Konuk Yazar: Enes Sivri
Bu dünyada iyi kalpli ve paytak paytak yürüyen insanlar var. Onlar olmasa nefret ederdim insanlıktan. Tam onları bir anlığına unutuyorum ki aklıma birden çocuklar geliyor; kirli elleriyle, çamura batmış kıyafetleriyle tertemiz çocuklar. Ve insanlıktan tümüyle nefret edemiyorum ama kendimden bile bazen nefret edebiliyorum. Ama bu mavi gökyüzü ama bu sımsıcak güneş ama bu pamuk pamuk bulutlar çok güzellerken insanın her şeyi sevesi, sarılası geliyor.
Otobüsler insan taşır, kamyonlar kavun ve ben kalbimde onu taşırken nefret edemiyorum bu dünyadan. Aç şu perdeleri, gece çok uzun sürdü, çıkar camdan başını.
Şu insanlığın en tozlu tarih kitabının sayfalarında biz varız; iyi insanlarla, kötü insanlarla ve çocuklarla beraber. Kış günlerinden bir gün, tarih milattan önce bin bilmem kaç, ben senin resmini mağaramın duvarına çiziyorum. Karanlıktan bir hayvan birden üstüme fırlayıp canımı alabilir, ümitsizlikten bir sen çıkıp her şeyimi alabilir. Ben bu iki şeyin korkusuyla yaşıyorum. Birlikte ava gidiyoruz, akşam soğuk olur, biraz da odun toplayalım.
Bir başka sayfada hücum emri almış bir komutanın önünde ikimiz, birazdan bize nerede öleceğimizi söyleyecek. Aynı hevesle, aynı ölüme beraber koşacağız. Etrafta yaralı, ağlayan, öfkeli, sevdiğine kavuşmayı bekleyen, beklenilen, çayı şekersiz içen ve şekersiz içemeyen askerler var.
Bir başka sayfada Çin’deyiz, haylice yaşlıyız; bir küçük pirinç tarlamız, bir de küçük baraka evimiz var. Güneşle beraber uyanıp hemen işe koyuluyoruz. İyi insanlarız, kimseye zararımız yok. Biz, sen ve ben; tek insan gibi yaşıyoruz, genç bir âşığın hayallerini süsleyen bir hayat, yalnızca ve yalnız. Akşam olunca mum ışığında çay içeriz diye çay demliyorum. Sen, ben, mum, ve iki bardak çay… Bahtiyarız. Sonra sana Sitare şiirini okuyorum. Ve sen kısık kısık konuşuyorsun, sesin ılık bir bahar güneşi gibi ığıl ığıl akıyor içime. Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum, gözlerin mi daha sıcak gülüyor; yoksa dudakların mı anlayamıyorum.
Bir esrarlı yangın çıktı kütüphanede, yandı sayfaları o tozlu tarih kitabının. Karanlıkta bir hayvan çıkıp üstüme atladı. Savaşı kaybettik, komutan sen ben herkes öldü. Çay döküldü ve sel oldu, tarlayı talan etti. Mum alevi kocaman oldu yaktı küçük barakamızı. Gece oldu Güneş doğmadı.
Ateş söndü, her yer duman oldu. Açtım perdeleri, araladım pencereyi temiz hava girsin diye içeri.