Her zamanki pazar akşamlarından biriydi. Herkes sofradaki yerini almış, sakince yemeğini yemekle meşguldü. Dışarıdan bakıldığında, huzurlu bir aile yemeği gibi göründüğünden eminim. Zaten benden başka huzursuz da yok sofrada işin aslı. Belki benimle oynamak için can atan Selim, huzursuzluk çıkarıyor sayılabilir.
Huzursuzdum. Sesler duyuyordum günlerdir. Uğultular, yerin en dibinden zihnime ulaşıp beynimi tırmalayan cinsten uğultular. Gerçi bazı insanlar benim beyinsiz olduğumu düşünüyor -hatta çoğu- bu da onların her zamanki yanılgılarından sadece biri. Benim bir beynim var çoğundan da zekiyim.
Her zamanki pazar akşamlarındandı demiştim ya hani, sonrası unutulmayacak şekilde gelişti. Hafızalardan uzun süre silineceğini de sanmıyorum. Vakit gece yarısına yaklaştıkça sesler artmaya başlamıştı. Hala bir tek ben duyuyordum ve kimseyi inandıramıyordum. Sadece Selim ağlıyordu, sanırım benden etkileniyor. Çok küçük çünkü, yaş bile almadı bu dünyadan. Onu huzursuz ettiğim için de tepki çekiyordum ama kimse dikkate almıyordu beni. Ailem dediklerinizin sizi dikkate değer görmemesi yıpratıcı etkilere sahip.
Uğultular hat safhaya çıkınca diğer evleri uyarmaya karar verdim. Sokağa çıktım. Kapı kapı dolaştım, bağırdım, yırtındım. Kimse ama hiç kimse ilgilenmedi. Bakıp kovmaya bile tenezzül etmediler. Bilirsiniz halk biraz sağırdır ama bu kadarını ben de beklemiyordum. Hâlâ umudum varmış demek ki, kalmadı. Çok kızgındım, bu kızgınlık bu sarsma isteği, bütün bu insanları sarsma isteği, gelecek olanı bilmemden ve insanların hiçbir şey yapmamaya devam etmelerindendi. Çabalarım, öfkem, uyarılarım hiçbir işe yaramadı. Olacak olana engel olamazsınız. Tedbir alabilirsiniz, almadılar. O gece tüm zamanların en şiddetli depremi oldu. Yer yarıldı, gerçekten. Tüm mahalle enkaz altında kaldı. Öyle bir deprem ki taş taş üstünde koymayan cinsten. Koskoca mahalleden ben Selim dışında kurtulan olmadı. Bir kişi bile. Selim de beni takip etmek için emekleyerek benim kapımdan çıkmış. Kapıların altında bizim için açılan o küçük açıklıklar. Köpek kapıcıkları. İşte oradan. Ben o gece saatlerce bağırmıştım insanları uyarmak için. Hani köpeklerin depremi hissettiği, yer altındaki olayları duyduğu kanıtlanmıştı? Gerçi siz Adem’in soylarısınız, işinize gelmeyen hiçbir şeye inanmazsınız.
Tanışamadık Karabaş ben. Evet evet sokaktaki üç siyah köpekten biriyle adaşım. İsmim değil cismim önemli. O da benim dünyamda çünkü siz saygısız yaratıklarsınız. Şimdi gidip dostlarıma insanların kaç bin yıldır hala gelişim gösteremediklerini, hatalarından ders çıkarmayı bir türlü öğrenemediklerini, imar mimar işlerinde halen vasat ötesi olduklarını ve güven problemi yaşadıklarını anlatacağım. Ama yine de ne olursa olsun pes etmemeleri gerektiğini bir gün seslerini duyacak birileri olacağından falan da bahsedeceğim. Selim kurtuldu mesela. Göreceli de olsa.
Sahiden sesimizi duyan var, yani olabilir, olmalı!
Anlatmasını bilirsek.