Artık hiçbir şey yazmıyorum.
Geçen biri bana neden yazmadığımı sordu, bir şey diyemedim. Monitörde kendi kurduğu cümleleri görmek insanı iyi hissettirmeli. Beni mutlu etmiyor. Kusuyormuş gibi hissediyorum.
Nasıl ki insan zehirlendiğinde veya alkol gibi vücudunda olmaması gereken bir şey tükettiğinde kusması gerekiyorsa benim de kafamda dönmemesi gereken olaylar döndüğünde yazmam icap ediyor. Burada herhangi bir sanat icra edeceğimi düşünmüyorum; sadece anlık aklıma gelen bazı şeyleri kusacağım.
Aradı, gelmemi istedi. Belki bir senedir görüşmüyorduk; zaten alkol etkisindeydi, üslubundan anladım. O sırada uzak gelecekte hayatımda olacak olan bir kadınla batak oynuyordum ama bu bambaşka bir hikâye. Aklımda anlatmak istemediğim hikâyelerle buraya dökeceğim anılar sarmaş dolaş olduğu için her şeyi mantığa ve gerçeğe uygun izah edemiyorum.
Arkadaşlarının yanından aldım onu. Adamların bakışlarında biraz nefret biraz gıpta sezdim. Nefreti manasız bulsam da gıptaya anlayış gösterdim. İnsanların büyük bir çoğunluğu en az bir arkadaşına karşı duygularla doludur.
Evine geçtik, oturduk. Bana bir şeyler ikram etmeye meyletti ancak geri çevirdim. Ayıklığın keyfine varan âdem, ağzında bade tadı istemezmiş.
Bana hayatıyla alakalı bir şeyler anlatıyordu fakat kulak veremedim. Oysaki geçmişte ne kadar da sevmiştim onu. Bir zamanlar çemberimin merkezinde olan bir insanın, şimdi alanımın dışında olmasının hüznüne kapıldım.
Aniden gayet dingin bir şekilde, “Neden yalnızsın ve buna mecbursun biliyor musun? Çünkü kimseyi kendine denk görmüyorsun. Herhangi birini yanına yakıştırmıyorsun kibrinden.” dedi.
Dudaklarım titredi, sol gözümün alt kapağı seğirdi. Çok savunmasız hissettim. Konuşmamak için sarıldım ona. Bedenim gecenin kalanını onu mutlu etmeye ayırdı, bilincim müsaadesini isteyip apartmandan dışarı, yürüyüşe çıktı.
Sabah terk ettim onu, bir daha görmemek dileğiyle.