Konuk Yazar: Enes Sivri
Bu şehirde yaklaşık 15 milyon insan yaşıyor, biri bile sen değil, biri bile senin kadar kalabalıklaştıramıyor kalbimin sokaklarını. Çocuklar sabah okula giderler, yetişkinler işe, herkes bir yerlerden bir yerlere gidiyor. Bazıları bir yerlerden bir yerlere bitiyor.
Hiç kimsenin yolu sana çıkmıyor, sana çıkan yollar kayıp. Hangi yolların tozu senin kokunu taşır bir bilsem; baharda yeşili, kışın beyazı, yazın maviyi kokladığım gibi koklardım, yollardım tüm güvercinleri bu ıssız şehirden. Derdim ki onlara, bir yer var, o yerde bir insan var; tüm bu renkler onun güzellik portresini boyasın diye var, tüm bu düzen tüm bu kaos o bugün yaşasın diye var, bilim adamları onu kanıtlamak için harcıyorlar hayatlarını. Kuşların kanatlarına oturur, beraber göç ederdik o göç edilesi varlığa.
Gel karış bu ıssız karanlığa, ben bulamadım yolu. Sen gel, yorulurum dersen dinlene dinlene gel, mola ver sürekli. Karış şu ıssız kalabalığa. Adımların öyle bir gürültü koparır ki bu şehirde, her sabah işe giden ve uzayan gölgeleriyle evlerine dönen insanlar deprem oldu sanarlar, yık bu şehrin putlarını, gel.
Ve sen geldin adım attığın yerler çayır çimen, nefeslerin yazın sıcağında işçilerin terini silen merhametli bir rüzgar gibi, sürekli açıp kapanan gözlerin güneşle beraber gündüz karanlıkla beraber gece, saçların kışın soğuğunda üşüyen bir dilencinin üstüne en yumuşak yorgan, her yana yayılan sesin şimdiye kadar bestelenmiş en güzel müzik ve sadece benim için bir bardak su gibi bir şey. Sen gel susuzluğu bir de bana sor.