Konuk Yazar: Özer Özbulak.
Koyu bir grilik duyumsuyorum son zamanlarda, çevremi saran tümseklerin kederlerinde. Her biri beni apayrı tuhaflıklara bürüyen ikilemlerle daha çok yüz yüze kalmaya başladım iyiden iyiye. İçinden çıkamıyorum serüvenimi sekteye uğratan karartıların esaretinin. Boşluklar ve karanlıklar coşkularımı kirletmeye başladığından bu yana, anılarım ve düşlerim anlamını yitirmeye durdu. Öfke bunalımlarını aşabilmek iyi olurdu sanki ancak buna bile gücüm yetmiyor şimdilerde. Yaşamın benim için biçtiği yobaz tutumlarla irkilme gerekliliğinden ötürü, önceliklerim arasına sıkıştırmayı öngördüğüm düşlerimi, özgürce nefes alabileceğim yarınlarla takas etmeyi uygun bulur oldum. Beni her nesneden öte kılan yanım olan en saf ideallerimi bencil yortulara değişmiş olmak, bundan böyle güdüleri olmayan bir karakteri canlandırmayı zorunlu kılıyor bana. Bu durum şimdiye değin cebime doluşturduğum anlam yüklerimi bir çırpıda etrafa saçmak oluyor ki bu da benim bundan böyle yaşamda salınan bir toz zerreciğine dönüşmüşlüğümün yegâne ispatına denk düşüyor. Alt edebilmek mümkün olamaz mıydı acaba bu kişiliği ezikleştiren dönüşümü diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Bir çıkar yol her an için denk gelebilirdi aslında kişiliğe. Bu varsayım çoğu kez kendime karşı dik başlı tutumlarımda ispatlarım arasına sokuşturduğum bir figür olmuştu durağan mazimde. Şimdi de mücadele etmeye yeltenebilirdim beni kendime karşı başkalaştıran hükümranla. Onu yenebilme fikri çok zayıf bir kurgu olsa da bunu hep denemeyi istedim yıllarımı aşarken.
Tozlu raflardan inmesinin vakti gelmiş bir kitaba denk düşen hayat hikâyemi, daha net okunabilmesi adına korkmadan açabilmeliyim insanlığa. Şahsi fikirleri görmezden ve duymazdan gelebilmeye alıştırabilirsem kendimi, bütünlüğümü gurur duyulası bir armağan olarak sunabilmekte hiç zorlanmam aslında. Benim gibi herhangi bir işe yararlılığının olmadığını düşünenlerin, dış dünya insanlarının veya en az onlar kadar anlamlı bulunan nesnelerin ifadelerini çok da içsel kederlere dönüştürmesi akla sığabilecek unsur sayılmaz gerçekte. Ruhu incecik bir çizgide salınan olarak kendini tanımlayan benim gibi uyanmışlığı çok geç tadanlar, kuytulardan çıkma zaaflarından ötürü, akıllarının manevralarını oldukça güçsüz hissetme hastalığına yakalanmışlardır. İnsanın tüm varoluşunu hırpalayan bu kemirgen hastalıktan kurtulabilmek değil de onu daha bir detaylandırıp acınası hâllerde algılanarak yaşantılarını sürdürebilmek için itilmişliği gerekli görenleri canlandırma fikri, çok cazip bir süregelen oluyor biz batıl inançlılığa doğru taşan kişiliklerce.
Öznel yanlarımı hesaba katarak yürümeyi öğrenmeliyim artık zaman içinde. Böylece öfkelerimden uzak kalabilir ve her türden kirlenmiş umutları besleyebilirim cebimdeki sözcüklerle. Belki bir faydam olmaz kendi dışıma dair ancak tüm gözenekleri katran karası küllerle bezenen benliğimi ayıklayabilirim mutsuzluktan bir an için de olsa. Çok zor olmasa gerek zaten, mutluluk birikintilerine bırakabilmek bedenin en saf hallerini. Mutlu kurgular bir avuç su içmenin verdiği hazdan öte ne olabilir ki zaten? Her gün defalarca kere yaşadığımız bu basit döngüyü kendimizden uzak görmeyi yine sadece kendi yıpratıcı moral acizliğimiz sağladı, aşağılık kompleksi yüklü monologlarımızın süzgecinde. Bu durum gelişen hayat şartlarının gereği olarak insanın kendine dair ortamlar yaratması ve ardından zamanın gerisinde kalarak yarattığı bu ortamlara kendisinin ayak uydurması gerekliliğine eşdeğer gösterilebilir aslında.
Yaşamı, irdelenebilir bir öngörü olarak görmekten çok onu tüm yanılgılarıma rağmen bir olağan tümce edasıyla tadabilmeyi düşlüyorum hep. Herhangi bir aksiliğin benim çabalarımı boşa çıkarmasından ötürü suçlayamıyorum aslında, avuçlarımın içine kalın cisimlerle çizilmiş olan ve adına kader safsatası denilen imgeleri. Benliğimin kendini yanıltmasına denk düşen bu sıradan tutum, ilk zamanlarda tüm koşuşturmalarımın anlamlı olduğuna inanmamı sağlıyor gibiydi ve bu yüzden herhangi bir yenilmişlikte yeniden ayaklanabilmem pek uzun bir zamanla eşdeğer düşmüyordu. Sanırım kutsal oyunuma devam edebilmemin kolaylaşması adına en aciz hilelerinden biri bu yaşamın. Bu sayede her yenilişimle birlikte yeniden başa sarmayı öğrenmiş oluyorum ve bu da beni inanılmaz ölçülerde dayanıklı kılıyor bir sonraki maruz kalacağım yenilgilere karşın.
Ancak bir yolunu bulabilmek gerekiyor yaşamın kasvetini az da olsa geride bırakabilmek adına. Sayısız davranış şekillerinden kendimize en uygun olanları görebilmeli ve hiç zaman kaybetmeden benlik tutumlarımızla eşleştirmeliyiz, bizi yılgınlıklardan biraz olsun uzak kaldırabilecek anlamlılıkları. Her insan kendine has kurgulamalarla anlamlar kazandırmalı hayatına. Kimi zaman soyut bir nesneye verilen değer, kimi zaman somut bir tadı duyumsayabilme yetisi, biraz olsun nefes alabilmeyi kolaylaştıracaktır, bataklığın ortasında kalakalmış bizler için.
Tüm hırpalanış iklimlerime rağmen her dem bir açıklığa tutunabildim ben, bir amaç edinebilme gerekliliğinden ötürü, zamanlar tükenirken ömrümden. En basit ifadeyle çabalarımı daima dinç tutabileceğim döngüleri yaratabilmeyi öğrettim kendime. Benim için en doğru yerindeliklerin neler olabileceğini görebilmem pek de zor olmadı. Bunun için sadece geçmiş yaşantıların kalıntılarını toplayabilmem ve onları en açık halleriyle okuyabilmem yeterli oldu. Bir zaman sonra fark ettim ki hiç de zor değilmiş; uyandığım vakit kâbuslarımı gömebilmek bilincimin derinlerine ve oradan çıkmalarının önüne geçebilmek.
Hayatımı daha anlamlı ve eğlenceli hale bürüyebilmemin tek yolu, bir amacımın olmasını sağlayabilmem ve bu amacımı alt edebildikten sonra yeni bir amaç kurgulamaya koyulmam gerektiğiydi. Karakterime en uygun döngüleri sırasıyla yaşamaya koyulmalıydım artık ve bunların en başında gelen, her daim diğerleri olarak benimsemiş olduğum, hayatımın dışında kalan insanlarla her anlamda bütünleşmeliydim. Çünkü sıradan olan yanlarımı ancak diğer insanların sıradan yanlarına maruz bırakabilirsem bir an için de olsa kendimin yenilmiş bir kişilik olmadığını düşünecektim. Çok açık bir gerçeklik aslında, tüm insanlığın herhangi bir nedenden ötürü herhangi bir yenilmişliği yaşamış olduğu, hayatının herhangi bir karesinde ve bunun her an devam edecek oluşu döngüsü.