Okumanın Sezen Aksu – Gülümse şarkısı eşliğinde yapılması yazarımız tarafından içtenlikle önerilir.
Aynanın karşısında kendimi izliyordum, kalçamın aşağısına gelen grileşmiş, çift örgülü saçlarım ve balık etli bedenimle yaş almış bir kadındım artık. Gerçi, günümüz insanları 50. yaşı yeni bir gençlik dönemi olarak adlandırsa da anlaşılan saçlarım, ruhuma uyum sağlama kararı almıştı. Üzerimde lacivert, uzun bir elbise vardı sağ elimde ise eskilerden kalma bir tablet. Lacivert elbisenin her yanında özenle yapılmış nakışlar vardı, tam bir moda harikasıydı. Duruşum her zamanki gibi özgüvenli ve dikti, gülümsüyordum. En güzel takılarımla kuşanmıştım. Hayatımın en büyük kararını vermek üzereyken kendime bir şölen hazırlamak istedim. Zihnimin her bir kıvrımında anılarım dolaşırken en özenli halimde olmak istiyordum. Sakin adımlarımla bahçeye doğru yola koyuldum. Kocaman ve yemyeşil bir bahçemizin olması her zaman hayalim olmuştu. Şimdi ise hayalimi yaşarken gülümsüyordum çünkü sadece gülümseyebiliyordum. Hafif esintinin eşlik ettiği bahçemizde, adımlarım salıncağa doğru ilerledi. Evimizin en sevdiğim köşelerinden biri burasıydı: Özgür, serin ve güzel kokulu. Kararımın başlangıç aşaması yani geçmişi anımsarken tam da olmam gereken yerdeydim.
Elbisemi topladım ve yavaşça bahçe salıncağına yerleştim. Elimdeki tableti açarak notlar uygulamasına girdim: Her ne kadar eski kafalı bir kadın olsam da anıları dijital ortamda tutmak daha kolayıma geliyordu çünkü defter bulmak hem meşakkatli hem de gereksiz pahalıydı. Orta boylu tabletin notlarında en yeni tarihe ulaştım ve kararımın heyecanıyla en eski tarihe kadar anılarımı okumaya başladım.
“Bir itirazı olan varsa ya şimdi konuşma hakkını kullansın ya da sonsuza kadar sussun.” Usulen sorulan soruyla beraber parıldayan gözlerimi kalabalığa çevirdim, herkes gülümsüyor, bu yeni bağı onurlandırmak adına dua etmek amacıyla ellerini birleştirmiş, bekliyorlardı. Yanımdaki adama baktım, gülümsüyorduk. Gözlerimizin içinde sevgi ışıkları parıldıyordu, artık birbirimizin bağı olmuştuk. Bundan sonra ona her bakışımda bir gülümseme olacaktı yüzümde, böyle olmak zorundaydı. Kısa bir beklemenin ardından bağımızı daha kutsal kılmak amacıyla eller göklere uzatılmıştı. Dua zamanıydı ve başlamadan önce geleneğin gerçekleştirilmesi gerekiyordu. Annem ne yapması gerektiğini bilen bir edayla hazır bir şekilde karşıma geldi. Eşimin -resmi olarak 5 dakikaya eşim olacak adamın- karşısında da babası vardı. O da bekliyordu.
Geleneğimize göre evlenen kadının karşısına annesi, evlenen adamın karşısına da babası gelir ve hayatlarında son defa dudaklarının aşağı doğru kıvrılması, gözlerinin dolmasını sağlayacak şeyler söyler ve gelinle damada ağlamaları için sarılırlardı. Yaklaşık 5 dakikalık bu seremoninin ardından gelinle damat, bir daha hiç dudaklarını yer çekimine doğru kıvırmamak üzere bağlanırlardı. Toplumumuz için çok önemli bir gelenekti bu ve fikrimce olması gereken bir gelenekti zira hayatımda hiç ne annemi ne babamı ne de evlenmiş bir yakınımı ağlarken görmemiştim. Her insanın bu tören hakkında bir inancı vardı. Benimki ise sevgiyi güçlendirdiğiydi çünkü hayatım boyunca bunu görmüştüm. Şimdi ise bir daha ağlamayacağım o bağa adım atmak üzere son aşamadaydım. Ne mutlu bana!
Yüzünün hiç düştüğünü görmediğim güzel annem bana iyice yaklaştı, artık benim de hazır olduğumu biliyordu. Ellerini, gelinliğimin açıkta bıraktığı omuzlarıma yerleştirdi ve dudaklarını kulağıma doğru yaklaştırdı. Sık nefeslerini boynumda hissedebiliyorken “Sonsuz ızdırabına hoş geldin, kızım.” dedi. İdrak edemedim ancak bedenim alması gereken komutu almış gibi tepkisini ortaya koydu. Anlamsız bir cümle üzerine sarsılarak ağlamaya başladım ancak anlamlandıramıyordum. Sağıma baktım, eşim de ağlıyordu ancak benim gibi soru işaretleri içeren bakışları vardı. Anlardım ben onu.
Anneme sarıldım. Sarılmak istiyordum. Bu son ağlayışım olacaktı ve çocukluğumdaki gibi onun kolları arasında olmak benim için çok değerliydi. Şanslıydım aslında: Hayatta ne olursa olsun gülmeyi başarmış bir çevrem vardı. Somurtan kimseyi tanımıyordum. Ben de onlardan biri olacaktım, bunun bir ızdırap olması imkansızdı.
Sarsılmalarımın azalmasıyla çekildim ve anneme baktığımda onu gülümserken gördüm, gülümsedim. Gözlerimden akan son damlalar bir daha akmamak üzere vücudumdan ayrılmışlardı, mutluydum. Ebeveynlerimiz kendi alanlarına yerleşirken sağıma doğru bakışlarımı çevirdim: Artık bir bağım vardı. Hayat arkadaşımdı, en yakınımdı, sırdaşımdı ve şimdi de bağım oldu. Eşimle birbirimize sımsıkı sarıldık. Artık sadece gülümseyen suratlar vardı hayatımızda.
Herkes mutluydu, bağımızın son aşamasını tamamlamak amacıyla eşimden ayrıldım ve geri kalan herkes gibi ellerimi göklere çevirdim, eşim de beni tekrarladı. Aile büyüğümüzün yönlendirmesi ile topluca dua etmeye başladık:
“Ben öldüm ki yalnık gibi,
Ben doğdum ki uslayu gibi,
Utan’dı günahlarım bedenimden,
Doğdu nefeslerim külün’den,
Sönmez daha bu çoğ yürekler,
Unutana kadar çınlayu külüşü.
Andım olsun ki göklere,
Unutursam külün’ü,
Teslim edip güruhumu,
Bizzat iştirak ederim yog aşıma.”
Huzurlu bir nefes verişin ardından alkış sesleri yükseldi, kutsanmış bir evliliğin ilk saniyelerini ise bu alkışlarla karşıladık. Günün kalanı ise şenliklerle geçti, belki de hiç eğlenmediğimiz kadar eğlendik ve yuvamızı kurmak üzere uğurlandık.
Şimdi ise hafif esinti ile sallanan salıncağımda sallanırken, annemi anlıyordum. Ölümünde bile gülümseyen o kadının bağıma hoş geldin deyişini anlamlandırmayan genç ruhum gerçeklerle beraber, yaş aldıkça sarsılmıştı ama gülümsüyordu çünkü sadece gülümseyebilirdi. Bu tablete kaydettiğim ilk anımın gerçekten de evliliğim olması çok manidardı. 50 yıllık hayatımın 27 yılını okurken verdiğim karardan bir kere daha emin oldum, çok mutluydum ve gülümsüyordum, inanılmaz bir heyecandı bu!
İçimdeki heyecanla beraber hızla ayağa kalktım, artık sakin olmama gerek yoktu. Gülümsemekten yanaklarım çıkacaktı, öylesine bir heyecandı bu. Eşimin odasına doğru ilerledim ve sabırsızca kapıyı çaldım. Birkaç tıklatmanın ardından kapıyı gülümseyen bir adam açtı, gençliğimizdeki gibi tatlıydı. Hiçbir zaman en iyisi değildi ama her zaman benim için yeterliydi. Zaten, ortalama olmak normal bir insan için olabilecek en iyi şeydi. Kapıyı açan eşime doğru baktım ve gülümsedim.
“Bağım!” dedim. “Bağım, çok güzel bir karar aldım.” Kolları bağlı bir şekilde kapının önünden çekilerek beni içeriye davet etti.
“Anlat bakalım, bugün ne gibi aşırılıklarla bana geldin bağım? Yoksa tekrardan kurallarımdan çıkacak bir şey mi yaptın?” Arkasından kapıyı kapatırken, sakince ve gülümseyerek sözlerini söyledi ancak o sadece dudaklarıyla gülümsüyordu, benim aksime. Evlendiğimde öğrendim ki bağına sahip çıkmak istiyorsan, bağının kurallarına uymak zorundaydın. Hayatım boyunca yapmam dediğim her şeyi tek tek yapmamı sağladı bu bağ. Asla ev kadını olmam diyordum mesela ancak bağım evde gülümseyen bir kadın istiyormuş, benim de olmam gerekti. Ya da asla çocuklarıma yalan söylemem diyordum ancak gülümsemeyen anne olmazmış, ben de gülümsedim çünkü sadece gülümseyebilirdim. Sevgili bağım ile geçirdiğimiz bu yıllarda hayatımın nasıl da değiştiğini tekrardan hatırlayarak gülümsedim ama bu sefer gözlerime ulaştı o gülümseme.
“Bağım dinle beni, sana güzel bir yemin edeceğim.” Eşimin karşısına geçtim ve dimdik durdum, heyecanım en yüksek seviyelerdeydi. Gözlerimin içi gülüyordu, hatta öyle bir gülümsemeydi ki bu 27 yıldır dolmayan yaşlarla dolmuştu. Bağım ise sakince oturmuş ve beni izliyordu.
“Ben öldüm ki uslayu gibi,
Çünkü özledim yalnık bedenimi,
Utan’dı günahlarım bedenimden,
Doğdu nefeslerim külün’den,
Ama söndü çoğ yürekler,
Unutana kadar çınlayu külüşü.”
Sevgili bağımın yüzü yavaş yavaş değişmeye başlamıştı, aynı benim gibi. Bağım artık gülümsemek yerine tebessüm ediyordu ancak kaşları çatıktı, benim ise her kelimemle gözlerim daha çok doluyor, dudaklarım gülümsemenin tersine doğru yol alıyordu.
“Andım olsun ki göklere,
Unuttum külün’ü,
Teslim ettim güruhumu,
Hani nerede benim yog aşım?”
Son sözümle beraber bağım gözlerini kocaman açmıştı, işte buydu mutluluk. İşte buydu asıl gülümseme! Ağlıyordum, gözlerimden boşalırcasına akan yaşlarla beraber bağıra çağıra ağlıyordum çünkü biliyordum ki artık her şey . Bağımın şaşkınlığının sona ermesiyle beraber bağırması bir oldu ama tebessüm ediyordu.
“Ne yaptın sen kadın?” Tebessüm ediyordu ama ardındaki duyguları gösteremiyordu. Oysaki ben artık özgürdüm, istediğim gibi somurtabilir ya da kızabilirdim. “Ne yaptın sen bana? Memnun musun şimdi olacaklardan? Senin yüzünden yapacağım şeye bak! Bana yaptıracağın şeye bak!” derken omuzlarımı tutmuş beni sarsıyordu.
“Özgürüm artık eski bağım, senin aksine!” diyip cümlemi tamamladım, hem de somurtarak.
Hızlıca beni bırakan eşim çekmecesine doğru yöneldi. Kaçmanın faydası yoktu o yüzden ağlamalarım şiddetlenmişti, en azından ağlayabiliyordum. Çekmecesinden çıkardığı demir bıçakla yanıma geldi, gözlerimin içine baktı ve gülümseyerek bıçağı kalbimle buluşturdu. Ben ise ağlıyordum, mutluydum ve öfkeliydim. Ödülümü özgürlüğümle kazanmıştım, sadece 10 dakikalığına da .
Kaynakça: https://dedekorkutdergisi.com/Makaleler/95453882_Şişman,%20Bekir.pdf , https://books.google.com.tr/books?id=HGbeDwAAQBAJ&printsec=copyright#v=onepage&q&f=false , https://www.turkbitig.com/eski-turkce-sozluk/ , Adobe Express: smile, 35 years old with grey hair and dark blue dress and nice accessories white women Turkish, Hunnic
????
bu kadının aldığı notlar geçmişten günümüze, günlük okumak gibii ve bugün ise sadece bir anı
tabikidee teşekkür ediyorum dfkjndfkjngdf