Yaptığım çoğu şey için tokam olmadan saçlarımı örüyormuşum gibi hissediyorum. Örüyorum, örüyorum… Sonuna gelince, tokam yok ki. Elimle ucunu nereye kadar tutacağım? Bırakıyorum, yavaş yavaş açılıyor. Verdiğim tüm uğraş yarım kalıyor ve zaman geçtikçe tamamen çözülüyor. Belki saçlarımda biraz dalga kalıyor ama bu beni tatmin etmeye yetmiyor. Sürekli yeni bir şeye başlama gücüm, başladığım şeyi sürdürmekten daha ağır basıyor. Gelecek korkum tamamen bunun üzerine kurulu. Her şeyi iyi yapmak ama hiçbir şeyi çok iyi yapmamak. Gitar çalıyorum, piyano öğreniyorum, hatrı sayılır bir İngilizce seviyem var, kitap yazmaya çalışıyorum ama hiçbirinde virtüoz veya çok iyi değilim. Bazen kendimi teselli amaçlı daha yaşım küçük, üniversiteye yeni başlayacağım diyorum. Bazen de ana sayfaya benden yaşça küçük ve imrendiğim o başarılı hayatlar düşüyor.
O zaman hissediyorum.
Ve ben her seferinde daha da daha da daha da yetersizleştiğimi, yavaşça söndüğümü, okunamayacak kadar silikleştiğimi hissediyorum. Ve işin acı tarafı böyle hissettiğim hâlde kanlı canlı hayatta bulunmak; içimdekilerle çelişmek, silinip gidememek.
Silgi tozuna dönüşsem bunları dert etmezdim sanırım.
Belki de değerli olan çabamızdır. En azından emek verdim diyebilmektir.
Bu tüketim çağında paketi açılmamış olsa da satın alınmış bir ürün gibi hissetmek…
Üstümde ne çok emek var.
Eskiden her insanın çok iyi yaptığı ‘bir şey’ oluyordu. Şimdi herkes ‘birçok şeyi’ çok iyi yapıyor. Ya hepimiz bu korkuyla sürekli bir şeyler yapmaya çalışıyor ve birbirimizi sistematik olarak gerginliğe sürüklüyorsak? İnsanların yaptığı şeylere yetişemediğim için rahatsız olmaktan rahatsız oluyorum. Benim ne haddime diye düşünüyorum. Çalış sen de yap diyorum. Hem belki ben de yapıyorumdur belki sadece hisseldir. Hisler yanılamaz mı? Cevabı bilmekten çekindiğim için Google’a da sormadım. Zaten sorduğumuz her şeyden de doğru cevabı almayız. Soruma bir ikilem daha kazandırıp doğru mu yanlış mı diye derinleştirmek istemedim. Derinleşen her şey kayboluyor çünkü. Bir yerde bırakıyorsun ve geri dönmüyorsun. Veya içinde kayboluyorsun. Ayrıca ikisinden birini de seçme hakkın yok. kendince gelişiyor.Sanırım ben kaybolan taraftayım. Unutsaydım bu yazıyı okumazdınız.
Tüm bunların sebebi diye başlayan cümleler genelde tek bir nedene bağlanır. Neden birçok sebep birbirine bağlanmaz? Bence bağlanır ama çoğunlukla bunu görmezden geliyoruz. Bir şeyi günah keçisi yapmak işimize geliyor. Suçu atacak hiçbir şey kalmadığında kendine sormaya da korkuyorsun. Denemeye korkmak. Denemeye mi korkmak başarısızlıktan mı korkmak? Atlamaktan mı korkuyorsun, düşmekten mi? Ayrımını yapmak zorunda kalmak bile o kadar can sıkıcı ki. Kendi acziyetini görmek istememek… Yaralarına aynadan bakmak gibi. Ve işin sırrı da orada. Neye benzediğini bilmezsen onu iyileştiremezsin. Başta korksan da aynanın önüne geçtiğinde umudunun olduğunu biliyorsun.