Geri, İleri, Geri
Temmuz 2, 2024
Sahibi Çalınan Sokaklar
Ağustos 4, 2024

Bağlantılar

İnsan doğada tek başına yaşayamaz. Hatta insan bir topluluk içinde belli kural, gelenek ve toplumsal anlaşmalar olmadan da bir düzen içinde var olamaz. Bu kültürleri, toplumsal sözleşmeleri ve gelenekleri oluşturan ise bireyler arasındaki iletişimdir. Bizler iletişim kurarak birbirimiz arasında bağlantılar oluştururuz. Bu bağlantılar illa yaşayanlarımızla değil geçmişin süregelen fikirleri veya rağbet görmeyen düşünceleri ile de oluşabilir. Bizler bir makine gibi düşünceleri alır, yorumlar ve çıktılar üretiriz. Bu çıktıları ise başka beyinler yorumlar ve başka çıktılar üretirler. Böylece bağlantılar kurulmuş olur. 

José SARAMAGO’nun Körlük kitabında bir körlük salgını başlar. Bu salgın üst solunum yolu enfeksiyonlarında olduğu gibi temas ile bulaşmaktadır. Hükümet teması engellemek için körleri karantinaya alır ve karantinadaki bu kör insanların bir nevi toplumdan izole olmasını hatta ölmesini ister. O yüzden bu karantina alanı içinde olacak şeylere hiç karışmaz. Karantinadaki insanlar için belirli kurallar koyar fakat bu kurallar karantinadaki insanların dışarı çıkmaması üzerine kurgulanmıştır. Belli aralıklarla karantinaya besin gönderir bunun dışında medikal bir yardım dahi yapmaz. Karantinada olan kişiler farklı toplumsal gruplardan oraya gelmişlerdir. Doktorundan hayat kadınına kadar birçok farklı toplumsal gruplardan kişi orada bir topluluk oluşturmuşlardır. Kaynaklar, yani yiyecek, tüm herkese yetecek kadar verilmesine rağmen bir süre sonra düzensizlik baş gösterir ve yozlaşma başlar. Düzenli işleyen bir toplumun içinden çekilip karantinaya konulan bu insanlar bambaşka bir gerçeklik oluşturur. Salgın öncesi ahlaksızca sayılan eylemler artık bir ahlak kalmadığı için kabullenilir ve öyküyü okurken dahi rahatsız olacağınız olaylar gerçekleşmeye başlar. Normal işleyen bir toplum farklı durumlar içine girdiklerinde bu düzen günler içinde bozulabilir. İnsanlığın bu yıkılmaz gibi gözüken medeniyeti, yüksek gökdelenleri ve hektarlarca kesilmiş yeşil çimleri toplumsal iletişimin bozulması ile günler içinde yok olabilir. Normal işleyen zihinler hasta bir toplumsal gerçeklikte yeni normlar edinebilir. Bu yeni normlar ne kadar sıra dışı olsa da eskinin toplumsal düzene adapte olmuş kişileri tarafından benimsenebilir. Bugünün ahlak önderleri yarının köle tacirleri olabilir. Bu toplumsal düzen sadece toplumun ne kadar sağlıklı düşünebildiğine bağlıdır. Bireylerin toplum için faydalı olması bireylerden öte toplumun bireylerden ne istediğine ve toplumun bireyi nasıl yönlendirdiğine de bağlıdır.  Saramago’nun kitabındaki göz doktorunun salgın sonrası kör olması kadar oksimoroncadır ahlaklı insanların karantinada ahlaksızlığı normalleştirmesi ve boyun eğmesi. 

Bağlantıların, birleşen küçük parçaların kendisinden çok daha büyük olguları oluşturması oldukça fazla görülen bir fenomendir aslında. Tek bir insanın tekerleği bile yontamayacak olması ile iki yüz bin insanın aya insan gönderebilmesi gibi; tek bir karıncanın şaşkınca etrafta dolaşmasıyla binlercesinin bir koloni kurabilmesi gibi küçük parçalar bağlantılar oluşturarak büyük şeyleri yaratabilirler. Bilincimiz de bir bağlantılar bütünüdür aslında. Binlerce düşünemeyen nöron elektriksel sinyaller ile birbirleriyle bağ kurarak bilincimizi oluşturur. Tek bir nöron gözle görülemez küçüklükte iken milyonlarcası aya insan gönderen zihinlerin arkasındaki gücü oluşturabilir.  Nasıl tek bir nöronun belli bir özelliği varsa insanın da sınırlı bir özerkliği vardır. Nöronların hücre membranları, kendine ait organelleri vardır. Her insanın da farklı düşünceleri, farklı bir kimliği, farklı bir geçmişi vardır. Her insanın ailesi farklıdır, düşünceleri farklıdır, yaşadıkları, giydikleri, sevdikleri, arkadaşları ve dostları bambaşkadır. Bir insan biriciktir. Peki ya milyonlarca nöron içinden aynı insan gibi kendi özerkliği olan bir nöron da insan kadar biricik değil midir? Nöronun bulunduğu konum, iletişim kurduğu diğer nöronlar onu da insan kadar tek ve biricik yapar. Fakat büyük resme baktığımızda nasıl tüm nöronlar aynı gibi görünüyorsa tüm insanlar da benzer görünürler. Aynı bir karınca kolonisi gibi oradan oraya sürüklenip giderler. Şehirlerimize yukarıdan baksak binlerce benzer yaratık yüzlerce otobüse binip, yüzlerce benzer binada binlerce farklı iş yapmaktadır. Çoğu insan belli işlerde belli özellikler kazanır. Mesela bir hastane, hastanede çalışan doktorlar kendi içlerinde kurumsal bir düzen kurmuştur. Tıpkı nöronların birleşip beyinde elin hareketiyle sorumlu bölgeyi oluşturdukları gibi. İnsanlar da büyük bir şeyin parçasıdır ve aynı tek bir nöron gibi tek başlarına işlevsizleşirler. En büyük cerrahlar bile tek başlarına okyanusun ortasındaki bir adada bir ameliyat gerçekleştiremezler. En büyük filozoflar bir ovanın ortasında kimsesiz toplumsal bir aydınlanmayı başlatamazlar. İnsanoğlu kurduğu bağlantılar kadar güçlüdür. Toplumlar insanların birbirleriyle kurdukları iletişimler kadar güçlüdür. Kendisi ile kavga eden bir toplum hasta bir toplumdur, güçlü bir toplumsal zihin oluşturamazlar. 

İnsanlar kurdukları bu iletişim ile onlardan önceki ve şu andaki bilgileri yorumlayarak bir başkasına aktarırlar ve bu aktarım işlemi bazen belli kurallar çerçevesinde gerçekleşir. Bu kuralların uygulandığı kurumlar kurmuşuzdur ve kurumların da kuralları vardır. Mesela bir okulda öğretilecekler, ders saatleri, dersler, öğrencilerin yükümlülükleri bellidir. Bu kurum zihinleri eğitir, bu zihinler farklı çıktılar üretir. Her insan doğuştan getirdikleri farklı yatkınlıkları da içinde barındırır. Kimileri milliyetçi ideolojilere kayar kimileri küreselci düşüncelere yönelir. Bu farklılıkların bütünü bir ortak akıl oluşturur. Milyonlarca insanın toplum içinde kurduğu iletişim bir bilinç oluşturur. Toplum yaşanılanlara karşı ortak bir düşünce üretir, ortak kararlar alır ve bu kararları uygular aynı bir karınca kolonisi gibi. Bu kararların ne kadar doğru kararlar olduğu ise bireyler arasındaki iletişimin doğruluğuna ve kurumların ne kadar güçlü olduğuna bağlıdır. Binlerce zeki beyin kötü yönetilen bir kurumda işlevsiz kalabilir. Toplumsal bilinç bazen hastalanabilir. Milyonlarca insan beş sene önce sahip oldukları değerleri birden bırakır kapı komşularını dahi düşman olarak görebilir. Toplumlar bu hastalıklı düşünce yapılarının sonucunda şehirleri bombalanmış ve on binlerce insanın can kaybı sonucuna katlanabilir. Üç-dört yıl içinde o yıkılmaz görünen medeniyetler yıkılabilir. 

Bizler doğru işleyen toplumlar yaratmak için birbirimize karşı nefret duymamalıyız. Çünkü nefret iletişimsizliği, ön yargıları ve yanlış düşünceleri doğurur. Birbiri hakkında yanlış düşünen toplumlar nasıl doğru bir sonuç ortaya çıkartabilir ki? Bu bir kısır döngü gibi gerçekleşir. Toplum yanlış düşünür, toplumdaki bireyler yanlış düşünmeye başlar ve toplum daha da radikal fikirler üretmeye devam eder. İnsanın tüm bu birlikte yaşama çabası tek başına doğada var olmasının zorluğuyla başa çıkmaktır. Yani insan kendinden farklı olanlara karnının doyması için tahammül gösterir. Fakat bu radikal fikirler insanın bu yaşama dair olan ana amacını bireye unutturur ve insan karnının doymasından öteye başka insanların mutsuz olmasını koyabilir. İnsan kendi mutluluğunu önemsemeyerek başkalarının mutsuz olmasını isteyebilir. Birbiri ile doğru bağlantı kuramayan ve birbirine karşı büyük ön yargı duvarları geliştiren toplumlar verimini kaybeder. Verimsiz toplumlar daha mutsuz insanlar doğurur ve mutsuz insanlar öfkeli radikallere dönüşebilir. Biz insanca yaşamak için bir an durup tüm ön yargıları, tüm ideolojileri ve tüm nefretimizi bir kenara bırakıp öteki gördüklerimizi anlamaya çalışmalıyız. Bu iletişim ve anlayış çabası bireyler arasında daha verimli bağlar kurmamızı sağlayacak ve toplumumuzu daha verimli kılacaktır.  Negatif bir şekilde gerçekleşmiş olan öfke kısır döngüsü bu sefer tam tersi yönde işleyecektir. Toplumu barıştırmanın yükümlülüğü düşünürler, siyasiler, toplum önderleri ve bireylerin kendisine düşmektedir. Peki ya hiç aklı selim düşünür, siyasetçi ve doğru işleyen kurum kalmadıysa, peki ya toplum tümden Saramago’nun körler karantinasının içinde kaldıysa? Tüm bu karamsar düşüncelere rağmen eğer insanlık on binlerce yıldır hiç durmadan ileriye doğru adım atabiliyorsa; orta çağdan, dünya savaşlarından çıkabiliyorsa umut her zaman var demektir. İnsan doğası gereği bağlantılar kurmaktan ve birbirini anlamaktan hiç istemese bile kaçamıyor gibi görünmektedir. En yüksek ön yargı duvarlarını bile o duvarları bizzat kendisi kuran insanoğlu yıkmak için içten içe beklemektedir. 



Paylaşmak Güzeldir:

Atahan Sır
Atahan Sır
İzmir Ekonomi Üniversitesinde Tıp Fakültesi öğrencisidir. Panik yapmaya gerek olmadığına ve insan uğraşlarının amaçlarının temelde haz almak olduğuna inanıyor. Nesilden nesile aktarılmış olan bilinmezlikle uğraşma sırasının bizlerde olduğunu düşünüyor. Birçok arayışımızın dalgaların kumsalda bıraktığı izlere sınırlar çizmek olduğuna inansa da, cevaplardan çok bu insan uğraşına odaklanıyor ve insan oyalantısının sınırlarını anlamaya çalışıyor. Her şeyin ötesinde yıldızların birinde bizim gibilerin olduğunu düşlüyor.