna inanan ve o da umuda sarılan biri. Fazlaca kitaplarda, birazcık şarkılarda, pek az da hayatta yaşayan biri.