Uzun bir aradan sonra yine bilgisayarın başına oturup yepyeni bir sayfa açtım. Daha önce Zümrüdüanka’da yayımlanmış yazılarımdan farklı bir yöne evrilecek bir yazı serisine başlamaya karar verdim. Siz sevgili okuyucularla, geçtiğimiz yıl yüksek lisans yapmak için gittiğim İspanya’nın başkenti Madrid’de; gittiğim yerlerden anılarımı, görüp beğendiklerimi, yediklerimi ve kaldığım yerleri paylaşacağım.
İstanbul – Madrid: İlk uçuş, 4 saat
Madrid’e ilk uçuşum 15 Eylül 2022 tarihindeydi. Hatta bu, İspanya’ya yaptığım ilk uçuştu. Annem, babam, ben ve annemin uçakta edindiği arkadaşı ile birlikte öğle saatlerinde Madrid’e vardık, TK 1857 benim için yeni bir başlangıcın kodu oldu. Uçaktan inip eve eşyaları bıraktığımız gibi kendimizi dışarıya attık. Amatör hatası yapmamanız ve tatilinizi en verimli şekilde geçirebilmeniz adına size adım adım yapılması gerekenleri (Sırf bu nedenle bizim yaptığımız sırayla değil.) yazacağım.
İlk gün
Nereye gidilir? Sırasıyla; Plaza de España – Palacio Royal de Madrid – Catedral de Santa María la Real de la Almudena – Plaza Mayor – Sol – Gran Via
Bir İstanbullu olarak İspanya’da en garibime giden şey, her yere yürüyerek ulaşım sağlayabilmek olmuştu. Tabii ki şehrin dışında sayılabilecek yerlere gitmek pek mümkün değil ama şehrin merkezinde yaşayan biri için ulaşım, hele ki hava güzelse çok kolay. İlk gün için size tavsiye ettiğim yerler birbirine yakın, bu sebeple birinden diğerine yürüyerek geçmenizi öneririm.
Plaza de España, Cervantes heykelinin içinde bulunduğu, Noel zamanında marketlerin ve buz pateni pistlerinin kurulduğu bir meydan. Görsellerine internetten baktığınızda bu meydanın arkasında göreceğiniz heybetli yapı (otel) ise Riu Plaza España. Otelin en üst katında bulunan terasın yerleri camla kaplı olduğundan Madrid’in üzerinde yürümek isterseniz burası sizlik olabilir.
Sıradaki durak ise Madrid Kraliyet Sarayı ve sonrasında yan tarafında bulunan katedral olabilir. Çok heyecanlanmanıza gerek yok, çünkü kraliyet ailesi bu sarayda yaşamıyor.
Katedrali gezdikten sonra acıktığınızı varsayarak Mercado de San Miguel’e gitmenin tam sırasıdır diyorum. İçeri girdiğiniz andan itibaren enfes tapaslarla karşılaşacağınız bu pazar yerinde, benim önerim deniz ürünlerine yönelmeniz. Özellikle Bocadillo de Calamares (Kalamarlı Sandviç) yemeden buradan çıkmayın derim. Umarım oturacak yer bulabilirsiniz. 🙂
Karnınızı doyurduktan sonra Plaza Mayor’da gezinmek, hatta ara sokaklara dalıp hediyeliklerinizi almaya başlamak güzel olabilir. Üzerine de meydanda oturup içecek içmek keyifli olacaktır ya da hakkınızı burada değil, sıcak çikolata eşliğinde churros yiyerek de kullanabilirsiniz. Bunun için en popüler mekân Chocolateria San Gines, fakat bu mekânda yer bulabilmek için uzun sıralar beklemeniz gerekmekte. Bu nedenle aynı tadı, hatta bence daha bile iyisini, yakalayabileceğiniz çok yakında bulunan Churrería Chocolateria 1902’ya de gidebilirsiniz.
Buradan sonraki durağımız Sol Meydanı, umarım şansınıza hâlâ inşaatta değildir, çünkü uzunca süredir kapalı birçok yeri vardı. Meydandan yürüyerek delilercesine alışveriş yapabileceğiniz Gran Via’ya ulaşmak mümkün. Günü İspanyol lezzetleriyle kapatmak adına buradan Azotea del Circulo’ya geçip güzel ama biraz da pahalı bir yemek yiyebilirsiniz. Özellikle Madrid’deyken sağlıklı zincir restoran Honest Greens’de de nispeten daha uygun fiyatlı ve temiz yemekler yemeniz mümkün. Restoranlar çoğunlukla Google Maps ya da Instagram sayfaları üzerinden rezervasyon alıyor, aklınızda bulunsun. Günü batırmak ve kokteylle taçlandırmak için civardaki Casa Suecia’da Tinto de Verano içmek de güzel olacaktır.
İkinci gün
Nereye gidilir? Sırasıyla; El Rastro, Museo Nacional del Prado – Parque de El Retiro – Palacio de Cristal – Puerta de Alcala – Museo Reina Sofia
Umarım yürüyerek bir gün daha geçirmeye hazırsınızdır, çünkü bugün park günü! Café del Art’da güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra, sizi El Rastro’yu yani Madrid’in pazarını gezmeye davet ediyorum. Alabilecekleriniz arasında takılar, elbiseler, duvara asmalık objeler ve daha nicesi olan bu pazar; sadece pazar günleri ve resmî tatillerde kuruluyor. Denk gelirseniz görmenizi öneririm.
Pazardan sonra yürüye yürüye Prado Müzesi’ne geçebilirsiniz. Madrid’de müzelere öğrenci kimliğinizi ve pasaportunuzu göstererek ücretsiz ya da indirimli giriş yapmanız mümkün, aklınızda bulunsun. Prado Müzesi oldukça büyük ve çok katlı, görülmeye değer çok fazla eser var. Kaybolmamak adına haritayla gezmek, hatta gezerken öğrenebilmek için de birçok dilde verilen kulaklıklardan kullanmak mantıklı. Goya, Velazquez ve El Greco gibi sanatçıların ve çok daha fazlasının eserlerini görebileceğiniz müzeye minimum 2 saat ayrılması gerektiğini düşünüyorum.
Müzeden sonra kahvenizi alıp biraz soluklanmak için Retiro Park’a doğru yol alabilirsiniz. Parkın birbirinden farklı çok girişi var; hangi girişinden girerseniz girin parkın içindeki Kristal Saray’ı, gölü ve gül bahçesini görmeyi unutmayın. Çok kalabalık değilseniz gölün üzerinde sandal kiralayıp gezinebilirsiniz. Kalabalık bir grup hâlindeyseniz önden yiyeceklerinizi hazırlayıp gölgelik bir alanda piknik yapabilirsiniz. Aklıma okulun son haftası yaptığımız sınıf pikniğimiz geldi… Ne güzelsiniz anılar! 🙂
Acıkmış olduğunuzu varsayarak size en sevdiğim Kalamarlı ekmekçi olan Bar El Brillante’yi öneriyorum, bana kalırsa Madrid’in en lezzetli kalamarlı ekmeğini burası yapıyor. Yakınlarda başka bir öneri ise Falaferia ya da Taberna El Sur olabilir. Ya da yukardaki çıkıştan çıkıp Puerta de Alcala’da bulunan restoranlardan birinde yemek yiyebilirsiniz. Özellikle yer bulursanız Cappuccino Madrid, oturup etrafı izlemenin en keyifli olduğu mekânlardan.
Sıradaki durağımız ise Reina Sofia Müzesi. Prado’ya kıyasla daha küçük sayılabilecek bu müzede Picasso’nun İspanyol İç Savaşı’nı resmettiği Guernica’yı görebilirsiniz. Aman dikkat, fotoğraf çekmek yasak.
Bu güzel günü sonlandırmak için en iyi opsiyonlardan biri Madrid’i Madrid yapan gece kulüplerinden birine gitmektir diyerekten sizlere Marieta’yı öneriyorum. İngilizce popüler tüm şarkıları İspanyolcalaştırılmış hâlleriyle dinleyip deliler gibi dans edebileceğiniz bu mekân genellikle gece 2’ye kadar hizmet veriyor. Tabii ki Madrid’de gece hayatı saat 2’de bitmediği hatta tam aksine başladığı için sabah 6’ya kadar dans etmek adına Bule Bule’ye geçebilirsiniz.
Benim için Madrid yepyeni bir başlangıç demekti ve 3 kelimeyle “Beklentilerimden daha fazlası!” oldu. Özet bilgi şeklinde de Madrid’de neler yapılması gerektiğini sizlere aktardım. Gezip gördüğüm yerleri elimden geldiğince aktaracağım bir sonraki yazıda buluşmak üzere, iyi tatiller!
Ekstralar:
Yemek: Cazorla (deniz ürünleri), La Maruca (İspanyol lezzetleri), La Bobia (Kuzey İspanya lezzetleri), Gracias Padre (Taco), Sal Mestiza (Meksika yemekleri & kokteyl)
Kahve & Tatlı: Naji Specialty Coffee (Antep fıstıklı kahve), ACID Café, Caracola Madrid (Cheesecake), Celicioso (Glütensiz lezzetler), Chök