Konuk Yazar : Ceren Yavuz
Peloponez’de adanın birçok sakini için oldukça sıradan bir sabahtı. Poseidon da hayatının yörüngesinin, sahip ve şikayetçi olduğu düzenin altüst olacağını düşünmeden uyanmıştı. Her sabah olduğu gibi umutsuz bir yüz ifadesiyle kalktı, yüzünü yıkadı, herhangi bir çaba sarf etmesine gerek kalmayacak şekilde küçük kulübesinde bulunan yiyeceklerle kahvaltısını yaptı. Yatağına oturdu ve duvarı izleyerek düşüncelere daldı. Her gün aynı rutini devam ettirirdi. Kalkar, kahvaltısını yapar, gün boyu yalnız başına bir şeyler düşünür; akşamüstü yürüyüşe çıkıp çevresinde yaşayan insanları gözlemler ve akşam evine dönüp yemek bile yemeden uyurdu. Her gün üzerine düşündüğü şey ise hiçbir zaman değişmezdi.
Çevresindeki insanlara baktığında yaşamaya dair sebepleri olduğunu gözlemlerdi Poseidon. Bazı komşuları çocuklarını güzel yaşatmak için, bazı komşuları okumak-yazmak için yaşıyordu. Peki Poseidon ne için yaşıyordu? Önceleri hiç yoktu böyle düşünceleri. Fakat yaklaşık 3-4 ay önce bir arkadaşıyla konuşurken ona neler yaptığı, neler planladığı, neleri sevdiği sorulmuş ve Poseidon derin bir sessizliğe gömülmüştü. Gerçekten de ne yapıyordu ne planlıyordu, ne yaptığında keyif alıyordu? Bu soruları düşünmek onu umutsuzluğun içerisine çekmişti. Başlarda ne yaptığında keyif aldığını anlamak, kendi tutkusunu bulmak için alternatif şeyler yapmayı denemişti. Çevresindekileri gözlemledikten sonra onların yaptıklarını taklit etmeye çalışmış; bir gün bir şeyler yazmaya çalışmış, 2-3 satır karaladıktan sonra canı sıkılmış; başka bir gün farklı yemekler hazırlamayı denemişti. Fakat uzun süre, neden olduğu bilinmez, tüm denemeleri boşa çıkmıştı. Gerçekten yazmayı ya da yemek yapmayı sevmiyor muydu, yoksa tutkuya gereğinden fazla anlam yüklemiş ve aldığı hiçbir keyfe tutku duygusunu atfedemiyor muydu, kendisi de bilmiyordu.
Akşamüstü her zamanki gibi dışarı çıktı, komşularıyla selamlaştı. Artık onların yüzüne bakmak bile Poseidon’a acı vermeye başlamıştı. Her gün aynı isimleri, aynı uğraşları incelemek daha da çok umutsuzluğa sürüklüyordu onu. Fakat bugün uzun zaman sonra bir farklılık, bir yenilik vardı. Yeni birisi taşınmıştı Poseidon’un mahallesine. Önce heyecanlandı, farklı birisini gözlemleme fırsatı bulabileceği için iyi hissetti. Sonra kendisini sakinleştirmeye çalıştı. Sonuçta yeni komşusunun ona iyi gelebileceğinin garantisi yoktu ve fazla heyecanlanıp umutlanırsa sonrasında daha da kötü hissedebilirdi. Heyecanını bastırmaya çalışarak yeni komşusunun evinin önüne gitti. Kapıyı tıklatması üzerine önünde oldukça kısa boylu, sevimli yüzlü, orta yaşlı bir kadın belirdi. Poseidon kapının açılması üzerine gözlerini hemen kadının evine ve içerideki eşyalara odakladı. Küçük bir alet dikkatini çekti odanın köşesinde duran. Üzerinde bir sürü ince çubuk olan oldukça küçük bir tahta parçası odanın köşesine, yere bırakılmış; birçok eşya arasından dikkat çekici görünüyordu. Poseidon kadına selam bile vermeden soru sormaya başladı;
— Yerdeki küçük alet nedir öyle?
Kadın kendisine ani bir şekilde yöneltilen soruyu garipsemişti. Kapıyı hafifçe çekerek cevap verdi. Artık dikkatini çeken alet Poseidon’un görüş açısında değildi.
— Merhaba, siz de buralarda mı yaşıyorsunuz? Öncelikle tanışmak isterim.
Poseidon tanışma faslını hızlıca geçiştirmeye çalışıyordu.
— Evet, evet. Adım Poseidon. Kapıdan köşede duran alet dikkatimi çekti. Nedir o?
Hızlı hızlı konuşuyor ve fazlasıyla heyecanlı, biraz panik halinde gibi görünüyordu. Kadın kapıyı tekrardan araladı. Eliyle o tarafı göstererek;
— Ona kalimba deniyor. Geldiğim yerde kullanımı epey yaygındır. Fakat sizin buralarda çok rastlanmıyor sanırım, bu kadar şaşırdığınıza göre.
Kalimbayı tekrar görüş açısına alabilen ve bilgiler edinmeye başlayabilen Poseidon’un gözleri heyecanla parıldadı.
— Evet, çevreyi fazlasıyla gözlemlerim. Fakat daha önce böyle bir şeyle karşılaşmamıştım.
Evin içerisine doğru farkında bile olmadan bir adım atmıştı. Kadın, adamın tavırlarını garip bulduğundan tekrardan çekti kapıyı. Kaşlarını hafifçe çatarak;
— Eve yerleşmeye çalışıyorum. Çok ilginizi çektiyse sonradan mahallede tekrar karşılaşırız, size gösterme fırsatım olur diye düşünüyorum.
Poseidon bu sözler üzerine ne kadar garip ve dengesiz davrandığının farkına vardı, bir adım geri çekildi. Hem mahcup olmuştu hem de kalimbanın ne olduğunu şu an öğrenmek, deneme yapmak istiyor, vazgeçip gitmek istemiyordu. Belki de onun tutkusu bu olacaktı. Kader, kalimbaya ulaşması üzerine örülmüş ve kadının mahalleye taşınmasına Poseidon’un tutkusunu bulma hikâyesinin gerçekleşmesi vesile olmuştu. Beyninde bu düşünceler yankılanırken sakin davranmaya çalışarak cevap verdi;
— Rahatsız ettiysem kusura bakmayın. Sanırsam akşam meydanda bir akşam yemeği organizasyonu yapacaklar. Öyle bir duyum almıştım. İsterseniz gelip insanlarla tanışırsınız hem biz de orada tekrar görüşürüz.
Kadın adamın ısrarcı olmasını tuhaf karşılamış ama yine de insanlarla tanışma fırsatını kaçırmak istememişti;
— Muhtemelen orada olurum. Kalimba bu kadar ilginizi çeken bir şey ise onu da getireyim.
Poseidon’un yine heyecanla gözleri parıldadı. Sakin konuşmaya çalışarak cevap verdi.
— Çok sevinirim. Garip göründüğünü tahmin ettiğim heyecanımı mazur görün lütfen. Yeni şeyler denemeyi çok severim.
Kadın hafifçe gülümsedi.
— Tahmininiz doğru açıkçası ama problem değil. Akşam görüşmek üzere.
Poseidon da hafif bir gülümsemeyle yanıtladı.
— Görüşmek üzere!
Kadının evine girip kapıyı kapatması üzerine Poseidon heyecanını gizleme ihtiyacı duymadan kocaman bir gülümsemenin hâkim olduğu bir yüzle evine yürümeye başladı. Uzun zaman sonra farklı bir şey deneme fırsatı elde edecekti. Belki de kalimba mıydı kalinva mıydı her neyse onun tutkusu olabilir, artık yaşarken zevk aldığı şeyler yapma fırsatı elde edebilirdi.
Hava kararmaya başlar başlamaz meydana doğru yola koyuldu. Uzun zaman sonra akşam saati dışarı çıkacak, erkenden uyumayacak, insanlarla konuşmaya çalışacaktı. Vardığında henüz çok az kişi toplanmıştı. Adını bile sormayı ihmal ettiğini fark ettiği kadının gelmesini beklemeye başladı. Uzaktan geldiğini görünce yine garip görünmemek ve kadını ürkütmemek adına bir süre yerinden kalkmadı. Sonra sakin davranmaya özen göstererek yanına gitti ve selam verdi.
— Merhaba, adınızı sormayı unuttuğumu sonradan fark ettim. Ben Poseidon. Ya siz?
— Ben Athena. Tanıştığıma memnun oldum.
Athena yanındaki bez çantaya elini uzattı ve çantanın içerisinden kalimbayı çıkarttı.
— Sizin için getirdim. Vaktiniz varsa nasıl kullanıldığını gösterebilirim.
Poseidon yine çok heyecanlanmıştı.
— Ah, tabii vaktim var. Çok çok teşekkür ederim.
Athena gülümsedi ve kalimbayı eline alarak çalmaya başladı. Bir yandan da nasıl kullanıldığını anlatıyordu. Poseidon hayranlıkla dinledi. Tüm dikkatini kalimbaya ve Athena’nın parmaklarını kullanma şekline vermişti.
— Bu… Bu gerçekten çok güzel görünüyor. Bir mahsuru yoksa benim de denemem mümkün müdür?
Athena gülümsedi ve kalimbayı Poseidon’a doğru uzattı.
— Anlattığım şekilde çalmayı deneyebilirsiniz.
Poseidon’un neredeyse elleri titreyecekti. Umutsuzluğuna çare bulmak istediğinden midir yoksa gerçekten kalimbayı ve sesini çok sevdiğinden midir bilinmez sonunda tutkusunu bulduğunu hissediyordu. Kalimbayı eline alıp çalmayı denedi. Athena gibi güzel sesler çıkartamasa da kalimbayı kullanırken iyi hissediyor, çabalamaya devam etmek istiyordu.
— Buldum, tutkumu buldum işte. Ben kalimba çalmak için yaratılmışım.
Ancak Athena güldüğünde cümlelerini sesli söylediğini fark edebilmişti.
— Bu kadar yoğun duygularınız varsa isterseniz bir süreliğine sizde kalsın, ben zaten fazla kullanmıyordum.
Poseidon bu teklif üzerine neredeyse sevinçten ağlayacaktı. Teşekkür ederek yavaşça oturduğu yerden kalktı. Athena’nın cevap verip vermediğine veya ne söylediğine dikkat etmemişti. Etraftaki hiçbir şeyi duymuyor, yalnızca kalimbaya odaklanabiliyordu. Evine gitti ve tüm kapıları, pencereleri kapatarak kalimbayla ilgilenmeye başladı.
Büyük tutkusunu sonunda bulmuş, hayat amacına ulaşmıştı Poseidon. Bundan sonra sadece kalimba çalacak, başka hiçbir şeyle ilgilenmesine gerek kalmayacaktı. Bu sayede mutlu olacağını, iç huzura ulaşabileceğini düşünüyordu. Fakat ruh hali pek de beklentilerine göre şekillenemedi. Nasıl tutkusunu bulmadan önce sadece onu aramaya vakit harcayabiliyor, alternatif hiçbir şey yapamıyorsa kalimbayı tutkusu belledikten sonra da onun dışında hiçbir şeyle ilgilenemez oldu. Gece ve gündüzün farkında olamıyor; yemek yemeyi, su içmeyi hatırlayamıyor; kimseyle iletişim kurmuyor, kapı çalındığında duymuyordu.
Günler günleri kovaladı ve Poseidon aylardır aradığı tutkusunun takıntıya dönüştüğünün bilincine varamadan parmakları kalimba çalmaktan kanamaya başlayarak, vücudu yemek yemeyi unutmaktan zayıflayarak yavaş yavaş tükendi evinde. Ruhu ve vücudu tutkusunun varlığıyla yok oldu.