“Gözünü açtığında Gregor Samsa’ya dönüştüğünü düşündü. Cenin pozisyonunda vücudun sağ tarafı üzerine uzanmış karşısındaki parıltıya bakıyordu. Gözleri keskin ışığa alışınca baktığı şeyin bir pencere olduğunu kavradı. İçeriden kilitlenmiş, dışarıdan demirlenmiş bir pencere. Acaba buraya girişi engellemek için mi yoksa buradan çıkışa engel olmak için mi bu denli sıkı kapatılmıştı? Önemi yoktu. Azalarını kontrol etti anatomik açıdan Homo Sapiens’ti. Fakat böcek gibi hissediyor olmalı ki Gregor Samsa olduğundan emindi.
Yavaşça doğruldu. Kemikleri sızım sızım sızlıyordu. Çok fazla ilaç veriyorlar diye düşündü. Anlamıyorlardı onu, gerçi o da onları. İlaçlar sadece uyuşturuyordu, iyileştirmiyordu. Sanırım istedikleri de bu diye düşündü. Uyuması hep daha fazla uyuması… Çünkü uyuyan bir katil ile uyuyan bir azizin bir farkı olmuyordu. Gerçi bunları sadece o düşünmüş olabilir çünkü o hep düşünür, konuşmaz.
İçsel konuşmaları devam ederken odasındaki çekmeceden kahvaltı tabağını aldı. Tabak şaşırtıcı derecede çeşitliydi. Dere otlu omlet vardı -o küçük yeşil yapraklı şeyler dere otu ise tabii- yeşil ekşi zeytinden tam on bir tane vardı, ekşiden hiç hoşlanmazdı. Gerisi ise reçel türevlerinden oluşan göz dolduran bir kahvaltı tabağı. Günün en sevdiği saatlerindeyken -yemek saatleri- bile kafasındaki tilkiler kalbindeki kurtçuklar durmuyordu. Burada kaldığı zaman dilimi ona on yedi kilo dışında bir şey katmadı. Odasında tartı yoktu gelmeden önce de tartılmamıştı ama biliyordu on yedi kilo aldığını. Çünkü kendisini saksının içine sığmayan kuvvetli bir bitki gibi hissediyordu. Bu onun kuvvetli hissetmesini sağlıyor, onu cezbediyordu. Halbuki sadece öğüten bir et yığınıydı.” diye belirtti Gökçe.
Odasında bez bebeğine bir hücre oluşturup onun ağzından günlük tutan on altı yaşında bir kızdı Gökçe. Yazdıkları ve yaşı göz önüne alınınca tedaviye ihtiyacı olduğunu gösteriyordu. Ama onun yerine kız kardeşi terapiste gidiyordu. Adını hatırlamadığım bir psikiyatristin içeriğini anlamadığım bir sözü aklıma geldi: “Gerçek hastaların hasta ettiği insanları tedavi ediyoruz. Gerçek hastalar bize hiç ulaşmıyor.” Ne kadar düşünülesi…
– Kahvaltı hazııııır!
Defterimi kapattım ve ekledim:
-Geliyorum anneeeee!