Boş bir bank gördü, hızlıca banka doğru ilerleyip oturdu. Gökyüzüne bakıp derin bir nefes aldı ve gözlerini kapattı. Tam o sırada bir çocuğun ağlama sesini duydu. Gözlerini açıp etrafına baktığında biraz ilerisinde bir çocuğun ağladığını fark etti. Çocuk ısrarla ağlıyor, annesi olduğunu düşündüğü kadın da çocuğun yanında onu susturmaya çalışıyordu. Bir süre sonra çocuğun ağlaması durdu ve çocuk yanındaki kadının elinden tutup parktan yavaşça uzaklaştı. O an çocukluğuna dönmek istedi, tek derdinin “Bugün ne oynasam” olduğu günlere… Bunalmıştı, kendini yorgun hissediyordu. Sorumluluk almakta zorlanıyordu, özlem duyuyordu. Duygusal olarak karmaşık bir dönemdeydi ve bu süreç ona ağır geliyordu.
Geçmişe duyulan özlem. Bu aralar kafasını kurcalayan ana konulardan biri haline gelmişti. Geçmişi düşünmek bir yandan çok saçma geliyordu çünkü değiştiremeyeceğini biliyordu. Oraya dönmek mümkün değildi. Sadece düşünüyor, bazen pişman olup keşke diyor bazen de üzülüyor ve özlüyordu. En çok da özlediğini fark etti. Özellikle bazı olayları ve duyguları. Anılarını düşünüp mutlu oluyor ve iyi ki diyordu. Sonra da o zamanlara ve duygulara tekrar sahip olup olamayacağından endişe ediyordu.
Geçmişi düşünüp beraberinde gelecek için kaygılanmak. Tam olarak buydu yaşadığı. Anda kalmakta çok zorlanıyordu. Her ne kadar ileride bugünden de geçmiş olarak bahsedeceğini bilip pişman olmamak için bu anın kıymetini bilmek gerektiğinin farkında olsa da geçmişi düşünmeden edemiyordu.
Gözlerini açtı ve denize doğru baktı, biraz önce gördüğü çocuk gibi ağlamak sonra da neden ağladığını unutmak ya da umursamamak istiyordu. O dönemlere dönmek istiyordu ama bu mümkün değildi. Mümkün olana adapte olmaya çalışıp yaşadığı şeyin geçici bir süreç olduğuna ikna etmeye çalıştı kendini. Geçmiş, şu an, gelecek hepsinin kendinden parçalar olduğunu hatırlattı kendine. En azından geçmişte yaşadığı şeylere duyduğu özlemin keşke demekten daha iyi olabileceğini düşündü. Artık eve dönmesi gerekiyordu. Derin bir nefes alıp verdi ve ayağa kalkıp eve doğru yol aldı.