Konuk Yazar: Sumru Günaydın
Atatürk’e layık mıyız sorusunu çokça duyuyorum. Bunu duyduğum zamanlarda yaptığım işleri layıkıyla yapıp yapmadığımı düşünüyor, kendi davranışlarıma puan veriyorum. Geçen günlerde şunu fark ettim, yaptığım işleri genelde zorunda olduğum için yapıyormuşum. Bu seferse seçerek bir şey yapmak istedim, kendim için de anlamlı olacak bir şey ve bu sayıya yazı çıkartmak istedim…
Yazı yazmak için bilgisayarın başına geçtiğimde nasıl davranacağımı bilemedim. Aklımda net bir akış yoktu çünkü, bayramlar benim için şaşkınlık dolu geçiyor. O bayramı edindiğimiz gün ve sonrasını, bayramı edindiğimiz gün ve şimdiyi kıyaslamadan edemiyorum. Derin bir nefes alıyorum sonra içim şükranla ve bir şeyler yapma gücüyle doluyor. Kendinizi benim yerime koyun lütfen, düşünün ki; cumhuriyet gibi bir mirasa sahipsiniz, düşünün ki attığınız her adımda onun bir emeğini ve sesini hissediyorsunuz.
Bu toprakları vatan hâline getiren, özgürlüğümüzü ve birlikteliğimizi anayasa ile güvence altına alan, otoritelere itaat etmeyi bilen bir halka efendiler şeklinde hitap edebilen bir lidere sahipsiniz. Çocukluğumda dedem bana hep Atatürk’ü anlatır “Kızım şimdi beni iyi dinle, onu anlamak istiyorsan onu okuman lazım, onu görmen lazım ama en önemlisi hiç unutmaman lazım. Bu anlattıklarım ise kulağına küpe olsun” derdi. Canım dedem, iyi ki demiş. Büyük dedem onu görmüştü ama aslında zaman geçtikçe ben de onu görüyordum. Çünkü fikirlerini ve duygularını anlıyor, onu görüyor ve ışığından ilham alıyordum. Atatürk’e tüm bunları düşünerek ve gözlerim yaşararak şükran ve minnet duygularımı sunuyorum. Ona, hem çocukluğumda hem de şimdilerde yaşattığı bayram duygusu için çok teşekkür ederim. Bizler fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bireyler olarak; onun istediği gibi bayramımızı her geçen yıl daha büyük şereflerle taçlandıracak, saadetlerle dolduracak ve milletçe coşkuyla kutlayacağız.
İlelebet Cumhuriyet!