Uzak bir yol, köylerin arasından uzanan,
İki kavak görününce tepenin ardından,
İç ısıtan o kuş cıvıltısı yükselir,
Eski zamanlardan bir tebessüm yerleşir.
O eski taş köprüden geçince ne olacak,
O çatısı yıkılmış, iki odalı o harabe ev
Ne de hayal bağlamış insan oraya,
Ne geçmişi ne geleceği olmamış henüz, bu sevda nedendir.
Yukarı uzanan hafif dik o yoldan çıkmak,
Nefes nefese kalmaya değer,
Hele de güneşin batmasına yakın,
Tepenin öteki ucuna dolaşmalı güneş batmadan.
Tepenin öteki ucuna uzanan o yol benzemez başkasına,
Yerdeki yılan delikleri, sağında güzel çiçekler,
Güneşin karşıki tepeyi son selamlamaları,
Nereye baksa gözlerin hep bir eksik, hep bir ziyan.
Yollar böyledir bazen, hedefe, ödüle koşarken,
Kaçırdıklarına yanar ya insan,
Ben yolu farkettim, her detayıyla farkettim,
Hatta bir seferinde karşı tepedeki kurtları bile görmüştüm
Ben farkettim, ben yaşadım, yolu, hedefi,
Yerdeki yılan deliklerini, sağımdaki mor çiçekleri,
Karşı tepenin güzelliğini, oradaki aç kurtları,
Ve yetiştim, güneşi selamlamaya yetiştim,
Herkesin o çok istediği güneşe ben el salladım,
Değirmene vardım, orayı yaşadım ve güneşi selamladım.