Mevsimlerden ilkbahar, günlerden çarşamba, hava güneşli ama yağmurlu, duygulardan huzurla karışık şükür… Böyle bir günün rotası gibi Heidelberg! Bir renk olsa yeşil, bir koku olsa sandal ağacı, bir şair olsa Ümit Yaşar Oğuzcan… Vıcık vıcık insanların kaynamadığı caddeler, zamanı unutturan adımlar, alabildiğine mutluluk, diz boyu aydınlık… Ah, ne mutlu olurdun burada! Biz çok mutluyduk yani; açık pencerelerden sokağa yayılan kahkaha sesleri, az katlı binaların ihtişamı, bizi yakınlaştıran konuşmalar, ansızın oturduğumuz kafeler, doyasıya yeşillik ve mavi…
Her adımımızda Orta Çağ’ı hissettiren detayları ile zamanda yolculuğa çıkartan başka güzel şehirlerden birinde keşfe çıkıyoruz bu sefer! Almanya’nın Fransa sınırında, Frankfurt ve Stuttgart’ın ortasına konumlanmış olan bu romantik şehir, namı diğer filozoflar şehri; II. Dünya Savaşı esnasında en az hasar alan Alman şehirlerinden birisi olduğu için tarihi dokusunu günümüze kadar korumayı başarabilmiş. Hem Almanya’nın hem de dünyanın en eski üniversitelerinden biri olan, kale görünümündeki Heidelberg Üniversitesi; şehri domine eden ve öğrenci şehrine çeviren bir öneme sahip. Neckar Nehri kıyısında yer alan bu sevimli şehrin gezilecek hemen hemen birçok noktası ise Alstadt adı verilen eski şehir bölgesinde yer almakta. Bu bölgenin ana konumları ise Marktplatz adı verilen şehir meydanı ve Hauptstrasse adı verilen caddesi. Eski şehir bölgesince uzanan cadde; alışveriş yapılabilecek pek çok mağazaya, yiyecek içecek anlamında ise birçok mekâna sahip. Ara sokakları ise tıpkı Kadıköy gibi! Normal şartlarda o sokağa ait olmadığını düşüneceğiniz sürpriz kafelerle dolu.
Nehrin kıyısında yürüdükçe bir tarafınızda şehrin ünlü köprüsü, diğer tarafınızda ise ihtişamıyla göz kamaştıran, gidip gördüğünüzde ise harika bir manzara sunan Heidelberg Kalesi yer alıyor. Füniküler ile ulaşabileceğiniz bu görkemli yapı; Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’nun bir parçası olan Worms Prens-Piskoposluğuna ait ve Kuzey Alpler’de yer alan önemli Rönesans eserlerinden biri. Söylenene göre kaleye dair ilk inşa 1214 yılının öncelerine dayanmaktaymış. 1537 yılında ise kalenin üzerine yıldırım düşmesi sonucu büyük bir kısmı yıkılmış. 200 yılı aşkın sürenin ardından tarih yeniden tekerrür edip başka bir yıldırım düşünce ise kalenin tamir edilip inşa edilen birçok kısmı yeniden zarar görmüş. Şehrin önemli noktalarından olan Eski Köprü (Alte Brücke) ya da diğer adıyla Karl Theodor Köprüsü, Neckar Nehri üzerine konumlanmış ve şehri farklı açılardan görebileceğiniz bir deneyim sunmakta. Burayı ziyarete gelen birçok turist de bu köprüden bir süre inmek istemiyor. Köprüye ait bacaklardan birinde sıra sıra atılmış çentikler ve yanlarında seneleri ifade eden sayılar yer almakta. Bu sayıların simgelediği şey ise zamanında durmaksızın yağan yağmur ve taşan suların altında kalan şehrin yıllara oranla artan su seviyesini göstermekteymiş. Şehrin başka önemli bir noktası ise Philosophers Walk adı verilen Filozoflar Yolu ve yol sonunda sizi karşılayan tepe. İsmini bu şehirde yaşamış; Hegel, Karl Jaspers, Max Weber gibi ünlü filozofların, kendileriyle baş başa kalmak ve düşünmek için tercih ettikleri bir konum olmasından alıyormuş. Bu bahsi geçen tepeye ulaşım için yürümekten başka seçeneğiniz olmasa da yol sonunda şehrin panoramik görüntüsüyle büyüleneceğiniz gerçeğiyle yokuşa tutunmanızı tavsiye ediyorum. Tepeye ulaşmak için yürüdüğünüz yol boyunca da temiz hava solumak suretiyle ciğerlerinizi ödüllendirebilirsiniz. Ayrıca dağın tepesinde eski bir amfitiyatro var, meraklısı için keyifli olabilecek bir deneyim. Naziler tarafından propaganda amaçlı yapılmış bir tiyatroymuş. Bunlara ek olarak dünyanın bazı enlerine ev sahipliği yapan şehirde en büyük şarap fıçısı ve en eski insan kalıntılarının olduğu söylenmekte. Heidelberg Kalesi’nin mahzenine saklanmış devasa fıçı, 219.000 litre kapasiteye sahipmiş. 1907’de bir işçi tarafından şehrin güneyindeki bir kum havuzunda bulunan insan çene kemiği ise 600.000 yıldan daha eskiymiş. Böylece Avrupa’da bulunan insan yaşamının en eski kanıtı unvanını almaya hak kazanmış. Ayrıca kale içerisinde yer alan eczacılık müzesi ilgilerine duyurulur! Eczacılığın tarihsel gelişimini anlatan, bitkilerin koku ve görünümlerinden kendinizi test edebileceğiniz bir alan sunmakta.
Bu şehir için önemli olan diğer bir eser ise Gernot Rumpf tarafından yapılan Bronz Maymun Heykeli (Brückenaffe)! Yapılan duaların ve tutulan dileklerin kabul olacağı şeklindeki inanışlarla birçok turist tarafından görülmek istenen bir yapı olarak varlığını sürdürmekte. Hatta bir inanışa göre maymunun elinde tuttuğu aynaya dokunmanın refah getireceğine, sağ elinin parmaklarına dokunmanın ise şehri başka bir zamanda yeniden ziyaret etmek isteyen insanlarca yapıldığına inanılırmış. Maymunun yanındaki farelere dokunmak ise çok çocuk sahibi olmaya yorulurmuş.
İnsan sayısı arttıkça pislenmemiş, zarar görmemiş ve zamanında yıkılmış yerlerin şehrin ana mimarisine uygun yapılmasıyla görüntü kirliliklerine ev sahipliği yapmayan ve özetle insanlıktan nasibini almamış bir şehir. Bu şehri asık suratlı yakalamak, saçı başı dağılmış ya da asi görmek bence pek mümkün değil. Bu pozitiflikler içerisinde kendinize de bir yer bulmak zor olmuyor tabii. Nehre paralel ilerlediğiniz yol boyunca kano yapan ya da deniz bisikleti kullanan insanları, çimlerde gezinen ördekleri, şehrin güzelliğini izlemek için boş bulduğu yere oturan insanları görmeniz mümkün! Özetle; bolca yürüyüş yapabileceğiniz, yorulunca yol kenarında bir yere oturup etrafı izleyebileceğiniz, temiz havasıyla ciğerlerinizi dolduracağınız ya da yoldan geçen bir otobüse atlayıp gelişigüzel bir durakta inip farklı yerleri yürüyüş rotanıza dahil edebileceğiniz bir şehir Heidelberg!
“O gün bir sokak aynasında gözlerimizi gördük; şehrin aydınlığı, yeşili ve dinginliği gözlerimize yansımıştı.”