Konuk Yazar: Oytun Kuru
1.
İmge bitti, yeminlerle
asalet orduları götürdü onu.
Emin ellerin çizgisinde teslim edildi,
dalgalanan cesaretlere.
Ne taş ne de göz,
ilmek de yok katıldığı genişlikte.
Sureti hiç deşilmedi,
oyulmadı izi,
Her sesin bir soru olduğu,
ulu şuara konseyinde.
Ordular zamanı terse döndürür.
sevdirir imgeye,
İsraflarını, döktüğü kıvılcımı.
ketumsuz cehaletinde.
Ama harcanan eksik olandır bolluk kerametinde.
2.
Hak yemişti meddah.
göz ardı etmişti,
Alkış alan her sanatçı.
hayal hör’güçlerini.
Çünkü akmadan damlar,
ürettikleri her ürkünçlük.
Özgünlüğün beslemediği,
o ‘taklitle’ besteledikleri.
3.
Yine de değil nâtamam.
kanıksandı hayat damarında.
İmge gülistan olduğu sırada,
nakkaş satırlarında.
Ne akademide,
ne kral sarnıcında,
yakalanmaz onun özü.
dehanın avlanma arayışında.
4.
Yine de ikirciklidir,
yalan doğurur içinde.
Ona sahip olanın,
aynada iç çekişinde.
5.
Gerçekliği büker,
ve aşağılanır bu yüzden.
Mahiyeti tanınmaz,
nar-ı nazım anlaşılmadan.
Birkaç ozan onu bağrından tanıdı,
birkaç evliya, birkaç şaman.
Seyyahlar onu gezdi,
dünya döndü etrafından.
Her şey gibi geçiciydi,
Yüzü yoktu onun.
İhtiyarlar tarafından okşanan.
böylece, çocuklaşıp zıplayan.
Yırtıcı mı? Uslu mu?
belki de nabza göre şerbet alan.
Onu bilen, bilir mi kaosu?
varoluşuyla hep bir göz bebeği açan.
Labirent ona en yakın olandır,
filmlere gerçekten konu olamayan:
Sırlı sekanslarda zaman donduran,
hiç büyümez anlara göz koyduran.
Ateş alevinde serap gördürür,
sonsuzluğa,
“Perde ve peçe” diye haykırdığından:
Ama aslında hiçbir dudaktan,
katiyen konuşmadığından,
Dil onu mumla aradığı zaman.
Huzur evleri için dizayn edilmedi,
yaşlandıkça bilinç bozduğundan,
İçilen haplarla uyuşturulan.
seher vakti uykulardan uyandıran.
İşte söylüyorlar,
kol kola giren doktorlar,
“Onu hiç bulamadık vücuttan.”
nöbetlerde ebediyen sabahladığımızdan.
Çünkü O,
Şifada ve hastalıkta zamandan geride kalan.
6.
Toprakta su ufalanır.
ve formuna bürünmez yağmur kokusunun,
Bahar verimleri de taşımaz.
Çünkü bulutlara dokunamaz.
Atlıların sırtında,
bir cüce olarak yaşar.
Fazlaca ağırlık yapamaz.
ve göçebe olarak kalmaz.
Manzaralarda ressamların,
tuvalden elleri,
Ve boyalarında kuruyamaz.
tablolarda ki, bedeni okunamaz.
Müzisyen kulağında,
dolaşır avare avare.
Konçertoda duyulamaz,
çünkü alkışlar susmaz.
Böylece,
birdenbire yeri yurdu kalmaz.
Hiç kesilemez bileti,
El-cevap, kimse onunla yolculuk yapmaz.
Şimdi yürürse ufka doğru güneşe varamaz.
7.
Mekânlar azalmakta,
bugünden düne,
Ve dünyadan yarınlara,
hep içlerine ordular yürümekte.
Keşfedilmemiş yüreklerin,
şu anları büyümekte,
nefes verir onun odacıklarına,
yola çıkmış bir sürü imge.
Tüm tarihsel yalanlar,
pek de gizlenmemekte,
söylenmiş insanoğluna,
kibrin döşeklerinde.
Ne esrar, ne de coşku
Babilin asma bahçelerinde,
İşlemez inanılmazlara,
imgenin gerçek sevgisine.
Ve asalet orduları,
Yedi harikadan türemekte.
Hepsinin başlangıcına,
Yeminler için Babil hükmetmekte.
Yeminle ve yemin olsun,
bitirildi imge.
Dönüşsün diye ölümsüz Anka Kuşuna.
teslim oldu yalan arıtan asalete.
Emin ellerin çizgisi silinmez,
yürek yürüten cesaretlere,
Dalgalanan ve geçip giden zamanda,
Hep teslim olan Babil fahişesine.