Muhtemelen hepimiz “Avatar: Son Hava Bükücü” animasyonunu ya izlemiş ya da illa ki bir yerlerden duymuşuzdur. Özellikle 95-99 nesillerinin çocukluğuna denk gelen çıkışı ile ortalığı kasıp kavuran ve bizi her hafta yeni bölümü için TV’lere hapseden o 3 sezonluk seri… İşte o çocukların arasında ben de kendimi bulmuştum. O yaşlarda şu an çok özlediğim bir özellik taşıyorduk: her duyguyu %100 yaşamak. Heyecanlanmak, üzülmek, incinmek, sevinmek vs. hepsini en üst hatlarıyla yaşıyorduk. Avatar’ı izlerken ben de hiç yerimde duramaz, her hafta heyecandan patlama noktasına ulaşırdım, hayatımın belki de en önemli felsefesi-inancı ile tanışacağımın farkında olmadan.
1.sezonun sonunda bir olay yaşanır. Bilenler hatırlar, ateş kabilesi su kabilesine savaş açmıştır ve kazanmanın bir yolunu arar. Su kabilesi seri boyunca sakin, dengeli ve şifacı özellikleriyle öne çıkmıştır. Bu bölümlerde tanık olduğumuz bir sahnede, kabilenin derinliklerinde, gizli ve ulaşılması zor bir bölümünde, minik bir gölet bulunmakta ve içinde daire şekline aralıksız yüzen iki balık var: Biri siyah, biri beyaz. Ve bu benim yin-yang ile ilk tanışmam oldu.
Tabii o yaşlarda mantığını çok kavrayamamış ve derinlemesine bir araştırma yapmamıştım. Yüzeysel olarak o an nasıl anlatıldıysa o şekilde kalmıştı aklımda. Serideki rolü daha çok denge anlamında durmaktaydı. Ateş kabilesi, su bükücülerin gücünü aydan ve dengeden aldıklarını düşünmekteydi, bu yüzden dengenin madden temsilcileri balıklardan birini öldürmek isterler. Ancak dengenin bozulmasıyla sadece su kabilesinin zarar görmeyeceğini, tüm dünyayı etkileyeceğini anlatırlar. İlerleyen sahnelerde balıkların birinin öldürülmesiyle bunun örneğini görüyoruz. Yıllar sonra seriyi bir kez daha izlemeye karar vermiştim. Tahminen 13-14 yaşlarında. Bu sefer aynı sahneye geldiğimde, Yin Yang konusunu biraz daha derinlemesine araştırmaya karar vermiştim.
Çin mitolojisine göre, Taoizm dinine dayanan Yin Yang’ın aslında evrenin oluşumu ile ortaya çıkan kaostan doğduğunu ve dünyanın merkezinde ahenk içinde yaşadığı söylenir. Milattan önce 3.yüzyılda felsefe ve kozmoloji üzerinde çalışma yapan Yin Yang adında bir okulda, bu temel inanç üzerinde çalışmalar yürüten kozmolojist Zou Yan, Yin Yang’ın asıl anlamını kazanması ve popülerleşmesini sağlamıştır.
Yin ve Yang, dünyada her şeyin bir tamamlayıcısı olduğunu söyler. Siyah-beyaz, aydınlık-karanlık, soğuk-sıcak, kuzey-güney vs. Yani birbirinin zıtları bir araya gelerek bir bütün oluşturuyorlar ve varlıkları bu birliktelik sayesinde oluşuyor, anlam kazanıyor veya anlamı güçleniyor. Örneğin gölgenin ışıksız oluşamaması gibi. Maden paranın iki yüzü gibi de düşünülebilir.
Yin Yang’ın bir diğer anlamında, her şeyin iç derinliklerinde zıddından bir parça taşıdığını söyler. Yani her kötülükte bir iyilik, her iyilikte bir kötülük yatar. Karanlıkta bir aydınlık, aydınlıkta bir karanlık vardır. Darth Vader’da iyiliğin tohumları varken, oğlu Luke’da da kötülüğün tohumları olması gibi. O yüzden hayatımızda karşılaştığımız bazı şeylerde hemen yargıya varmak yerine, tersi ile sonuçlanabileceği inancına tutunabiliriz.
Yin Yang’ın bir diğeri anlamı bu iki anlamı birleştiriyor: Denge! Karanlık kadar aydınlık var, iyilik kadar kötülük var. Zıt olgular her zaman ahenk içinde ve birbirleri içerisinde var olmaya devam edecek. Önemli olan her iki taraftan da öğrenebilmek. Esneklik gösterebilmemiz lazım, gerektiğinde Yang gerektiğinde Yin olabilmeliyiz. Bazen bazı olaylara karşı müdahale alanımız kısıtlıdır veya hiç yoktur. Böyle durumlarda kendimizi hırpalamak yerine akışına bırakmamız daha iyi olabilir, çünkü biliyor olacağız ki dengede yaşıyoruz ve git-geller olacaktır.