“İçimde uyanan yaratma hevesi sınırsızdı.”
Ben de başladım. Kendi yarattığım yolda kalıcı olabilmek dileğiyle. Keyifli okumalar.
6 milyar kilometre uzaktan dünya fotoğrafı.
Yukarıdaki resimde beyaz noktaya bakın. Orası evimiz. O biziz. Sevdiğiniz ve tanıdığınız, adını duyduğunuz, yaşayan ve ölmüş olan herkes onun üzerinde bulunuyor. Tüm neşemizin ve kederimizin toplamı, binlerce birbirini yalanlayan din, ideoloji ve iktisat öğretisi; insanlık tarihi boyunca yaşayan her avcı ve toplayıcı, her kahraman ve korkak, her medeniyet kurucusu ve yıkıcısı, her kral ve çiftçi, her aşık çift, her anne ve baba, umut dolu çocuk, mucit, kaşif, ahlak hocası, yoz siyasetçi, her süper star, her “yüce önder”, her aziz ve günahkar onun üzerinde – bir günışığı huzmesinin üzerinde asılı duran o toz zerresinde.
Peki ya bizim o toz zerresindeki var oluş sebebimiz ne?
Zaman; oluş, gelip geçiş, değişme ve süreklilik biçimi; dönüşü olmayan bir doğrultuda birbiri ardından gitme. Zaman, sürüp giden doğru bir çizgi olarak düşünülebilir; geriye doğru sonsuza değin uzanır (geçmiş), aynı zamanda ileriye (geleceğe) doğru akıp gider.
Hepimiz bir amaç arıyoruz. Çoğumuz hiçbir zaman bulamayacağımızı, kaybetmiş olduğumuzu ya da bir şekilde yetersiz kaldığımızı düşünüyoruz. Amaç; söylenenin dışında bulabileceğimiz bir şey değil, yaratabileceğimiz bir şeydir. Hayatınızın en önemli günleri; doğduğunuz gün ve neden doğduğunuzu bulduğunuz gündür. Doğduğumuz günü biliyoruz, peki ya neden doğduğumuzu?
Kaderimiz bize daha yüce bir iş getirene kadar hayatımızı sadece bekleyerek geçiriyoruz. Profesyonel amaçlara ulaşırken, işimizden bir anlam almaktansa, işimizi olabildiğince anlamlı bir hale getirmeye odaklanmalıyız. Daha farklı bir şekilde ifade edersek, amaç sizin bulabildiğiniz bir şey değildir, amaç sizin yaratabileceğiniz bir şeydir. Amaç zaman içinde stabil değildir. İş bağlarımızı değiştirsek de değiştirmesek de amaç kaynaklarımızı değiştiren kişisel fazları geçiriyoruz. Amaç kaynaklarındaki bu evrim tuhaf değildir. Bir bağlılık eksikliği de değildir. Gayet doğal ve iyidir. Birçok alanda anlamlar bulabileceğimiz gibi bu anlamların kaynaklarının yapabilecekleri ve yaptıkları zamanla değişebilir. Yaptığımız her şeye bir amaç vermenin, çoklu anlam kaynaklarının hayatımızda doğal bir şekilde gelişmesine izin vermenin ve değişen amaç kaynakları karşısında rahat olmanın yollarını aramalıyız. “Amaç” ile ne anlatmaya çalıştığımızı açmak, onun hayatımızdaki rolü ve varlığı hakkında daha iyi bir anlayış geliştirmemize yardım edebilir.
Gerçekten yapmamız gerekenlerle, yapmak istediklerimizin peşinden gitmek arasında bir karar vermek bazı sonuçları ve riskleri beraberinde getirecektir. Bu risk kararlarıyla aylarca meşgul olabiliriz. İçine düştüğümüz bu sıkışık durumdan kurtulmak için; kararı yeni bir çerçeveye oturtmamız gerekiyor. Bir türlü cevaplandıramadığımız “İstediğim sonuçları elde etmek için ne yapabilirim?” sorusunu “Olası en iyi ve en kötü sonuçlar ne olabilir?” şeklinde değiştirebiliriz. Bu, soruyu cevaplamamıza sebep olabilir. Verdiğimiz cevabı, sevsek de sevmesek de doğru olduğunu anlayacağız. Hayatımızı kararlar vererek geçiriyoruz. Bu esnada ise hayat değişiyor.
Değerlerimiz değişiyor. Hayallerimiz değişiyor. 4 yaşındayken bizi çok mutlu eden ya da kalbimizi kıran bir olayın 40 yaşındayken en ufak bir önemi olmuyor. 40 yaşındayken bizi çok mutlu eden ya da kalbimizi kıran bir olayı ise 20 yaşındayken aklımız bile almayabiliyor. Ve en nihayetinde, bir gün geliyor, şu anda sahip olduğumuz fırsatlara yeniden sahip olmak için geride bıraktığımız her şeyi feda etmeye hazır oluyoruz..
“Öğrenmek, ilerlemek, kendini geliştirmek çoğu insanın varsaydığı gibi yalnızca olumlu eylemler üzerinden katedilen bir süreç değildir. İnsan mahcubiyetlerinden, pişmanlıklarından, yaptığı hatalar ve yanlışlardan da çok şey öğrenir. Kendinin öğretmeni olmaktır bu. Yaptığımız hata kişiliğimizi lekelemez, asıl kişiliğimiz, bunun hata olduğunun farkına varmamızı sağlayan yanımızdır çünkü.” Kendinizin öğretmeni olabilmeniz dileğiyle!
Ayşe Dilan BEKAR