Konuk Yazar: Ali Berdan Kaya
Şu anda bu yazıyı kaleme almamın iki sebebi var. Birincisi, kendi iç dünyamdaki karanlığı karşıma alıp onu somutlaştırma çabam:. İkincisi ise aslında o da bu sebepten doğma bir yargı: Kendimi ifade edebilme yolculuğumda böyle anların değerli olduğunu biliyorum ve bu anı değerlendirmek istiyorum. Bunun da kendime iyi geleceğini umut ediyorum. Galiba pandoranın kutusu gibi, bu yazımda da içinde umut barındıran tek cümle bu olacak.
Hiçbir şey yapmak gelmiyor içimden inanın, bu yazıyı yazmak bile. Fiziki ve ruhsal bariyerler tarafından kuşatılmış hissediyorum. Kendimle en son ne zaman barış içerisinde baş başa kaldığımı hatırlamıyorum. Yapmak istediğim şeyler için bir haftalık motivasyonum var sadece. Bir haftalık enerji, bir haftalık motivasyon… Sürekliliğin ve adanmışlığın en büyük düşmanı olabilir bu enerji, disiplinli olmanın önünde duran bir bariyer. Bence korkunç bir eziklik bu, disiplinsizlik. Bu eyleme yüklediğim mananın ve üstümde yarattığı ağırlığın altından henüz kalkabilmiş değilim. “Disiplin” sözcüğüne yüklediğim mana o kadar yüksek ki kendimi bu kavram kadar değerli bulmuyorum, “disiplinli” kavramını hayatımın hiçbir noktasında hak edeceğimi düşünmüyorum. Bu durumun altından kalkmanın yollarını yavaş yavaş keşfediyorum ama yerimden kalkmak için de bünyemde dayanılmaz bir isteksizlik mevcut. Bu isteksizliğin sebebinin zihnimde olduğunu biliyorum, bu isteksizlikle mücadele etmem gerektiğini biliyorum. Ama onunla mücadele edecek kuvvete şu anda sahip değilim veya ben kendimi bu kuvvete sahip olmadığıma ikna ettim. Bazı günler o kuvvete sahip olduğumu hissediyorum, insanlarla beraber geçirdiğim ve herhangi bir değer ürettiğim günlerde o ihtiyaç duyduğum manevi gücü bulabiliyorum. Ama bunu nasıl hayatıma adapte edeceğimi bilmiyorum. Belki de hayata adapte edilen bir şey değildir, bu güçsüz anlara da ihtiyacımız vardır. Ama ben güçsüz olduğum anları bile en azından böyle bir şeyler yazarak geçirmek istiyorum, öyle saatlerce reels izleyerek değil.
Hiçbir şey yapmak istemiyorum. Zamanı sadece var olarak ve sadece düşüncelerimin içerisinde kaybolarak yaşamak istiyorum. Bu istek içimde hep vardı ve var olmaya devam edecek. Zamanın akışının dayanılmaz hızı beni bunaltıyor. Günlük akışımdaki tembellik ve yavaşlık bence bu hıza zihnimin verdiği bir tepki, ben öyle olduğunu düşünüyorum. Bu tepkinin, bu ağırlığı kaldırmak için zihnimin bana uyguladığı bir mücadele yöntemi olduğunu düşünüyorum. Bu mücadele yöntemi ile kavgam var. Bu mücadele yöntemi, kaçış ve tembellik, bana acı veriyor ve korkarım ki duyduğum acı bana iyi hissettiriyor.
Bir diğer mücadele yöntemim ise galiba hayal kurmak. Küçüklükten beridir yapmayı sevdiğim bir alışkanlık. Doğa üstü mucizelere küçük yaşta kendimi inandırmakla başladığını düşünüyorum, o zamanlarda hayal gücüm gerçekten sınırsızdı ve böyle hayallerin bir gün, bir şekilde gerçek olacağını düşünürdüm. Bu düşünce, zamanla hayat gerçeklik kazanınca daha somut bir yapıya evrildi. Yapmak istediğim şeyleri, yapmış gibi hayal etmek. Bunu cidden her gün her gün yapıyorum, hayal ediyorum. O noktaya giderken yapmam gerekenleri görmezden geliyorum ve sadece başardığım noktaya odaklanıyorum. İşte, o nokta gerçek olsaydı eğer çok mutlu olurdum.
Belki bu varoluşsal sancılarda bulunmamın sebebi ne istediğimin tam olarak farkında olmamam. Yaptığım işlerin, ürettiğim değerlerin bir amaç uğruna olduğunu biliyorum ama o amaç zihnimde çok bulanık, çok belirsiz. Ne istediğini net bir şekilde bilen bir insan böyle bir karanlık içerisinde bulunmaya mahkum olabilir mi? Yahut böyle net bir isteğin varlığı sadece kafamızda yarattığımız bir illüzyondan ibaret mi? Bilmiyorum.