Umutsuzluk.
“Ve Pandora kutuyu açtı. Salgınlar, hastalıklar ve kötülükler kutudan çıkıp insanoğlu arasına karıştı. Sadece umut Pandora’nın kutusunda kaldı.”
İzin verme. Yürüdüğün yoldan bir tane bile olsa çiçek koparılmasına, izin verme senden alınmasına hayallerinin. Herkesin her şey hakkında her zaman söyleyecek bir şeyi vardır. Onlar söylerken bir şeylerini sustuğunu biliyorum. Susmanın ne demek olduğunu gerçekten umut etmeyi bilenler bilir. Yola çıkmak için o sabah yataktan kalmak sana çok zor geldi, elini yüzünü yıkamak için bile mecalin yoktu ama yıkamamalıydın, çıkmalıydın yataktan, o yola koyulmalıydın. Umut ettiğin gelecek için her şeyi yapmaya hazırdın. Evden çıktığında umutsuz suratlarla dolu sokaklara, otobüslere, metrolara, metrobüslere kendini atacağını biliyordun. Enerjik insanların arasında olmayı umut ettiğini de biliyorum. Etkilenme. Sen hayatı nasıl görmeye çalışırsan hayat öyle gözükecek sana. Sen umut etmek için aklına ektiğin o hayal tohumunu beslerken tam da o anda arkandan sana çarpan birinin bir de sana “Hızlı ol be,” demesi seni yıldırdı, biliyorum. Toparlan. Bu hayattı insanları kaba eden, her insan aslında yetişmekten sıkıldı bir yerlere, inandırdı kendini yapmak zorunda olduğu planlara; o planlara bağlı kalmaya. Her gün aynı hissetmeye alıştılar, hayat kanıksattı insanlara çıkar gütmeyi, hayattı belki de insanlara öğreten suçlamak gerek olduğunu içinden çıkamadığın bir durumda bir şeyleri, hayat gibi. Neyi tam anlamıyla seni sen yaptığını öğrenmen uzun sürecek, seni tanıdıklarına inananların seni yargılaması; seni, sen daha kendini tanıyamamışken, onlar için çok kolay olacak; zaten biliyorsun suçlanacağını, sen de başkasını suçlamaktansa kendini suçlamayı yeğliyorsun çünkü biliyorsun değişim sende başlar ve insanları sen değil kendi benleri değiştirebilir.
Düşün. Sence haklı mıydı Nietzsche? Umut kötülüklerin en fenası mıydı, işkenceyi uzatır mıydı? Asıl hayat bir işkence olmaz mıydı umut olmadan? Her gün yeni şeyler görmeye, bakarken göremeyenlerden olmaktan korkmayı dilemeye, öğrenmeye olan açlığını gidermek için çabalamaya, senin için doğrusunu bulmaya, bu hayatı algılayış biçimini kavramaya bu kavrayışı içselleştirmeye ve kendinle barışmak için umuda ihtiyacın var. Umudumuzu bizden alanlar neler? Sanırım bunu bulmak gerekli, bu gereklilik oldukça önemli. Etrafında sana umut veren her şeyi tut. Senden umudunu çalacak her şeyi at. Çünkü umut hayal ettiğin her şeyin can suyu bu zorlu hayat sürecinde. Kontrolünün dışında gerçekleşen bir takım umut kırıcı şeyler oldu. Hayat bu şekilde sürer; iyi gelir kötü gider, kötü gelir iyi gider. Birtakım toplumsal sorunlar, ilişkiler, seni mutlu eden şeylerin kaybı, planlar, iş hayatı, stresin yanı başında durması, kaygının içinde beklemesi… Bunlar ve bunun gibi bir sürü kişiye özel değişiklik gösteren ya da ortaklaşa paylaştığımız bu tür acılar umudumuzu kırar. Umut öyle kolayca kırılacak bir düşünce olmasın aklında. Hayat seni kaba, umut kırıcı biri yapmasın aksine sen herkese umut ver. Geliştir. Umutlarınla hayallerini, gerçekleştirdiğin hayallerin ile de umut vermeyi; umut ettirebilecek güce sahip olarak çevreni geliştir. Bir umutsa yaşatan insanı, al eline sazını ve hayallerin için çalmayı öğren.
Umutsuzluğu yen umut edin. Kelebek etkisini barındırır hayat, umutsuz tohumları beslersen eğer aklında kötücül büyük sonuçlar edinirsin, bu sonuç umutsuz suratlarla dolu sokaklar demektir. Umutsuz olmaktan kork, seni umutsuzluğa iten kimse korkmadı çünkü bundan, birer birer kaldırımda yürüyen bu umutsuz insanlar, o gördüklerin, hatırla, herkesin bir umuda ihtiyacı var.