Az kalsın bir yıl. Kılpayı bir yıl. Kılın onikide on biri kadar bir yıl. Çoğu bir yıl bu denli bir yıl olmamıştır.
Bir yılı doldurmadan tahammülümüz sona erdiği için on birinci ayda taşınıyoruz buradan. Son bir yıldır içinde yaşadığımız muhite bir elveda yazısı, daha ziyade ‘siktir git, benden ötede yaşa’ yazısıdır bu okuduğunuz. Yaşarken de planlıyordum zaten böyle bir yazıyı ama mahallemiz sağolsun yazmamak seçeneği bırakmadı.
Geçen yaz bu dönemler epey bir süre ev aradım, 2 ay kadar. Muhtemelen şimdiye kadar da en yıprandığım, insanlardan en nefret ettiğim dönemdir hayatımda. Öylesi bir nefret ki birkaç yazı çıkarır cinsten. Neyse, geçen yazki taşınma serüvenim gereğinden fazla uzuyor, uzadıkça travmatik bir hal alıyordu. Bir emlakçının kucağından öbürüne zıpladığımız dönemlerdeyiz. Dükkanına girdiğimiz emlakçıların yüzü gülüyor tabii. O sırada tadımıza henüz bakamamış olan gayrimenkul ensafının ağzı sulanmış, dükkanında dört gözle yolumuzu bekliyor. Emlak piyasasından gördüğümüz körpe eskort muamelesinden kurtulmak için son çare Kuştepe’de merkez camisinin hemen karşısında yenice bir apartman açıkmayı kabul ediyoruz. O zamanlar binanın yeni olması bizim için hâlâ önemli. Kuştepe’de yaşamanın enkaz altında kalmaktan iyi olduğunu düşündüğümüz zamanlarımız. Fakat bu düşüncenin altında da öyle kendini belli eden cinsten bir dayanağımız yok.
Eylül’ün 15’i. Olaylı geçen birkaç gün sonunda mevzu bahis mağduriyette daim partnerim Gökhan’la yeni yuvamıza taşınıyoruz. Gökhan tüm o umursamaz gevşekliğiyle evdeki gergin havayı Dyson vari kalitede ve çok daha ucuza emiyor. Bendeki gereksiz öfkeyle birleşince evde zor bulunur bir uyum yakalıyoruz. Birimizde Moda sahil esintileri görülürken öbürümüzde Beşiktaş Çarşı kaosu hüküm sürüyor. Orta kalanlarda ne olacağı belli olmayan bir tahmin edilmezlikle gevşeklik bir olmuş hafif Beyoğlu’na çalan notalar duyulmakta. Her an biri direniş başlatabilir, her an diğeri öbürünün üzerine TOMA’yla su sıkabilir bir durumdayız. Evde kış boyu doğalgaz yerine öfke kullanıyoruz. Hem yerli ve milli yakıt olması hem de bende ihraç fazlası olması sayesinde ucuza ısınıyoruz. İçimdeki öfke madeninin keşfini Gökhan’a müjdeliyorum, o da bu tasarrufa fazlasıyla seviniyor. Hoyratça öfke yakıyoruz Kuştepe, Yoncalı sokakta. İstanbul’u kuru soğuklar esir almış, kimin sikinde? Biz şortla geziyoruz, var ki yakıyoruz. Bazen öfkeme zeval geliyor, durulacak gibi oluyorum. O anlarda da sağ olsun Gökhan beni sinirlendirecek bir şeyler yapıp ev ekonomimizi stabilize ediveriyor. Başarılarından ötürü Kuştepe mahallesi maliye nezaretine layık görülen Gökhan tabii akıllı çocuk, kısa süredeKuştepe’deki ekonomik faaliyetlerin büyük bölümünün kayıtdışı olduğunu fark ediyor. Çoğu kayıt dışı olunca kayda geçirecek de pek bir şey olmuyor, takdir edersiniz. Açıyoruz telefonun ses kaydını, kayda geçiyoruz biz de yeni podcast’imizi.
…
Sabahları güne Arapça merhaba diyoruz. Merhaba demiyor da olabiliriz, küçükken Kuran kurslarından bir şekilde nasibimi almadığımdan çevirilere tam hakim değilim. Kol mesafesindeki merkez caminin müezzini eşlik ediyor güne başlangıçlarımıza. Başlangıç olmak için pek elverişli olmaya nara sıcak saatlerde eşlik ediyor yalnız, günahı onun boynuna. Saatlerde revize rica etsek de imsak vaktinde ısrarcı müezzin ağabey. Değişim için yaradana dilekçe vermemiz gerekiyormuş. Yazmışlığımız da var daha önce, ulu dergimiz sakıncalı bulup yayınlamak istemedi, ne yazık. Otosansüre alışık olmadığımdan yine elalemin inancına saygısızlık yapmışım istemeden, Allah affetsin. Affetmiyorsa da söyleyecek birkaç lafımız var elbet, yayınlayacak münasip yer bulunca ara haber bültenlerinde duyulur ismim illa ki.
Müezzin ağabey ısrarından vazgeçmiyor, aramızdaki sürtüşmeyi pek bir ciddiye almış görünüyor. Tek bir gün ıskalamadan her gün namaza davet ediyor Kuştepe sakinlerini. Kuştepe’nin pek sakin olmayan sakinleri her gün cennetle cehennem arasında karar almak durumunda buluyorlar kendilerini. Onca çalıntı mal piyasası neyse de insanın sabahın köründe böylesi bir karar almaya zorlanması hiç hoş değil. Hoca efendi bize katılmıyor. Hoş, davet de etmedik zaten. Başkasının günahını da üstlenemeyeceğim. Gökhan’ın günahları ikimize de yetiyor zira.
Kuştepe’nin esrarda drop shipping üssü olmasının pek bir zararını görmedik şimdiye dek. Kuştepe sakinlerinin sakinleşmesine yardımcı olması açısından faydasını bile görmüş olabiliriz. Ama çalıntı piyasası hiç masum değil maalesef. Çalıntı da demeyelim de, birilerinin “ikinci el eşya koleksiyonu merakı” yüzünden siparişlerimiz kapımıza gelmemeye başladı. Sokağa giren kuryeler zaman zaman çekindiklerinden motorlarını sahipsiz bırakıp da binaya girmek istemiyorlar. Biz de anlayışla karşılayıp ürkek kurye arkadaşların ayağına gidiyoruz. Çalıştıkları platforma girip düşük puan vereyim desen ne insanın gönlü el veriyor ne de seçeneklerde sipariş verilen muhitin koleksiyon fetişine dair bir şık bulunuyor. Neyse ki motorumuz yok da koleksiyon meraklıları şimdilik en fazla sipariş verme konforumuza tecavüz edebiliyor.
Az biraz konfor tavizi dışında keyifli bir semt Kuştepe esasında. Pek ne olacağı belli olmayan, tahmin etmesi zor biryer burası. Evden çalıştığım günler civardaki hanelerden birileri vefat etmişse, ki Kuştepe’nin yaşam sirkülasyonu muhtelif sebeplerden epey hızlıdır, bazen işle uğraşırken bir yandan canlı cenaze töreni seyredebiliyorum. Biz toplantılarda elalemin mobil uygulaması neden çalışmamış çözmeye çalışırken arka fonda hiç tanımadığım adamlar hiç tanımadığım bir adamı ‘iyi bildiklerini’ haykırıyor, ne kadar olduğu meçhul haklarını helal ediyorlar. Hiç tanımadığım adamların hiç tanımadığım bir başka adamı tanıması, üstüne üstlük hep bir ağızdan iyi bilmesi tuhaf tabii. Ne kadar homojen bir cemaat! Allah herkesin cenazesine böylesi tek kutuplu cemaatler nasip eylesin diye geçiriyorum içimden. Duam bitince işe odaklanmaya uğraşıyorum ama nafile. Dünyayla işi gücü kalmamış bir elemanın veda törenini beşmetre mesafeden izlerken insanın kar marjı, ürün tasarımı, araştırma geliştirme düşünesi içine kaçıyor. Atıştırma geçiştirme metoduyla devam ediyorum ben de, herkes merhuma hakkını helal edene dek. Arkadaş vefat etmiş olabilir ama son yolculuğuna bye bye edilirken dikkatimi sapıtmak suretiyle benim de hakkıma girmiş bulunuyor. Talihsizlik işte naparsın… Neyse, iki kez düşünmeden helal ediyorum ben de hakkımı, büyüklük bende kalsın. Son bir yılda epey bir büyüklük bende kalıyor bu vesileyle. Ömrü bizim kira sözleşmesine vefa etmeyenler sağ olsun kocaman oluyorum Allah katında.
Sevap teşvikleri yanı sıra mahallemiz bazı günahları işlemeyide zorlaştırarak ahiret hayatına destek olmakta. Yanı başında beş vakit bas bas bağıran bir cami varken insanın şirk koşasıda gelmiyor. Allah ile evi vasıtasıyla komşu olduğumuzdan bir şeyleri doğrudan inkar etmek yerine “bilemeyiz abi yani, varlığını da yokluğunu da ispatlayamazsın” tarzı muhafazakar seçmeni ürkütmekten ürken bir tavır takınıyoruz. Öte yandan ister istemez zina frekansımız azalıyor, zira bir kadını bir şeyler içmeye ikna etmek yetmiyormuş gibi Kuştepe’de bir şeyler içmeye ikna etmek oyunun zorluğunu arşa çıkarıyor. Deplasmanda puan toplamaya çabalarken kendi evinde golsüz beraberliklere boyun eğmek hevesini kırıyor insanın. Ama ne olursa olsun son derece Fenerbahçe bir umutla sarılıyorum hayata.
Esasında bu umutsuzluk bu tedirginlikler pek temelsiz. İnsanların Kuştepe’den bu denli çekinmesi de bir tuhaf. Aslında bakılırsa ilk başta İstanbul’un kalbinde; okullarıyla, ibadethaneleriyle, karakoluyla zihinlerde medeniyetin beşiği olmaya çok yakın bir semt izlenimi yaratıyor. Biz de girişinde karakol olduğunu duyunca baya bir rahatlamıştık önceleri, ta ki karakolu görene dek. Huzur ve güven dolu günlerimiz çok uzun sürmedi. Karakolun önüne öyle bir beton duvar seti çekilmiş ki her geçişimde çıplak ve biraz daha savunmasız hissediyorum. Kendini bu kadar önemseyen ve koruyan başka bir kurum görmemiştim. Bir de kurumlarda yozlaşma var derler, yozlaşmayı sikine taşağına sürer bizim karakol. Eğer içerideyseniz inanılmaz güven veriyor karakolumuz, zira zarar görmeniz olası değil. Ancak dışından bakıyorsanız “Benim neden üzerimde çelik yelek yok ulan?” diye düşündürüyor kendini çok iyi koruyan bu karakol. İnsana etrafta korunması gereken bir vahşi avcı varmış hissi aşılıyor. Güvende hissettireceği yerde “Bu elemanlar bizim bilmediğimiz ne biliyor lan?” kurdu düşürüyor insanın içine. Belki de herkes güvende olduğundan işsiz kalmamak adına bizim karakol da kendini korumakla geçiriyordur vaktini. Kuştepe korunuyor! Adım başı polis adım başı eczane, bi zahmet korunsun zaten.
Bir tek bizi koruyamadı Kuştepe, Gökhan hocam. Geçtiğimiz yıl boyunca bir rahatsızlık verdiysek affedersiniz. Affetmek zor geliyorsa arkamızdan “İyi bilirdik” deseniz de kafi.