Barış, Adalet ve Güçlü Kurumlar
Temmuz 3, 2019
İç Düşümü
Temmuz 3, 2019

The End

Kadın üzgündü yine. Eve gelmişti, almıştı bilgisayarını dizlerine, bakmıştı dünya gündemine. Alışkındı o üzgün olmaya, gülmemeye. İnsanlar onu bu yüzden yalnız sanıyordu ama aslında insanların arasında da daima gülerdi, tuhaftı bu çelişki. Anlamı yoktu hiçbir şeyin. Onunki kendine olan kini yüzünden mutsuzluktu. Bir ömür geçirdi, geldi bilmem kaç yaşına bir türlü sevememişti kendini. Yaşaması zor bir insan olduğunu bilirdi o yüzden onca aşkından vazgeçip sonunda yalnızlığıyla evlenmişti.

Kadın aldı tokasını masadan, tamamlamaya çalıştığı metnine daha iyi odaklanmak için tek hamlede topladı tepeden. Bunu yaptığında saçlarını çok kırdığını söylemişti bir arkadaşı ama hala yaptığına göre yine önemsememişti birilerinin öğütlerini. Böyleydi işte o ya önemsemez ya da kendi bildiğini yapardı. Sonuçta bu iki kapı da onu hep yalnızlığa çıkardı. Kendi karar verirdi, sonuçta kendi saçıydı.

Yılların alıp götürdüğü çok saçı olmuştu. Ne derdi varsa hep saçlarından çıkmıştı. Bazen o da ağladı buna kendinden de saklayamazdı bunu sonuçta. Gerçi hep kısaydı saçları. Erkeklerin uzun saç sevmesine inat da yapmazdı, kadınların modaya olan algılarından da kaynaklanmazdı bu. O ikiye ayırırdı kısa saçlı kadınları, bir doğuştan kısa saçlı olanlar, bir de moda diye kısa saçlı olanlar. Biraz saçma gelirdi ona da bu ayrım onca kutuplaşmanın arasından bir de böyle bir ayrıma gerek elbette yoktu ama yine de kendinin doğuştan kısa saçlı kadın olduğuyla da böbürlenirdi arada. Kısa saçın moda olduğu zamanlar onlardan kendini ayırt etmek için bile denemişti ara ara uzun saçı, hiç olmamıştı orası ayrı. Kısa saç neden onun için bu denli önemliydi bilirdi bunu. Birçok nedeni vardı, daha özgür, daha güçlü, daha kadın gibi hissederdi kendini gençlik yıllarında. İlerleyen yaşlarında pek de bunlarla alakalı olmadığını da anlayacaktı.

Kadın kahvesinden bir yudum daha almadı. Baktı öylece artık dumanı çıkmayan kahvesine, yıllardır büyük sevdası vardı kahveyle. Şöyle bir yokladı kendini. Üstünü başını, tepeden toplanmış dağınık saçlarını, ilhamını kaçırmamak için bir hararetle klavyede kullandığı ince parmaklarını, silinmiş ojelerini, soğumuş kahvesini, yazarken hep bir şekilde nemlenen gözlerini, masaya dayadığı görünmeyen yaralı dizlerini, çokça dokunulmuş tenini, fotoğraf çekinirken hep garip bir açı verdiği boynunu, yutkunamadığı ama yuttuğu ihanetlerini, uğradığı haksızlıklarını, sustuğu zamanlarını, güldüğü eski hatıralarını, inanmak istediği Tanrı’sını bunların hepsini düşündü, kahvesinin o bulanık suyunda yüzüyorlardı şimdi.

Ne gerek vardı farklı olmaya diye düşünürdü gençlik yıllarında, onlar gibi olsam normal olsam ne olurdu, sorgulamasam var oluşumu. Sorgulamasam sevişmenin sevmekten mi geldiğini, sorgulamasam ideaları ve ütopyaları belki bu dünyaya ait olabilirdim derdi kendi kendine. Ama her geçen yıl daha çok okudukça farklı olmadığını iyice anlamıştı. Kahvenin üzerinde yüzen bu hızlı hayatından daha çok vardı dünyada. Bir kadın kendi değildi. Bir kısa saç onun değildi. Bir değildi, farklı da değildi. Sadece yalnızdı.  Ağladı, sonunda yine ağladı. Bırakmadı yazmayı. Sadece durdu.

Yıllardır kendine söylediği yalanlarla yaşadığını sanmıştı. Oysa biliyordu işte hep aynı hikayeydi. Evet kendi elleri, kendi parmakları, kendi kalemi, kendi hikayesiydi. Ve hep aynı hikayeydi işte. Sonu da nasılsa öyle olacaktı. İçerden gelen kedisinin miyavlaması da sanki onu onaylar gibiydi.

Çekti ellerini bilgisayardan, yöneldi balkona kapıyı açtı. Şiddetli bir rüzgâr vardı. Yaklaştı, korkuluklara ve kendini bıraktı.



Paylaşmak Güzeldir:

Sena Sarıvaz
Sena Sarıvaz
Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi öğrencisi olan Sena; evrenle konuşmayı, insanların özünü keşfetmeyi, hayvanları sevmeyi, kurulmuş oyunları bozmayı, doğru ile yanlışı kimsenin canını yakmadan ayırt edebilmeyi en temel amaçları arasına koyup umduğu yoldan gidebilmeyi arzuluyor. Tüm bunların yanına mesleki başarılarını da ekleyip kendini reel hayatta var etmek için uğraşıyor. Hayatta bulduğu her şeye bir soru işareti ile tutunuyor. Soran, merak eden, irdeleyen ve bundan hiç bıkmayan karakterini anlamak için uğraşırken her gün kendi ile yeniden tanışıyor. En büyük motivasyonu ise vazgeçmemek olduğu için onunla sohbet ederken pes etmeniz işten bile değil.