Sahi Elimizde Ne Var? 
Kasım 3, 2023
Miras
Kasım 3, 2023

Yüzleşme

Konuk Yazar: Aysar


“Cumhuriyet yönetimi altında yaşayan, bilgece özgürlüğe alışkın halk yalnızca hür olmamış, hür olmayı hak etmiştir.”
Eşitsizliğin Kökeni – Jean – Jacques Rousseau

Kutsallarımız çok değişken uzun zamandır. Kutsal algımız, kelimeye manevi olarak yüklediğimiz anlam her geçen gün daha da metalaşıyor. İnanışlar yönünden zaten çıkmazda olan bu kavramın en net olanlarından biri ile karşı karşıyayız. Kutuplaşmaya her an hazır olduğumuz gibi burada bile kutuplarda donmaya hazırız. -biraz eski.- Bu kadar değişkeni bir arada tutan kavramı anlatma, üzerine konuşma çabasında dahi kullandığımız kelimeleri ince ince elememiz; oto-sansürü uygulamamız gerekiyor. Hangi kelime kimin için kutsal sorusunu sordukça azınlıkların ülkemizde ne denli çoğaldığı gerçeği ortaya çıkıyor. -azınlık derken?-

Kurduğum her cümleden sonra kendimle yüzleşeceğim, “Acaba ifade edebildim mi yoksa yine benim gibi olmayan -ki kim neden benim gibi olsun*- insanların yargılayacağı ifadeler mi kullandım?” köşesi olacak bugün. Üstelik sanırım ulaşabileceğim -yani e-devlet kapısındakilere güvenerek- en eski atalarımın yetiştiği sistem içinde yapacağım bunu. Onların da kutladığı bayramlardı bir zamanlar, umarım daha iyi kutlamışlardır. Olumsuz bir yerden yaklaşmaktan öte yeniden -belki en gereksiz şekilde- sorgulama içinde bir umut ve mutluluk ile. Yaklaşık 10 yıldır -ki 2013, garip bir hız- yaşadıklarımızla ne denli zorlu, garip, yüzyılda bir denk gelecek olaylarla karşılaşıyoruz derken bu kez gerçekten yüzyılı bulan bir anı geçireceğiz. -ne mutlu.-

Özgürlük ile ilgili sorgulamalar binlerce yıldır devam eden, yeni sistemler geliştiren ve kimi sistemleri yıkan sonuçlar doğurdu ve doğurmaya devam ediyor. Daha da sürecek gibi bu süreç. Elbette kimi coğrafyalarda kölelik ile var olan bilinç hırsızlığı sistemden faydalanan azınlıklar oluştursa da her dönemde insan faktörü, yalnızca kendisini düşünmeyen bireylerin çabaları özgürlük kavramının sorgulanmasına izin vermiş. -makale biter.- Bizim bulunduğumuz coğrafyanın bu alandaki farkındalığı da çok uzun bir zaman yayılmıyor aslında. Burada “bizim” derken dahi oluşacak sorgulamalar aklımda dönedursun, özgürlüğün ve ifadenin gücüne inancım ile daha keskin cümleler kurma çabasında olacağım. -bir yerlerde radikaller filizleniyor.-

Halk kavramının kutsallaştırılması, bunun sorgulanması, sorgulayanların yargılanması, dildeki ırk bildiren ifadelerin daha yuvarlak hâller alması belki de yüzyılda gelinecek en doğal sonuçlar oldu. Daha fazlasının yaşanacağı o kadar çok olay, gelişme, iç çatışma, düşünce suçları yaşandı ki sonucun sorgulanmada kalıyor oluşu dahi yapının gücüne bir örnek. Elbette burada yapı, bir yönetim biçimi ile birlikte içindeki insanların -ki halk diyoruz- sahiplenici ve geliştirici tavrıyla da ilişkili. -ki bu da ulusçuluk.- Kitlesel radikalleşmenin tavan yaptığı dönemde sorgulatan, izin veren, sistemi eleştirmeye açık yönetim şekli ve kuruluş gününe olan kutlama hevesi de ciddi şekilde bölünmüş durumda. Kimilerimiz için ömrümüzde görmemiz gereken en büyük kutlama olmalıyken kimilerimiz için bir yenilgi. Kimilerini görmediğimiz denklemde ise ortada kutlanacak yahut yenilgi olarak kabul edilecek bir gerçeklik kalmıyor. -bazı tatlı sorunlar-

Peki biz hak ettik mi? Bilgece özgürlüğe alışkın mıyız? -biz kimiz?- Sorgulamalar kutlamayı söndürecek hissi var ise -bende vardı aslında- olmasın. -teşekkürler- Bu sorgulamalara izin veren bir sistemin kutlaması içindeyiz. Yönetim ve sistem değişikliğinin de kutlaması yapılacaktır kısa bir süre sonra, muhtemel. Yahut bu yüzyıl kutlaması gelmeden yapılan “bizden sonra” algısı ile oluşturulan yapının da kutlamaları olacak. Fakat bugünü sağlayan adıma, cesarete yapılan kutlama vaktidir. En zoru şu an kutlayabilmek varlık sebeplerini. Ne yapılırsa yapılsın daha iyisi olabilirdi denmesi gereken, bu kez sosyal medya algısı ile değil, gerçekten denmesi gereken bir kutlama vaktidir. Çünkü sorgulamalar o kadar derin noktalara iniyor ki; bireyselliğe döndükçe kutlanacak çok az şey kalıyor yaşamda. Kitlesel hareket bilincinden oldukça uzak olduğumuz dönemde daha birleştirici çok az unsur olması gerekli sanırım. -tam bu anda gelen insanlık suçları-

“Cumhuriyet olsak başımıza bir felaket gelemezdi.”
Ateşten Gömlek – Halide Edip Adıvar

Bir felaket mi? Ve buraya bu niyetle yazarken en zoru da hatırlamamak olurdu/oluyor. Henüz ilk yıllarda dahi yaşananlar bir yüzyıla yeterdi aslında. Sonrasında olanlar güçlendirmiş diyelim. -güçlü devlet, gü…- Fakat ülkemizin sınırlarında yaşananların karşılığı birkaç neslin umutsuz olması dışında çok da etkilemiş görünmüyor kimseyi. Yahut ekonomik buhranların her on yılda bir başımızda dolaşması. Ya da militer rejimlerin darbeleri. Yahut dini tarikatların ele geçirdiği güç. Mafya ya da daha adli ve kurşun yedirmeyen dille silahlı suç örgütlerinin politikadaki yeri. Veya basın-siyaset ilişkisi. Irklar arası milliyetçiliğin oy kazandırdığını fark eden politik figürler. Elbette hâlen olan ama adı değişen sağ-sol kavgaları. İnanç özgürlüğünün yalnızca inanmak olması. 5 yıl sonraki nüfus planlamasında normalin 5 katı kadar insan beklentisi. -evet, doğal artış değil.- Fezlekeler, ki hâlen ne olduğuna dair ciddi soru işaretleri var. Anayasa’nın sahaya atılan yabancı madde muamelesi görmesi. -en azından ceza alıyorlar futbolda- Burunları yalandan uzamayan ama bazı masalarda kırılan siyasiler. -es, nefes-

Hâlen Avrupa Birliği beklentisi içinde olan umutlu insanlarımız. Doların yakmak için dahi fazla pahalı olması ve daha iyi bir protestonun geliştirilememesi. Uzunca bir listenin kısası. Ve elbette değer şuradaki ki; yaşanılan süreçlerin sistemden öte yönetim ve insanda olduğunu gösteriyor şu an bize kutlama isteğimiz. Neyi neden kutladığımızı bilerek ilerliyoruz. Unutmadan, ki en önemli noktalardan biri de bu. Unuttuğumuz her olay bize geri döndü bugüne dek. Yine öyle olmaması için daha iyi bir meclise sahip de değiliz üstelik. Burada değinmek istediğim konulardan biri de siyasetle olan ya da olmayan ilişkimiz aslında. -genelde uyuşmayız.- Eleştirdiğimiz onlarca şeyin sonucunda adımlar atılıyor yahut atılmıyor. Fakat yalnızca eleştirmek ile siyasetin herhangi bir noktasında yer alamıyoruz. Ki zaten uzun boşluklar ile elimize geçen yönetilme hakkını da son dönemdeki gelişmelerle çok da dikkate almamaya başladık. Bilincimiz ve yaşamın kısalığı, telaşlarımız; beklentilerimiz gerçekleşmedikçe bizi hakkımızı aramaktan uzaklaştırmaya başladı. Üstelik kutladığımız sistemin bize sunduğu en büyük haktan. 

Bugün konuşulacak ve düşünülecek şeyler değil belki -ki öyle- fakat bireysel yaşamdan uzaklaşmanın zorlaştığı çağımızda toplumsal olarak ileriye dönük hamleler daha da önemli hâle geliyor. Bireyselleşmenin en büyük katkısı bilincin kişiye önem ve değerini, tek ve eşsiz olduğunu hatırlatması. Bunu egosantrik bir noktadan da değil aslında herkesi önceleyen ve saygı duyan noktadan yapıyor oluşu. Bu bilincin kazancı ile çocuğumuz, gelecekte bizi temsil edeceklerden yana değil; insana ve bu toplumda yetişecek olana iyi bir gelecek kurma şansı bugün. Daha da sorumlu hissettirmekle birlikte yine bugün kutlamamız gereken cesaretin ve sorumluluğun bizim tarafımızda yapılabilir eylemlerin bütünü. Örnek insan konusunda hep soru işareti olan ve sorgulayıcı bir taraftan bakmakla beraber; bu kutlamada ismini andığımız, yolda olan, adım atan kim varsa bu sorumluluk bilincinden bir parça alarak anılabiliyor. -umarız anılabilirler.-

“Bir yönetim iyi olduğu zaman, sözler ve davranışlar en geniş sınırlar içinde özgürdür. Kötü bir yönetim iş başındayken davranışlar belki en geniş sınırlar içinde özgürdür ama konuşmalarda ihtiyatlı olmak gerekir.”
Erdemin Ardından Git – Konfüçyüs

Yakın zamanın kazandırdığı en verimli noktalardan biri olabilir ihtiyatlı konuşmak/yazmak. Yine zor ve kesici zamanlarda o kadar etkili ve kapalı şekilde gerçekliği açan metinler, sunular gerçekleşti ki insan olduğumuzu hatırlattı. Buna ihtiyaç duymama hâlini arzulamakla beraber bu yolda adım atmak da en önemli noktalardan biri. Bilinçli eylemsizlik ile ilgili zorluk ve kilitleyici yapının çözüldüğü noktalardan birisi “Ne verebilirim?” sorusu. Bugün yahut yarın; bizi birey olarak önemli kılan, kılması için kurulan bu sistemde yol alma gayreti.

Bu ana kadar alıntılar dışında hiç kullanmadım cumhuriyet kelimesini. Kutsalla ilgili girişimin sebebi buydu. Kelimeler yalnızca ifade ediyor, bir gerçeklik oluşturma çabası son zamanlarda var. Fakat cumhuriyet, yıllardır gerçekliğin kendisi. Son zamanlardaysa tam tersi yönde sadece bir kelime olarak kalması çabalanıyor. En çok da bu dönemde daha çok, net ve özgürce kullanılmalı. Ayrıca yakışmıyordu sanki önceden anlatmaya çalıştığım olaylar bütününe. Yahut yakışacak eylemler gerçekleşmemişti cumhuriyet içerisinde. -gerçekleşmiyor-

Yönetim sorgulaması için her zaman vakit var. Her zaman umudun olması gerektiği gibi. Bugün bizlerin umudu da burada yatıyor. Korktuğumuz şey sistemden uzaklaşmak olmuyor hiç. Hiçbir zaman cumhuriyet korkutmuyor bizi. Kimse için kaçınılacak konu değil. “Acaba?” sorgulaması doğurmuyor. İçinde özgürce konuşulması için var. Onun nasıl kullanıldığı ile ilgileniyoruz. Hiçbir dönemde kavga ondan uzak olmaya olmamış. Ona sahip olmak ile ilgili. Yalnızca bireye ve birey bilinciyle topluma dönük hareketlerle ilgili. Elbette zorlu oluyor savunmak; aranan bireyden uzaklaşmak oldukça da cumhuriyeti savunmak zor olacak. -iyi ki de- Ancak bu zorluğu şu an yaşarken biz ilk kurulduğu dönemden çok daha sağlıklı şekilde yapabilir durumdayız. Radikal kanatlar yok mu, var. Fakat ilk dönemler kadar değil. Güç değiştiği ölçüde zulme ve kibre dönüşmez. Bunun sağlayıcısı olduğu için cumhuriyet yarınların umudu olmaya devam ediyor. Korktuğumuz şey hiçbir zaman ondan uzaklaşmak olmadı; gücün kibre dönecek olması oldu. Ki döndü de. Bundan sonra da dönmemesi için tek yol bu bilincin devamlılığı. Yolun başlangıcı kadar zor olmasa da önemli bir eşiğin kutlaması ve ilk adımı bu yüzüncü yıl. Yeniden kurulmayacak -ki mümkün değil- kullananlar ve içinde yaşayanlar olarak ayrılanlar bilinçlenecek.

Özellikle 5-6 yıl önce çokça denk geliyordum; 75. Yıl ismi liseler, ilkokullar ve bazı kurumların isimlerinde yer alıyordu. Şu an pek çoğu artık aşina olduğumuz farklı isim/isimlerle -isim- değiştirilmiş durumda muhtemelen fakat sanırım bu dönemden çıkarken yine eğiten, devleti temsil eden kurumların hangi isim-hikâye-olaylarla anılıyor oluşu da önemli bir konu hâline gelecek. Kutlamalar eğitildikçe daha da anlamlı hâle gelecek.

“Sol yanlarım cumartesi küle çalışsın
Mason teşkilatlara çapsın bisiklet
Titreyeyim muştalara sapayım kopkor
Rabbim kız okula geliyor, yaşasın cumhuriyet!”
Karıcığım Bana Eroin Koya – Gidiyorum Bu – Ah Muhsin Ünlü

Çok şey yazılabilir muhtemelen. Hani özgürlükler ile ilgili, insanı önceleyen yanları, demokratik sistemin etkisi, bu uğurda karşılaşılan zorluklar, vizyonun ve belki de daha önemlisi misyonun nasıl etkileyici olduğu. Fakat kısa bir cümle, şiirin isminden içinde geçen git-gellere kadar her noktasından sonra gelen dize daha da açıklayıcı. Bütün olmak için parçalardan biriyiz. Bazen de parçalananlardan. Ve bilincimizle adımlayacağız.

Kutlanacak olan cumhuriyet bir. Kimileri için değil hepimiz için. Lakin elbette daha yüksek sesle söylemek için sorgulamak şart:

Cumhuriyet,
kim için payidar?

-senin için-

 



Paylaşmak Güzeldir: