Kahverengi kapıyı arkamdan kapadım ve sırtımı yaslayarak derin bir nefes verdim. Karşı komşunun siyah kapısı görüş alanımdaydı ve hemen sağımda da asansör vardı. Apartmanda olmama rağmen nefesimin oluşturduğu dumanı görebiliyordum: Soğuktu, olması gerektiği gibi.
Sol elimde tuttuğum göz bandımı gözlerime geçirdim ve sağ elimdeki çubuğu aktive ederek asansöre doğru ilerledim, aslında evden çıkmadan takılması gereken göz bandını kameralar çalışmadığından daha geç takabildiğim için bu eski apartmana bir teşekkür borcum vardı. İçimden teşekkürümü ederek sağ elimdeki çubuğu sabitledim, bu çubuk gözlerimiz kapalıyken bize yol gösteriyordu ancak her kullandığımızda ellerimizin donmasını engelleyen hiçbir yol yoktu. Eldiven taksam da bir işe yaramıyordu.
Çocukken her şey çok güzeldi, hava ne sıcaktı ne de soğuk. Göz bantları yoktu, her yeri umarsızca görebiliyorduk ancak bunun özgürlüğü ile görmemeyi seçiyorduk, ne yazık. Sonra birden düzen değişti, görmemeyi seçtiklerimiz bize istediğimizi vererek evlerimiz dışını göremeyeceğimiz bir sistem oluşturdu. Artık sadece kendi evimizde gözlerimizi açabiliyorduk, dışarıda ise bantlar zorunluydu. Yeni gelen yasayla beraber havalar da soğudu ve dayanılmaz bir hal oluşturdu, belki de kalbimizin soğukluğuydu kim bilir?
Sağ elimdeki çubuğun yönlendirmesiyle markete girdim ve ihtiyaçlarımı aldım, olabildiğince hızlı eve gitmek istiyordum. Soğuğu sevmezdim, önceden sıcağı hiç sevmediğimi düşünürdüm ancak şimdi öğrendim ki ikisini de sevmiyordum ben. Ilık ve renkli baharlar varken uç noktaları neden sevmem gerekiyordu ki?
Sol elimde torbalarla beraber evime doğru giderken çubuk ötmeye başladı, bu ses bana durmam gerektiğini bildiriyordu. Durdum ancak ötmeye devam etti. Bu soğuk havada sesin susması için 3 dakika olduğum yerde durdum, beni uyarmaya çalışıyordu ancak gözlerim bağlıydı nasıl anlayabilirdim ki? Bir 3 dakika daha beklemenin ardından hafifçe göz bandını aralamayı düşündüm çünkü neler olduğunu anlayamıyordum. Çubuğun çıkarttığı sesler yüzünden duyamıyor, soğuktan burnum koku almıyordu, yasa ise gözlerimi bağlamamı istiyordu. Neredeyse tüm duyu organlarım etkisizleşmişti ve insanlığımı bırakmadan yapabileceğim tek şey göz bandımı birazcık aralamak ve kameralara yakalanmamaktı.
Hafifçe öksürür gibi yaparak sol elimi torbayla beraber yüzüme getirdim ve göz bandını biraz yukarı çektim ancak donakaldım. Bu zamana kadar görmemeyi seçtiğim her şeyi düşündüm, üzüldüm. Bu zamana kadar göremediğim her şeyi anladım, kızdım. Bu zamana kadar gördüğüm ancak sustuğum her şey için bir kere daha sustum ve insanlığımı kaybettim. Her şey daha soğuktu, çubuk susmuyordu çünkü ben hiç konuşmamıştım ve gri sokaklarda tek bir renk vardı: körlerin kırmızısı.