Dümdüz yürüyorum. Bomboş, asfaltlı, sisli ve çam ağaçları ile donatılmış bir yolda tek başımayım. Yanıma bir eşlikçi istiyorum fakat bunun mümkün olmadığının farkındayım, bunun sebebi ise bir eşlikçimin olabilmesi için ruhumda benden başka kişilerin de ruhunun olması gerektiğini hissediyor olmamdı. Henüz çok ruhlu olmaya hazır değilim, o sebeple yalnızlığımla huzur bulmayı öğreniyorum. Sonra birden yollarda çıkıntılar oluşuyor ama taştan, tahtadan çıkıntılar değil bunlar. Bazen bir çikolata gibi katı fakat kırılmak için hazırda bekleyen, kadifemsi çıkıntılarla karşılaşıyorum; bazen de bir bıçak gibi oluyor, pürüzsüz yan yüzeylere kıyasla benim yürüdüğüm yol hep kesici çıkıntıların bulunduğu noktadan geçiyor. Pürüzsüzlüğü gözümü öylesine alıyor ki, kendimi parçalayarak yolu yürüdüğümün farkına çok geç varıyorum. İşte bu noktada diyorum ki “Zaman da geçmek bilmiyor!” hepimizin kullandığı bu sözün hissiyatlı karşılığı bende bu şekilde canlanıyor.
Sonra birden yolum beyazlaşıp, krem peynir hâlini alıyor. O kaygan ve kolay yapısına kıyasla elimize yanlışlıkla sürdüğümüzde yıkamadan çıkmayan ve yapış yapış olan bu yapısını gördüğümüzde farkı anlamaya başlıyoruz ya da anladığımızı düşünüyoruz. Ben ise bu krem peynirde yürüyorum, yürüdükçe bacaklarıma yapışıyor ve ilerlemesi zorlaşıyor fakat asıl zorluğunun orada yürümek olmadığını biliyorum. Bedenim kaygan ve kolay yapıda ilerleyerek kendini hiç yormuyor, krem peynire batan ise ruhum oluyor. Bedenim kendini hıza kaptırdığında ise ruhum bedenime yetişemiyor ve algı kaymasına sebep oluyor. Zamanın krem peynirliğinin yan etkileri ise bedenimin ruhumdan hızlı gitmesi ile başlıyor. İlk yan etki duygularımı hissedememek oluyor, üzgün olmak istediğim bir anda ruhum bana yetişemediğinden hissedemiyorum ve sonrasında da bu duygu için çok geç olabiliyor. Keza aynısı mutluluk, korku, kızgınlık gibi çeşitli duygularda da gerçekleşiyor. Hissizlikten sonra da bir uyuşukluk geliyor, beynimin dış dünyaya karşı mükemmel bir sistemle çalıştığı bu uyuşukluk tamamen içsel oluyor. Hafif bir baş ağrısı ile varlığını belli eden bu uyuşuklukla beraber hatıralarım parçalanıyor. Ruhumun bedenime yetişemediği her an, kendi dünyama eksik olarak kaydedilen anılar olarak geçiyor. Son aşamada ise bunları hiç yaşamamış, sanki oradaki ben değilmişim ve yerime bir başkası geçmiş gibi hissediyorum. Bu durumda ise “Zaman ne hızlı geçti!” sözünü kullanmayı tercih ediyorum çünkü hissiyatımı tanımlayabilecek bir kelime bulamamanın zorluğu ile yüzleşmiş oluyorum. Neyse ki artık zamanın krem peynirliğini zihnime tanımlayabilmiş ve öz sözlüğüme geçmesini sağlayarak yeni bir kavram kazanmış olarak hayatıma devam edebilirim.
Bu tanım; yakın sürede gerçekten zaman algımı karıştıracak bir durum yaşayıp, kendi içimde demlendikten sonra uçakta aklıma gelenleri birleştirmeye çalışırken birden ortaya çıktı. Bilimsel veya ruhsal zaman kavramı üzerinde düşünmenin yoruculuğunu özümsemiş varlığımın, aniden ortaya çıkardığı bu tanımlamayı kabul etmesi uzun sürmedi desem yeridir.
İnsan olmak temel bir özellik gibi görünse de zor iş arkadaşlar, umuyorum ki hayatınızda minimum sayıda zamanın krem peynirliği ile başa çıkmak zorunda kalırsınız. Hayal gücünüzle kalın!