Konuk Yazar : Ceren Yavuz
*Sammy Fain ve Jack Lawrence tarafından bestelenen “Once Upon a Dream”
şarkısını dinleyerek okumanız tavsiye edilir.*
I.DANS
Lavinia, büyük ve görkemli bir saray salonunun giriş kapısından içeriyi inceliyordu. Salonda, tam ortada tek bir masa ve üzerinde bulunan gül fanusu dışında hiç kimse, hiçbir şey yoktu. Duvarlar ve tavan; işlemelerle, resimlerle doluydu. Oda büyüleyici bir güzelliğe sahipti. Tedirgin adımlarla içeri yöneldi. Kapıdan içeri adım attığı anda etraf önce kısa süreliğine zifiri karanlığa büründü. Yalnızca 2-3 saniye sonra ışıktan bir yol açıldı önüne, yol onu doğrudan gül fanusunun önüne yönlendiriyordu. Kendine baktığında ise üzerinde bulunan elbisenin kusursuzluğu dikkatini çekti. Açık pembe, simli kumaşlar ve işlemelerle süslenmiş tam bir prenses elbisesi giyiyordu. Elbisesini görünce tedirgin hislerini bir anda unutup gülümsedi ve fanusa doğru, ışıklı yolu takip etmeye başladı. Fanusa ulaşıp elini güle doğru uzattığı anda bir el belirdi karanlık içinden. Ve şarkı çalmaya başladı. El, onu dansa davet ediyordu. Daveti kabul etti ve uzanan eli tuttu. Dans etmeye başladıkları anda danslarını takip eden bir ışık oluşmuştu odada. Kalan her yer hâlâ zifiri karanlıktı. Lavinia nasıl yaptığını anlamadan kusursuz bir şekilde dans ediyordu. Sanki önceden hep bu an üzerine çalışmış; şarkıyı, dans hareketlerini ezberlemiş gibiydi. Dans partneri ise bir prens edasındaydı. Parlak sarı saçları, güzel yeşil gözleri, ince bir yüzü ve uzun bir boyu vardı. Şık, gümüş rengi bir kıyafet giyiyordu. Güzel elbiseler, prensin şıklığı, ortamın güzelliği… Her şey Lavinia’yı büyülüyordu. Büyüleyici ama oldukça kısa bir sürenin sonrasında Lavinia bazı sesler duymaya başladı.
-Hadi artık nerdesin Lavi, kime diyorum?
Annesinin sesine benziyordu. Sesi duymasının ardından onları aydınlatan ışık kayboldu.
II.HASRET
Güneş ışıklarıyla aydınlanmış odasının yatağında açtı gözlerini Lavinia. Annesi başında bekliyordu.
-Dakikalardır sana sesleniyorum içeriden. Nereden çıktı bu uykuculuk? Bugün yeni gelen kumaşlara bakmaya gideceksin. Kalk da hazırlan artık.
Lavinia her şeyin bir rüyadan ibaret olduğunu anlamanın mutsuzluğunu yaşıyordu. Annesine karşılık vermeye bile enerji bulamadı. Yalnızca onaylama anlamında başını sallamakla yetindi. Annesi odadan çıktıktan sonra yatakta gözlerini kapatıp prensi ve kusursuz danslarını düşündü. Bir süre sonra mutsuz mutsuz kalktı yataktan ve dışarı çıkmak için hazırlanmaya başladı. Hazırlanırken de prens bir saniye bile aklından çıkmıyor, yalnızca kurduğu hayalleri düşünebiliyordu.
Lavinia için hareketli olsa da Vilnius şehri için sakin bir gündü. Kumaş bakmak için çıktığı kısa gezintide farklı hiçbir şey yaşamadı Lavi. Sık sık sanki bir yerde prensi görecekmiş gibi bir heyecana kapılıp dikkatle etrafını inceliyor. Fakat ardından prensi görememenin hüznü düşüyordu çehresine.
İnsan hiç tanımadığı birisine karşı nasıl hasret dolu hissedebilir, görmediği bir prense aşık olabilir miydi? Lavinia olmuştu işte. Evine döndüğünde odasına geçip yatağına uzandı, uyumaya çalışıyordu. Planında uyuyup tekrardan aynı rüyayı görmek ve huzura kavuşmak vardı. Ancak bir türlü uyuyamıyor, düşüncelerini kafasından atamıyordu. Kalkıp babasının odasına gitti, bir iki kâğıt parçası, kalem ve mürekkep aldı. Kendisi pek bir şey yazmaz, okumaz, çizmez bu sebeple de odasında kalem, kağıt, mürekkep bulunmazdı. Odasına dönüp yatağına geçti ve prensin resmini çizmeye başladı. Kafasında hatırladığına en uygun, en yakın görseli oluşturmak için çabalıyordu. Resmi çizerken bir süreliğine gözlerini kapattı ve uyuyakaldı.
III.SES
Lavinia, yine aynı salonun giriş kapısındaydı. Bu sefer masa ve gül yoktu. Ortada prens duruyor ve karanlık içerisinde yalnızca prens ve Lavinia’ya ışık vuruyor, yalnızca ikisi görünüyordu. Kendini incelediğinde elbisesinin de değişmediğini fark etti. Mutlu ve heyecanlı adımlarla içeri yöneldi. Prensin yanına ulaştığında prens tekrar elini uzatarak onu dansa davet etti. Eli tutmasıyla şarkı da tekrardan çalmaya başladı. Lavinia yine nasıl yaptığını anlamadan kusursuz bir şekilde dans ediyordu. Dans sırasında prensi uzun uzun inceliyor, yüzünü ezberlemeye çalışıyordu. Prens ilk kez konuştu.
-Balo
Lavinia ne demek istediğini anlayamadan karanlığa büründü ortam.
IV.TAKLİT
Hiç istemeyerek odasının yatağında gözlerini açtı Lavinia. “Balo.” Balo mu? Ne demek istemişti? Ne balosundan bahsediyordu?
Dün gece yarım bıraktığı resmi tamamladı. Artık elinde prensin özenle ama amatör biçimde çizilmiş bir portresi bulunuyordu. Resmi incelerken annesi odaya daldı.
-Anwil’in yeni yaşı için bir balo düzenleniyormuş yarın akşam büyük sarayda. Tüm yaşıtların gidiyor. Sophia’da gidecekmiş. Senin de gitmen icap eder, şimdiden hazırlıklarını yapmaya başla, sonra başımı ütüleme ‘Gitmek istemiyorum.’ diye.
Lavi balo haberini duyunca çok heyecanlandı. Demek prens bundan bahsetmeye çalışmıştı. Peki ne giyecek, ne yapacaktı, hangi ayakkabılar en uygun olurdu? Düşünülmesi gereken milyonlarca detay vardı. Annesine yüzünde büyük bir gülümsemeyle cevap verdi.
-Dün baktığım kumaşlara tekrar bakmaya giderim bugün. Kafamda güzel bir elbise var yarına kadar hazırlatırız.
Annesi Lavi’den bu kadar olumlu bir cevap beklemiyordu.
-Kızım sen delirdin mi!? Bir günde kime, nasıl elbise hazırlatacakmışsın? Hem sen balolar için hiç bu kadar hevesli olmazdın. Doğru söyle Anwil’le ilgili bilmem gereken bir durum mu var?
-Ay hayır anne! Sen de hemen, her şeyi kafanda kuruyorsun. Ayrıca elbiseyi Herbon yetiştirir. Onun özel bir yeteneği var, ona güveniyorum.
-Amaan tamam! Nasıl istiyorsan öyle yap. Ben karışmıyorum.
Annesi odadan çıkıp Lavi’yi heyecan ve hevesiyle yalnız bırakmıştı. Hemen hazırlandı ve hızlı hızlı evden çıkıp terzi Herbon’un yanına gitti.
Tasarlatmak istediği elbise rüyalarında giydiği pembe elbiseydi. Bu elbiseyi tasarlayıp giyerek baloya giderse prensle karşılaşabileceğine dair bir umuda kapılmıştı. Herbon’un kafasındaki elbiseyi anlatabilmesi için verdiği kağıda detaylı bir çizim yaptı.
-Ne düşünüyorsun Herbon, yarına yetişebilecek durumda mı?
-Yani normal şartlarda yetişmez tabii. Ama siz çok önemli, acelesi var diyorsanız bir şekilde yetiştiririm efendim.
-Çok önemli ve acelesi var Herbon. Yarın akşamüstü elbiseyi almaları için evden görevlileri göndereceğim.
-Tamamdır küçük hanım, umarım sonuçtan da memnun kalırsınız.
Lavi gülümseyerek yanıtladı:
-Ben ne zaman senin yaptığın bir tasarımdan memnun kalmadım Herbon? Güvenim sonsuz.
Keyifle terzinin yanından ayrıldı. Yürüyerek evlerine dönerken bir anlığına prensi gördüğünü sandı kalabalık arasında. Ama sonra yalnızca bir hayâlden ibaret olduğuna ikna etti kendisini.
Evine, odasına gelir gelmez bu sefer bir kâğıda prens ile kendisinin dans ederken resmini çizdi ve resme bakarak huzurla uyudu.
SANI
Lavinia, yine aynı salonun giriş kapısındaydı. Yine masa ve gül yoktu ve ortada prens duruyordu. Lavi hızlı adımlarla prensin yanına gitti. Her gece olduğu gibi dans davetini kabul etti ve şarkı eşliğinde dans etmeye başladılar. Bu sefer Lavi, cesaretini toplayarak konuşmaya başladı:
-Yarın akşam seni görebilecek miyim?
Prens, Lavi’nin konuşmasına şaşırıp afalladı ve bir anlığına müzik durdu. Yalnızca bir iki saniye sessizlikte kaldılar. Sonrasında her zamanki danslarına devam ettiler ve prens cevap vermedi. Lavi de tekrar konuşmaya cesaret edemedi, düzenlerinin bozulmasından çekinmişti. Bir süre sonra karanlığa büründü ortam.
VI.ELFİRAK
Heyecanla yeni güne gözlerini açtı Lavi. Prensle kendisini çizdiği resme baktı bir süre. Sonra kalkıp saçlarını yapmaya, hazırlanmaya başladı. Tüm gününü güzel görünme çabasıyla hazırlanarak geçirdi. Akşamüstü terziden elbisesini almaları için evden bir iki kişiyi gönderdi.
Elbisesi sahiden kusursuz olmuştu, rüyasındaki elbiseden neredeyse hiçbir farkı yoktu. Prensi görecek olmanın umudu ve heyecanıyla son hazırlıklarını tamamlayıp balonun olacağı büyük saraya gitmek üzere yola çıktı. Annesi evden çıkarken Lavi’nin bu kadar özen göstermesini ve heyecanlı olmasını garipsedi ama yakında ne olduğu anlaşılır diye düşünerek herhangi bir şey söylemedi.
Balo salonu rüyalarındaki kadar ihtişamlı olmasa da oldukça güzeldi. Bir köşeye çekilip gözleriyle prensi aramaya başladı Lavi. Biraz erken gitmişti. O yüzden onu ilk göremediğinde umudunu kaybetmedi. Bir saat, iki saat derken… Prens ortada yoktu.
Lavi umudunu kaybetmiş, kendi kendine oturuyordu. Her akşam rüyalarında dans ettikleri şarkının çaldığını fark etmiyorken bir el ona doğru uzandı. Rüyalarındaki eldi bu, prensin eliydi. Bakışlarını yukarı kaydırdı ve prensin elinden tuttu.
Konuşamayacak, prense kim olduğunu soramayacak kadar heyecanlanmıştı. Her gece rüyasında gördüğü dansı ettiler beraber. Bir süre sonra Lavi, heyecanının azaldığını hissetmişti. Prensi somut olarak görebilmek, beraber dans edebilmek garip hissettirmişti.
Dansın sonunda bir masaya geçip sohbet etmeye başladılar. Lavi, prensin uzak bir ülkeden yalnızca bir iki günlüğüne geldiğini ve ertesi gün gideceğini öğrendi. Prens balo olduğunu öğrendiğinde son akşamını daha keyifli geçirmek için büyük saraya gelmişti ve Lavi’nin güzelliği dikkatini çekince onu dansa kaldırmak istemişti. Lavi, hem garip olacağını düşündüğünden hem de kendisine özel bir anı olarak kalsın istediğinden prense rüyalarından hiç bahsetmedi.
Akşam boyu sohbet ettiler. Prens sürekli Lavi’ye övgüler yağdırıyor, güzel cümleleriyle mutlu olmasını sağlıyordu. Gecenin sonunda Lavi’yi evine kadar bıraktı.
Lavi, prensten ayrılmak istemeyeceğini ve tüm hayatının tamamen değişeceğini düşünüyordu balo akşamına kadar. Ancak odasına girip yatağına uzandığında hiç beklediği gibi hislere sahip olmadığını fark etti. Artık daha eksik ama huzurlu hissediyordu sanki. Prensin gidiyor olmasına üzülmemişti. Zaman zaman rüyaların ulaşılmaz olmasının daha güzel olabileceğini anladı. Uyumadan önce, prensi çizdiği eski resimleri katlayıp odasının camından dışarı attı. Huzurlu bir uyku çekti o gece ve ertesi gecelerde. Hayatında ne yaptı ne etti bilinmez ama prensle bir daha görüşmedi. Bir daha aynı rüyayı görmedi. Bir zamanlar bir rüyada yaşadığı heyecandan ve hissettiği aşktan ibaret olarak kaldı her şey.