Si: Mor
Haziran 3, 2021
Sitem
Temmuz 3, 2021

Kapı

Yazdığım bu cümle, cümle kurabiliyor olmamın kanıtıdır. Geldiğin bu nokta ise okumaya devam ettiğinin.

Bir öyküye böyle başlanmazdı. Bilinmeyen bir sesleniş ile giriş yapmak belki de daha çarpıcı olurdu aynı o gece duyduğum çığlığın üzerimde bıraktığı etki gibi. Düz, basit, sıradan ve olağan bir akşamdı. En sevdiğim aktivitelerden birini gerçekleştiriyordum, sirk izliyordum. Kaldırım sirki. Sağdan, soldan, yön duygusu olmadan çapraz çapraz, bir yeri arar gibi ya da bir yerden kaçar gibi oradan oraya savrulan insan tanecikleri. Kuş bakışı bakıldığında akın halinde yuvalarına yol alan karıncalar gibi görünüyoruz, dün çıktığım gökdelenin çatısındayken fark etmiştim. Karıncaların bir amacı var, çalışıyorlar, bizse çoğu zaman sadece savruluyoruz. Hayatın karşımıza çıkardığı kapılar arasında seçim yapıyoruz ve bunu özgür irademizle seçmişiz gibi davranıyoruz. İlk bakışta çok aşağılayıcı.

Zihnim insanın evrendeki yerini sorgulamaya doğru kayarken hâlâ kahvecimi bulamamıştım. Şu üçüncü nesil, bir anda her yerde patlayan kahvecilerden. Sanki bir gecede herkes filtre kahve içmeye başlamıştı. Herkesin evinde dripper ve chemex vardı. Herkes kahvesini dinlendirerek ve dinlenerek demlemeye başlamıştı. Ekipmanı olmayan da french press tercih ediyordu. Bense sokağını sevdiğim için ısrarla bu salaş mekâna gelmeye devam ediyordum. Kahve ile aram çok iyi ama kendimle değil, son zamanlarda. Kaybolmuştum, yine. Acaba taksiciler mi yoksa uyuşturucu satıcıları mı bütün sokakları bilir? Sözde soru, cevabı belli.

Kapıya, kasaya ve karşımdaki masaya hakim bir konuma oturup kahvemi söyledim. Beklerken, kahvemi ve onu, düşünmeye devam ettim. Genelde insanın çok basit bir yaratık olduğunu düşünürdüm ama can korkusu girince devreye, kaç bin farklı ihtimali aynı anda düşündüğünü ve bunların olası sonuçlarını çıkarıp muazzam işlenmiş bir excell dosyası gibi verileri önünüze döktüğünü görseniz dudağınız uçuklar.

O gece de aynı şimdiki gibi gördüğüm her şeyi analiz etme peşindeydim. Ön yargılar evreninde boğulmayı çıkarım yapmak adı altında yutturmuştum kendime. İnsan büyüyünce bu tür fantezileri bir kenara bırakıyor. Biraz  manzara görürüm diye biraz da tırmanmayı sevdiğimden çıkmıştım o çatıya. Sonra bir el silah sesi ve ölüm sessizliği. Dondum kaldım, kaçma şansım zaten yoktu, olanı biteni izlemeye başladım. Bacağından vurulan adamın alnındaydı namlu ve dehşet her yerine işlemişti yüzünün. Korkudan olsa gerek kustu. Bütün bunlar bende hala sadece merak ve irkilmeden başka his uyandırmamıştı, derken 4-5 yaşlarında çok tatlı bir kız çocuğu girdi kadrajıma, bana gülümsedi ve babasına koştu. Vurdular sonra, ufacık bedeninin kanla kaplanması çok kısa bir sürede gerçekleşti. Babasını öldürmek yerine böyle cezalandırmayı tercih etmişler. Benim cezam da o babanın çığlığını ömür boyu kulaklarımda duyacak olmamdı. Sıyrıldım hatıralarımdan, salladım kafamı birkaç kez, sanki gidecekmiş düşünceler öyle yapınca. Ardından kahvem geldi. Sonra da o.

Bana sosyal medyadan ulaşmış, heykellerini göstermek ve koleksiyonuma ekler miyim onu sormak için konuşacakmışız. Tabii ben öyle sanıyorum. Gelen kişi o geceki babaydı. Kızı bana gülümseyince anlamış biri olduğunu. Bulmuş beni. Ben kapıyı açık bıraktığım için çıkmış kızı yukarı. Ben öldürmüşüm kızını. Şok içinde ona bakarken elime bir not sıkıştırıp gitti. Bense notu yırtıp atmak ya da ömür boyu avcumda tutmak arasında ışık hızında gidip geliyordum.



Paylaşmak Güzeldir:

Rüveyda Önder
Rüveyda Önder
Hukuk Fakültesi öğrencisi. Kitaplarla arası oldukça iyi, buna binaen yazmak en büyük hobileri arasında. Arkadaşları kendisini cesur, girişken, neşeli ve dobra olarak tanımlıyor. Kendisiyse "an" avcısı olarak nitelendiriyor. Bunlara ek yeni şeyler tanımaktan/öğrenmekten ve kış sporlarından hoşlanıyor. Amatör olarak da çello ile ilgileniyor.