Bu ay üç sözden sebep yazıyorum bu yazıyı. Duyduğumda bana çok şey ifade etti. Çok anlamlı geldi. Ben de mümkün olduğunca paylaşmak istedim sizlerle hissiyatımı.
Beklenen güzel günler vardır insan hayatında. “Şu olsun tamam başka bir şey istemiyorum.”, “Bunlar olursa ancak mutlu olabilirim.” diye diye uzatabiliriz örnekleri. Güzel günler gelecek ve biz o zaman tamamlanmış olacağız. Şu an da bir sürü sıkıntı var hayatımızda. Kimi parasızlıktan muzdarip, kimi derslerinin/işlerinin ağırlığından şikayetçi, kimi kara bir sevdaya tutulmuş, kimi hasretlik çekmekte ya bir sevdiğine ya da bir memlekete, kimi ise düşmüş bir hastalığa şifa bekliyor. Sorunlar çözülse tamam olacak bir anda her şey sanki. Çok para kazanınca, derslerini geçince veya işlerini bitirince, sevgisinde karşılık bulunca, hasret bitip vuslata erince, beklenen şifa gelince tamam işte, bizden mutlusu olmayacak. Peki o zamana kadar ne yapmalı. Öylece durup beklemeli mi? Yoksa dinamik mi kalmalı? Para kazanmak için bir işe girmeli, derslerini verebilmek veya işlerini halledebilmek için çalışmalı, şifa için doktora gitmeli ve tedavi aramalı. Kara sevdalılar ve hasret çekenler ise yine bir meşguliyet bulmalı, ta ki kavuşma gününe kadar. Oturduğu yerde beklememeli insan. Geliyor şimdi bu paragrafın yazılmasına vesile olan ilk söz: “Siz kalkıp yürümedikçe güzel günler size gelmeyecek.” Haydi o zaman düşelim yola güzel, beklenen günleri yakalamaya.
Düştük bir yola, koşuyoruz güzel günlere yetişmek için. Ama kolay değil ki bir motivasyon gerekiyor. Yürü yürü nereye kadar bu yol. Ne zaman biter ne zaman ulaşırız bu yolun sonuna? Aklı meşgul eden bir sürü soru var. Yol uzun, haliyle bir meşguliyet lazım bizlere. İşte tam da burada ikinci söz geliyor. Bu söz aslında bir soru cümlesi. Kendimize sormamız gereken bir soru bu. “Eğer o günlere ulaşmış olsaydım ne yapardım, nasıl ve nerede olmak isterdim?” Ne zaman bitecek diye sormak yerine, bu soruyu sormayı deneyelim bir de kendimize. Bu soruya verdiğimiz cevaplarla ve bu cevapları dönüştürdüğümüz eylemlerle birlikte hem donanımlı bir şekilde ilerleyeceğiz o yolda hem de geçen vakit zor gelmeyecek. O güzel günlerin esintisini hissettirecek ara ara ve o günlere olan inancımızı, umudumuzu taze tutacak. Burada verdiğim örnekler çok sınırlı. Bunlara takılı kalmayın. Her neyi bekliyorsanız şu hayatta, aktif bir şekilde bekleyin ve o günlere ulaştığınızda nerede olmak istiyorsanız, bu yolculuğu orada olabilmek için gerekli donanımı kazanmaya çalışarak geçirin.
Son sözün yazdıracağı kısma geldik. Bekleyiş, sabır ve irade isteyen bir süreç bu yolculuk. Zaman zaman bu süreçlerde tökezleyebiliyoruz. Mücadele ettiğimizi sanıyorken, aslında gözlerimizi sımsıkı kapatıp zorlandığımız şeylerden kaçmak için uyku moduna alabiliyoruz kendimizi. Meğer ben de mücadele ediyorum zannederken dalmışım derin bir uykuya. Yaralar sarıyorum, dert peşine koşuyorum, güzel günlere inanıyor ve aktif bir şekilde bekliyorum zannediyordum halbuki kendimi. Bu zaman dilimindeki başarısızlıklarıma ise bahanelerim hazırdı hep. Onlar yürüdüğüm bu yolda ayağıma takılan ufak tefek taşlardı. Meğer işin aslı hiç de öyle değilmiş. Koşmalarım rüyaymış. Derin bir uykudaymışım da haberim yokmuş. Geçenlerde bir ses duydum “Uyan, artık uyanma vakti!” diyordu. Sonra uyandım. Uyanmamla birlikte oluşturduğum güvenli bölgeden de çıkmış bulundum. Bu aynı zamanda konforumun bozulması demekti. Seçme hakkı benimdi tabi. Gerçi o ses, seçme hakkımın olmadığını, uyanmak ve ilerlemek mecburiyetinde olduğumu da söyledi ama yine de o hak benimdi. İstersem oluşturduğum sahte ama güvenli dünyama, rüyama geri dönebilirdim. Ya da rahatsızlık verecek olan ama aynı zamanda gerçek olan dünyada da kalabilirdim. Ben o sese hak verdim ve uyanmayı, rahatsız olmayı, mücadele etmeyi seçtim. Kazanabilirsem bu mücadeleyi, kim bilir, görebilirim belki de o güzel günleri. Beni uyandıran o sese selam olsun…
Yavaş yavaş yaklaşıyoruz yine sona. Kısa bir toparlamayla veda edelim bu ay da yazımıza. Hepimiz bekliyoruz kendimizce güzel günleri. Ulaşmak istiyorsanız eğer o günlere, o zaman kalkın ayağa ve yürüyün. Çünkü oturduğunuz yerden güzel günler size gelmez. Yol uzun ve meşakkatli, sabrınızı zorlayacak muhakkak. O zorlanmalarınızda ne zaman bitecek diye sorarak daha da zorlaştırmak yerine işinizi, eğer ulaşmış olsaydım ne yapardım sorusuna odaklanın ve o gün geldiğinde, olmak istediğiniz konum için çabalayın. Son olarak aman dikkat yürüyorum zannedip uykuda kalmayın, uyanın. Herkesin beklediği günlerine ulaşabilmesi ümidiyle…