Benim Renklerim
Nisan 5, 2025
Yol
Nisan 5, 2025

Arkanızdayım

 

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde…

Rengarenk kuşların yemyeşil ağaçlarında öttüğü, ırmaklarından gürül gürül sular akan bir orman varmış. Buraya gün ışığı öyle güzel vururmuş ki ırmaklardan yansıyan ışık her daim renkleri capcanlı tutarmış. Orman, ağaçların arasından yeryüzüne dokunan firuzeler ve yaprakların sakin sohbetleriyle cennetten bir köşeyi andırırmış. Vahşi orman sakinleri bu geniş diyarda huzurla yaşarmış.

Günlerden bir gün orman ranta açılmış. Orman alanı sınırından çıkarılan bir alanda yaşadıklarını belirten bir tebligat gelmiş. Evlerini terk etmeleri gerekmiş. Yüzyıllardır yaşadıkları diyar artık onların değilmiş. “N’oluyor yahu!” demeye kalmadan çalışmalara başlanmış bile, hayırlı uğurlu olsun. Ahali, gür sakalıyla sözünü dinleten  yaban keçisinin tepkisini beklemiş. Olaylara kayıtsız kalmamış keçi,  sinirle: “Bu böyle olmaz, toparlanıp gidelim. Hakkımızı arayalım.” demiş. Çakal desteklemiş: “Gidelim arayalım hakkımızı.”

Böylece yola koyulmuşlar. Birlik beraberlik içinde haklarını savunmak üzere hazırlanmışlar. İmara açılan alana doğru yürümeye başlamışlar. Herkes bağırmış, ses çıkarmış ki inşaata başlanan alanlarda işçiler çalışmaya devam edemesinler. Karakulak avlanmayı bırakıp birkaç gün aç kalmış, destek verebilmek için. Boz ayı kış uykusundan erken uyanmış. Sonucunun neye mal olacağına bakmadan feda edebildiklerini etmişler, kendi evlerini korumak için.

Herkes bir şekilde çalışırken kartal da yukarıdan onları izlemekteymiş. Yukarıdan bağırmış: Arkanızdayım sonuna kadar arkanızda!

Ahali sinirlenmiş: ”Yav madem arkamızdasın, biz yürürken önümüzden uç bari de bi işin ucundan tut.” 

Kartal düşünmüş:“Yok kardeşim sonuna kadar arkanızdayım, ben sizi destekliyorum.”

Sincap da söylenmiş: “Ben yavrularımı aç bırakıp buradakilere yemiş taşıyorum. Sen uçuyosun, oh ne âlâ memleket!”

Kartal karşı çıkmış: “Ne münasebet, sen benim bu orman için neler yaptığımı bilmiyor musun, çoğunuzdan fazla geçmişim, emeğim var benim bu ormanda.”

Çakal araya girmiş: “Kartalın bu orman için yıllardır gözcülük yaptığı inkâr edilemez, gözcüye ihtiyacımız var ama neyse sesimizi çıkarmayalım, kartalı kendimize küstürmeyelim.”

Tartışma dinmiş, ilerlemeye devam etmişler. İmara açılan alanda başlayan inşaat sesleri de yakınlaşmış. İş makineleri zangır zangır ortalığı titretirken bizimkiler için uyumak bile mümkün olmamış. Bir zaman sonra karşılarına “Tehlikeli alan.”, “Verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı bla bla.”, “Girilmez.” Yazıları çıkmış.

Hep birlikte bağırmışlar: “Giriyoruz.” Brandaları yıkmak üzere hazırlanmışlar. Bir iki patırtı kopmuş. Ancak hareket yok. “Nasıl olur?” diyor ayı. “Şimdiye bunu aşmamız lazımdı.” Dönüp arkasına bir bakıyor ki çakal ve karakulaktan başka kimsecikler kalmamış.

Yukarıdan tek bir ses: “Arkanızdayımm!”

Oraya kadar su taşımakla görevli olan yaban keçisinden de bir not bulmuşlar: “Ben bize ait olan sınırları geçme ve geçerseniz size su taşıma inisiyatifini alamam ama bence gidin hakkınızı savunun.”

Ayı şaşkın, karakulak şaşkın, çakal bile şaşkın. Bu sınırları ne zaman kabul ettiklerini bilmeden orada beklemeye devam etmişler. Susuzluktan ölene dek orada durmuşlar.

Sona gelindiğinde ise kartaldan ormana haberleri şöyle gitmiş “Telef oldular, yazık.”

Ondan sonra da ne firuzeler dokunmuş ağaçlardan süzülerek ne de renkler değmiş yeryüzüne. Herkes tehlike kendi evine gelinceye dek kendi toprağında yaşamaya devam etmiş. Sonrası kapkaranlık işte.

Ben tavşan. Bu ormanı sonsuza dek savunabileceğimi düşünürken ben de terk ettim kalan ağaçları. Sessizce ağaçlarında bekleyen kuşlara, tepelerde gizlice bekleyen tilkilere, ayılara dayanamadım. En çok da bu ormanı korumak sana mı kaldı diyenler yaktı canımı. Ormanı kapkaranlık bıraktım ben de, kaçtım. İçimdeki karanlığa bir ömür teslim oldum.



Paylaşmak Güzeldir: